İnsan dokuz aylıkken sahne tozu yutmaya görsün gözü ışığı, kulağı alkışı arar

Güncelleme Tarihi:

İnsan dokuz aylıkken sahne tozu yutmaya görsün gözü ışığı, kulağı alkışı arar
Oluşturulma Tarihi: Ekim 02, 2004 00:00

Richard Wagner! İyi de kimdir Wagner?Tannhauser’in yaratıcısı mı?Nietzsche’nin yere göğe koyamadığı, önünde saygıyla eğildiği adam mı?Tutkulu aşkların gözü kara aşığı mı?Şöhretinin doruğunda yaşarken bile parasızlıktan şikayet eden ama elinden şampanya kadehi düşmeyen hovarda mı?Nazilerin her fırsatta hayranlıklarını dile getirdikleri safkan Alman mı?Karısı Cosima’nın gölgesinde yaşamayı seçen pısırık mı? İpek kadın çamaşırları giymeden beste yapamayan, kadın kılığına bürünmeden duramayan sapkın mı?Yoksa bütün zaafları ve bütün ihtişamıyla bizim gibi sıradan bir insan mı?Kimdi Wagner? Bu sorudan yola çıkan Berdt W. Wessling, Wagner üzerine bir oyun yazar. Kışkırtıcı, sorgulayan, gerçeklerden yola çıkıp yanıtı seyirciye bırakan bir oyun.Oyunun çekirdeğini Richard Wagner ve karısı Cosima’nın ilişkileri oluşturur. YASAK AŞKLiszt’in Marie d’Anjou’dan olma kızı Cosima, annesinin uçarılıklarını ve Paris’i arkasında bırakıp Almanya’ya babasının yanına geldiğinde kendini o güne kadar yaşamadığı bir sıkı düzen içerisinde bulur. Babası ve analığı bu biraz da içine kapalı çocuğa bildikleri tek eğitimi verirler: Katolik eğitimi. Çok geçmeden Cosima gene baba evinde tanıştığı ünlü maestro Hans Von Bülow’un karısı olacak ama bu evlilik uzun sürmeyecektir. Kendisinden yirmi beş yaş büyük Wagner ile karşılaştığında, kocasını bıraktığı gibi, babası yaşındaki bu dáhinin peşinden Münih’e gidecek, kopacak skandala aldırmayıp, onun evine yerleşecektir. Bir çocukları olur. Onun doğumu da Bülow evliliğinin sonu. O güne kadar olan biteni görmezden gelen Alman zadeganı şom ağzını açar. Aşıkların Almanya’yı terk etmekten başka çareleri yoktur. Dört yıl mutlu mesut, İsviçre’de yaşarlar. Üç çocuk daha yaparlar. Almanya’ya döndüklerinde sular durulmuştur. Ya da Cosima öyle sanıyordur. Wagner tek kadına sadık kalacak, aşkını tek kadına akıtacak biri değildir. Tez elden metreslerine, metresi olmaya can atan gözdeleriyle şenlenen eski hayatına döner. Savurgandır. Şampanyadan başka bir şey içmez, iki yakası da bir araya gelmez. Kayınpederi Liszt’in kollaması ve Cosima’nın tutumluluğu sayesinde ailenin karnı doysa da, roller artık sonsuza dek biçimlenmiştir. Bundan böyle Wagner yaşayacak, Cosima yaşatacaktır. Ne Wagner’in yaratmak için kadın kılığına girmesi, ne diğer taşkınlıkları Cosima’yı baş koyduğu yoldan döndürmez. İnişli çıkışlı ilişkileri ölüme dek sürer. Ölümle acılar biter. Perde iner. Brigitte Weckert, ki kendisini uzun yıllardır tanırım, daha dokuz aylıkken beşik içinde sahneye çıkmış. Farkına bile varamadığı bu ilk rolünde İsa’nın çocukluğunu oynamış. Sonraları anne babasının baskısıyla tiyatroya ara vermek zorunda kalmış. Yirmi birine geldiğinde Klaus ile tanışmış, deli bir aşk yaşamış, iki çocuğu olmuş. Brigitte durduğu yerde duramayan, hayatın ona getirdikleriyle kolay yetinmeyen biri: ‘Güçlü kadın’ dedikleri. İnsan dokuz aylıkken sahne tozu yutmaya görsün, gözü hep ışığı, kulağı alkışı arar ya, o da yememiş içmemiş ara verdiği tiyatroya dönmüş. Hayat ‘oyun’suz çekilmezmiş. Önce özel bir okulda tiyatro derslerine devam etmiş sonra da zor mu zor devlet sınavını vermiş. Diplomasını aldığı gün de soluğu Stuttgart’taki bir kabarede almış. Altı yıl kabarede oynamış. Ödüller ödülleri kovalamış. Sonra Münih’e taşınmış. Kuzeyde yaşayan Almanların Münihlilere burun kıvırmalarına karşın, bence Berlin’den sonra Almanya’nın yaşanılası tek şehrine; Almanya’nın Paris’ine. İşte ne olduysa orada olmuş. Brigitte kendini; Bir Yaz Gecesi Rüyası’nda, Camus’nün Malentendu’sünde, Botho Strauss’un Gross und Klein’ında, Virginia Woolf’un Kim Korkar Hain Kurttan’ında ve ses getiren genç yazarların oyunlarında oynarken bulmuş. Arada kendi yazdıklarını da unutmamak gerek. Sahnede Ulrike Meinhoff olmuşluğu da var, Meryem Analığı da, Maria Callas’lığı da.Televizyon programlarından, radyo ve okuma tiyatrosundan söz etmiyorum bile. Kendi de etmiyor zaten.COSIMA ŞİMDİ BRIGITTE Geçen kış, Wagner’e anahtar deliğinden baktık dediği ve prodüksiyonunu da üstlendiği oyunla önce Köln’de sonra da Stuttgart’ta sahneye çıkmış: Cosima’yı oynuyor. Başında beresi, boynunda fuları, erkek kılığında. Rol arkadaşı dünyaca ünlü, Mathieu Carriere ise Wagner’i. Kombinezonu ve inci kolyesiyle o da kadın kılığında. Oyun ses getirmiş. Kapalı gişe!Bodrum dönüşü bu sezonda perdeyi Stuttgart’ta açıyorlar ama bir ihtimal oyunu kış aylarında Münih’e taşıyacaklar. Buraya kadar anlattıklarımdan onun Almanya’nın ünlü oyuncularından olduğunu anlamışsızındır.Oysa ben, onun ne kadar ünlü olduğunu çok sonra anladım. Tanışmamızdan üç beş yıl sonra. O benim için Brigitte Weckert olmadan önce, yolu her yaz buraya düşen Brigitte idi. Sıra dışı sarışın. Nasıl tanıştığımıza gelince; herkesin uzakta yaşayan ama damarında atan bir akrabası vardır ya, benim de öyle bir kuzinim var. Tek çocuk olmanın acısını ona yaslanarak geçirdiğim kuzinim. İşte bu kuzin, çocukluğu Amman’da, Kudüs’te, yeniyetmeliği Beyrut’ta, İstanbul’da, gençliği ise Almanya’da geçen bu kuzin, yani öteki yarım, bundan on beş yıl kadar önce hep yaptığı gibi ailesiyle değil, bu kez yanında arkadaşlarıyla çıkageldi.Birlikte mavi yolculuğa çıktık. İki tekne. Grup, ZDF kanalına belgeseller çeken tatlı mı tatlı bir kadın, onun uzak ve suskun kocası, zarafeti büyüleyen esmer ve onun yakışıklı mı yakışıklı doktor kocası ve dur durak bilmeyen Brigitte ve Klaus’tan oluşuyordu. Hepsi tatlı insanlardı. Güzel günler geçirdik. Uzun yemekler yedik, saatlerce yüzdük. O yazı diğer yazlar izledi. Kuzinimin arkadaşları benim de arkadaşlarım oldu. Arte’de gösterilen belgesellerin peşine düşmem, Klaus’un yaptığı reklamları merak etmem, ayrılmalara üzülüp, birleşmelere sevinmem o günlere rastlar. Ama tanışmamızdan itibaren Brigitte’nin bende diğerlerinden ayrı bir yeri olduğu da doğru.İnandığı gibi yaşaması ve nasıl yaşıyorsa gizlemeden anlatması mı, oyunculara özgü o mağrur duruşu mu, çevresine diğerlerinden farklı bir ışık saçması mı neden bilmem bu böyle.İki günlüğüne Bodrum’a geldiklerini duyunca koşa koşa onları görmeye gitmem bu yüzden.Görüşmeyeli neler yaptın faslında anlattıklarını heyecanla dinlemem bu yüzden. Acele Doğan Haber Ajansı’nı arayıp fotoğrafçı istemem bu yüzden. Bir taraftan yer bir taraftan içerken elimde defter not almam bu yüzden. Bu yazı, bu yüzden.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!