İyi bir müzeyle iyi bir restoranın birlikteliği

Güncelleme Tarihi:

İyi bir müzeyle iyi bir restoranın birlikteliği
Oluşturulma Tarihi: Kasım 26, 2005 00:00

Taksim Changa’nın ortakları Tarık Bayazıt ile Savaş Ertunç, artık bir müze restoran da işletiyorlar. Sakıp Sabancı Müzesi’nin restoranı Müzedechanga’nın ahşap ağırlıklı İskandinav esintili dekorasyonu ise Autoban imzası taşıyor. Autoban’ın iki ortağı mimar Seyhan Özdemir ve ile mimar Sefer Çağlar’la Changa’nın işletmecilerinin ortak zevkleri, huzurlu bir mekan yaratmış. Restoran ilk sınavını Picasso Sergisi nedeniyle, Sabancı Ailesi’nin geçtiğimiz pazartesi düzenlediği yemekte başarıyla verdi.

Autoban’ın mimar ortakları Sefer Çağlar ile Seyhan Özdemir’in İstanbul’da en sevdikleri restoran Taksim’deki Changa idi. Sık sık burada yemek yiyen ikili, Changa’nın sahipleri Tarık Bayazıt ve Savaş Ertunç’la tanıştılar. Grubun kesişen zevkleri, Emirgan’daki Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi restoranı Müzedechanga’da buluştu. Ortaya, ahşap, metal ve mermerin birleştiği sade bir mekan çıktı. Restoranın mönüsü, modern Türk Akdeniz mutfağı ağırlıklı.

MUTFAK AÇIK BAR PRUVA

Müzedechanga 160 metrekare alan üzerinde 75 kişi ağırlayabiliyor. Yazın ise 250 metrekarelik terasla birlikte 160 kişiye ev sahipliği yapabilecek. Cilasız meşe masalar ile sandalyelerin tercih edildiği mekanda, mutfak güvenlik nedeniyle alt kata taşınamadı. Bu problem gemi pruvası şeklindeki bar ile çözüldü. Aslında barın büyük bölümü açık mutfak.

Metal bacaklı masaların arasında siyah mermer masa ile hareketlenen restoranın iki basamakla çıkılan bölümünde ise sedir benzeri uygulamaya gidildi. Tabii ki yine meşe ağacından. Mekan sahipleri ve mimarları, buradaki her parçanın elde üretildiği için kendine özgü bir eser olduğunun altını çiziyorlar. Kısacası burası tasarım ve zanaatin yarattığı bir mekan.

Seyhan Özdemir ve Sefer Çağlar, İskandinav stilinin kendilerine çok yakın olduğunu, Tarık Bayazıt ile Savaş Ertunç da mekanda hazır mobilya kullanmayı hiç düşünmediklerini ve ahşabın ortama sıcak bir hava verdiğini söylüyor.

Duvar boyu aynalarla derinlik kazandırılan mekanın beyaz metal aydınlatmaları Danimarkalı ünlü tasarımcı Poulsen imzasını taşıyor. Dekorasyonu siyah, beyaz ve az sayıda kırmızı renkte seramik objeler tamamlıyor. Masaların üzerindeki ahşap aksesuvarlar da Müzedechanga çalışanı bir mimar tarafından tasarlanmış.

PİCASSO SERGİSİNE ÖZEL GÜVENLİK

Müzedechanga, değerli eserleri bünyesinde barındıran ve Picasso sergisi benzeri birçok uluslararası sergiye ev sahipliği yapacak bir müzenin içinde bulunduğu için güvenlik çok önemli. Mutfakta herhangi bir tehlikeye karşı tüm önlemler alındı.

Müzenin yurtiçi ve yurtdışından ziyaretçilerine nefes aldıracak restoranda gün boyu ve akşam yemeği mönüleri var. Saat 10.30’da açılan restoranda akşam servisi 18.00’de başlıyor ve 24.00’te bitiyor. Oldukça sade sunumların yapıldığı Müzedechanga, düzenlenen sergilere göre mönü değiştirmeyecek. Türk ve Akdeniz yemeklerine Doluca ve Kavaklıdere ile Arjantin, Şili, Avustralya, ABD ve Güney Afrika şarapları eşlik ediyor.

TARIK BAYAZIT (CHANGA’NIN SAHİPLERİNDEN)

BURADA OLMAK ŞAKA GİBİ

Müzedechanga fikri, geçtiğimiz haziranda doğdu. Teklif müzeden geldi. Olağanüstü, nefes kesici bir konumu olan Müzedechanga’nın heyecan verici bir proje olduğunu düşündük. Restoranın genel görünümünü kafamızda oluşturduk. Ancak istediğimiz ruhu yakalayabilmek için mobilyaların çoğunun üretilmesi gerektiğini, hazır olarak sağlanamayacağını da biliyorduk. Bu noktada mobilya tasarımı konusunda son zamanlarda çok başarılı işler çıkartan Autoban Tasarım’ın sahipleri ve yaratıcıları Seyhan Özdemir ve Sefa Çağlar’a başvurduk. Kısa sürede bir ekip olduk.

Dünyada iyi restoranlar ile iyi müzeler arası evlilikler yeni değil. Ünlü müzelerin müze ziyaretini sosyal yaşamın bir parçası haline getirme, daha ulaşılabilir kılma gayretleri sonucunda başlayan bu evlilikler uzun vadede devam edecektir.

Yerel tatları bulup getiriyorlar

Müzedechanga’nın yemekleri Taksim Changa’danın Uzakdoğulu çizgisinden farklı. Burada, Akdeniz ve Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde yetişen çeşitli bitkiler kullanılarak füzyon tekniğiyle yapılan yemekleri yiyebilirsiniz. Tabii ki bazı malzemeler mevsimlik olduğu için mönüye zaman zaman girebilecek.

Kenger: Doğu Anadolu’da yetişen ve sakız da yapılan kenger Müzedechanga’da zeytinyağlı pişiriliyor. Bu dikenli bitkinin tadı kuşkonmazla enginar arası.

Frik: Güney Fransa’nın butik tatlarından olan ve oldukça pahalı satılan frik, isli bulgur demek. Gaziantep başta olmak üzere Anadolu’da, buğdayın tarladayken yakılması sonrasında elde ediliyor. Yöntem, Anadolu’da ürünün saklama süresini uzatmak amacıyla yüzyıllardır kullanılıyor. İsli bulgur pilavını Müzedechanga’da yemek mümkün.

Çırış: Çırış, laleye benzer etli yapraklı bir bitki. Pırasaya yakın ama daha yumuşak bir tadı var. Restoranda zeytinyağlı pişiriliyor.

Deniz fasulyesi: Deniz börülcesinden sonra Ege’den sofralara giren bir tat daha. Börülcenin daha büyük ve kılçıksız olanı. Salatası yapılıyor ve Girit usulü fava ile birlikte servis ediliyor.

PİCASSO SERGİSİ YEMEK MÖNÜSÜ

Zeytinyağlı Rezene, Ayvalık Favası ve Koruk Ekşisi veya Kuş Üzümü, Sirke ve Limon Kabuğu ile Marine Edilmiş Soğuk Balık veya Asma Yaprağında Izgara Hellim Peyniri ve Tatlı Biber Sos

Izgara Akya Balığı, Hardallı Patates Püresi, Kıtır Ekmek ve Tarhunlu Domates Sos veya Acem Usulü Safranlı Kuzu, Kuru Vişne, Balkabağı ve Pilav veya Lor ve Ispanaklı Tortellini ve Blue Cheese Sos

Kırmızı Biber ve Şarapta Pişmiş Armut, Sakızlı Dondurma ve Pişmaniye veya Çikolatalı Kek ve Passionfruit Krema

Astica Trapiche Merlot, Malbec 2004, Arjantin

Trapiche Sauvignon Blanc, Semillion 2004, Arjantin

HEYKEL GİBİ MASA Kırmızıya boyanmış demir ayaklar üzerindeki iki parçalı mermerin ağırlığı 600 kilo. Masanın çevresinde yirmi kişi oturabilecek. Terasta yer alan kırmızı varil benzeri galvaniz saksılar içindeki ağaçlar da müze bahçesinin yeşil dokusuyla uyum sağlıyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!