İran’da çer-çöp devrimi

Güncelleme Tarihi:

İran’da çer-çöp devrimi
Oluşturulma Tarihi: Haziran 23, 2013 00:00

Oradaki göstericilere ‘çapulçu’ değil ‘çer-çöp’ denmişti. “Ahmedinecad’ı yedirmeyiz” diyen siyasiler peydah olmuştu. Üniformasız, ‘eli sopalılar’ saldırmıştı protestoculara. Peki dört yılda ne değişti ve ılımlı aday Ruhani’nin cumhurbaşkanı seçilmesi ne anlama geliyor İran’da?

Haberin Devamı

Yeni cumhurbaşkanının kafasındaki molla sarığını gören Türkler, seçilen ılımlı adayın İran’da ne anlama geldiğini pek anlamlandıramıyor. Oysa komşumuzda olup biteni anlayabilmek için daha ‘içeriden’ gözlerle bakmak lazım yaşananlara...
Milad-ı Nur alışveriş merkezinin üst katındaki şık restoran Tamaşa’dayım. Sipariş verdikten sonra fonda çalan müziğe kulak kabarttım. Kadın bir solist, Arapça söylüyor. Acaba yanlış mı duyuyorum diye bir daha bir daha kulak kabarttım çünkü olağanüstü bir durum söz konusuydu: Kadınlar İran’da yalnızca koroda şarkı söyleyebilir, solist olarak söylemeleri yasak. Şaşkınlığım geçerken başka detaylara takıldım. Uzun manto ve başörtüsüyle tamamlanan kıyafetleri yasalarda tarif edilen İslami kriterlere uygun olsa da restoranda kadın garson çoktu. Erkek garsonlara da üste oturan slim fit siyah gömlekler giydirilmiş, boyunlarına pembe kravat takılmış. İnce, uzun, fit hoş görünüşlü garsonlar seçmiş restoran yönetimi. Burada özellikle boyunlara takılan kravatlara dikkat etmekte fayda var. Şöyle bir bakınca insan Tamaşa’yı Tahran’da sevimsiz bir alışveriş merkezinin tepesinde değil de dünyanın başka herhangi bir yerinde uluslararası bir zincirin parçası sanabilir.
Çok alışıldık bir durum değil bu İran için. Humeyni, “akıllarımızdaki Batılılaşmış düşüncelerden bir an önce kurtulmazsak, hiçbir şeye sahip olamayız, hiçbir yere gidemeyiz” demişti. Humeynist devrim Batılılaşmayı bir lanet olarak gördü. İran’a kesinlikle girmemesi, bulaşmaması gereken bir lanet... Batı’yı hatırlatan, Batı’ya referans veren her şey İran’dan elimine edilmeliydi. Devrimin ardından kot pantolonlara hoş bakılmadı, kravat hele hiç tolere edilmedi. Kanun üzerinde yasak değildi ama takana da hoş gözle bakılmadı, mahalle baskısı uygulandı. Şimdi popüler restoranlarda garsonlar kravatlı. Kadın solistlerin sesinden şarkılar çalınıyor. Kafelerde fonda chill out melodiler var. Gençler kot pantolondan başka bir şey pek giymiyor. Yeni Cumhurbaşkanı’nın doktorası bile İngiltere’den. Humeyni’nin hiç hazzetmediği Batı’nın ‘lanetli hayaleti’ dolaşıyor İran sokaklarında.

Haberin Devamı

/images/100/0x0/55ea19eef018fbb8f86b50a6

Haberin Devamı

DÜZELT BU SİSTEMİ

İran’da, ılımlı aday Ruhani’nin cumhurbaşkanı seçilmesiyle ortaya çıkan durumu anlatabilmek için önce biraz ezber bozmak gerek. İran nasıl bir yer biliyor musunuz? Günde üç kere okunan ezanın kimse rahatsız olmasın diye kısık sesle okunduğu... Alkolün yasal yollar hariç her yolla satıldığı... Her cuma galerilerde resim, heykel sergileri açılışı patlaması yaşanan... Evlerde İran popuyla ailece dans edilen... Gençlerin parklarda kızlı-erkekli spor yaptığı... Kuzey İran’daki kuytu kumsallarda kadın-erkek karışık denize girilen, kışın el ele kayak yapılan bir ülke. Yani popüler tabirle İran’ın Y kuşağı da ‘dünyaya entegre’. Yurtdışında üniversiteye gitmek, Batı’yı düşman olarak görmeden önce en azından tanımak, anlamak istiyorlar. Baskıdan hoşlanmıyorlar, ne giyeceklerine kendileri karar verebilmek derdindeler. Yeni Cumhurbaşkanı Ruhani’nin seçmeni de büyük ölçüde onlar. “Düzelt bu sistemi” diyorlar ona.
Aslında ne olduysa 2009’da oldu. Dört yıl önce Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin yıldızı Mir Hüseyin Musavi’ydi. Bir mimar, İran’ın son başbakanı. Musavi’den sonra bu makam kaldırıldı. Devrimin ilk yıllarında Bolşevik İslamcı diye bilinirdi, 2009’daysa gençliğinde ‘kızıl’ olan pek çok siyasetçi gibi liberal bir çizgiye kaymıştı. Seçim afişleri karısıyla el ele çektirdiği fotoğraflardı. Yeşil yol diye özetledi politikasını. O dönemde Musavi’ye destek veren gençler yeşil bileklikler, yeşil başörtüleri taktılar, Tahran baştan aşağı yeşildi. Daha barışçı bir dış politika, fakirliğe karşı savaş başlıkları üzerine konuştu hep. Karısı, bizzat katıldığım pek çok mitingde, kendisini dinleyen kadın seçmene “Bundan sonra din polisi sokaklarda kıyafet denetlemeyecek, başörtünüzü düzeltin talimatı vermeyecek” dedi. Öyle ki seçim günü en büyük sandık merkezi Hüseyniye İrşad’da röportaj yapmak için Ahmedinecad’a oy vereceğini söyleyen seçmen bulamamıştım. Durum buydu. Ama sistem çıkarmadı sandıktan Musavi’yi. Garip bir şekilde, sabaha karşı acayip bir saatte, “Oy sayımı tamam Ahmedinecad kazandı” dendi, kestirilip atıldı. Dini Rehber Hamaney bile kulaklarını tıkadı. Ahmedinecad seçim zaferi konuşmasını hiç yüzü kızarmadan yaparken, kendisini protesto edenlerden ‘çer-çöp’ diye bahsetti. Ahmedinecad’ı yedirmeyiz diyen siyasi figürler peydah oldu.
Sonrası tufan... Sokağa çıkıp protesto gösterisi yapanlar, dövülmedi öldürüldü adeta. Gözümün önünde protesto gösterilerine katıldığı tespit edilenlerin kapılarına çarpı atıldı, sabaha karşı devrim muhafızları protestocuları evlerinden topladı götürdü. Faili meçhul dalgası yaşandı. Sadece 10 metre ötemde sokakta slogan atan bir genci devrim muhafızı önce boynuna copla vurarak yere düşürdü, sonra da motorla üzerinden geçti. Bazen üniformasızlar saldırdı protestoculara, eli sopalılar. Çok karanlık günlerdi.

Haberin Devamı

ZAFER SARHOŞLUĞU

2009 seçimlerinden dört yıl sonra şimdi yine İran sokaklarındayım. Bu kez 2009 şehitleri, gazileri feci almış öçlerini. 30 küsur yıldır “Amerika’ya ölüm” diye bağıran, kuşkulandığı her şeyi şeytan ilan eden söylemden bıkmış İran gençliği. Hatta biraz zafer sarhoşluğundalar. Ruhani’nin seçimden sonra yaptığı konuşmalar epey de umut yarattı. “Herkesin Cumhurbaşkanı olacağım” dedi; “Şeffaf nükleer çalışmalar, dünyayla düşmanlık değil, dostluk” ve “Ekonomik darboğazdan çıkış” dedi. Önümüzdeki dört yılda muhtemelen daha şeffaf, daha çok konuşan ama daha az sert mesaj veren, gençlerin bir nebze de olsa, biraz daha rahat nefes alabildiği bir İran göreceğiz. Ama Ruhani’nin bu söylediklerini gerçekleştirebilmek için önce 2009 süreciyle birbirlerine düşman kesilen muhafazakârları ve reformistleri barıştırmalı, ortak bir zemin oluşturmalı. Meclis şu anda muhafazakârların kontrolünde. Onları da ikna edebilmeli. Sabah akşam meydanlara doluşturulan kalabalıkları “Amerika’ya ölüm” diye bağırtmak yerine, dünyayla temas yöntemi bulmalı. Yoksa her gün tırmanan enflasyon daha çok İranlıyı aç bırakacak.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!