İkinci hayatlarını zeytin ağaçlarının arasında kurdular

Güncelleme Tarihi:

İkinci hayatlarını zeytin ağaçlarının arasında kurdular
Oluşturulma Tarihi: Mart 08, 2009 00:00

Kent yaşamının temposundan yorulanlar, emekliliklerinde sakin bir kıyı kasabasına yerleşmenin hayalini kurar. Bir de bu hayalini ertelemeyenler var. Onlar zeytinciliği sıradan bir hobi değil, bir iş hiç değil, ikinci bir hayat tarzı olarak benimsiyorlar. Küçük bir zeytinlik ve ev alıyor, ikide bir fırsatlar yaratıp bu ikinci adrese koşuyorlar. En büyük keyifleri, kendi elleriyle yaptıkları kırma, çizme, sele zeytinleri, minik fabrikalarda elde ettikleri birkaç yüz litre zeytinyağını eş dostla paylaşmak.

Ayvalık Ticaret Odası Başkanı Rahmi Gençer’in verdiği bilgiye göre 2000’den sonra Ayvalık’ta ev ve zeytinlik alanların sayısı gittikçe arttı ve son dört yılda zirveye çıktı. İşte onlardan bazıları bize zeytin aşklarını anlattı.

500 yıl sonra birileri bu ağaçların altına oturacak, kim dikti merak edecek

ERMAN AKYÜREK Endüstri seramikçisi


İsviçre’de doğdum, üniversiteyi İngiltere’de okudum. Datça sevdası o yıllarda başladı. Knidos’u gördüğümde, “Burası hayatımın sona ermesi gereken yer” dedim. 1986’da Datça Yaka Köyü yakınlarındaki 30 dönüm araziyi ve taş bir çoban kulübesini satın aldım. Yılın belli zamanlarında gelip kalıyordum. 2004’te de tamamen buraya yerleştim. O tarihten beri İstanbul’a iki kez gittim, o da mecburiyetten. 80 kilometre ötedeki Marmaris’i bile henüz görmedim.
Beş yıl önce gelir kaynağı olsun diye değil de, zeytin aşkı nedeniyle 600 zeytin ağacı diktim. Onlara gözüm gibi bakıyorum, her sabah tek tek konuşuyorum. Hasat sırasında sürgünleri incinmesin diye insan boyu kadar büyümesini sağlıyorum. Bu yöntemi İspanyollardan öğrendim. 500 yıl sonra birileri altına oturacak, kimin diktiğini merak edecek. Bu öyle güzel bir hiski. Bu yıl ilk hasadı yaptım, elde ettiğim 100 litre zeytinyağını da dostlarımla paylaştım. Doğaya olan tutkumda bazen o kadar aşırıya kaçıyorum ki kendimi meczup sanıyorum... Mesela bugün erkenden kalktım, kıpkırmızı güneşin dağlara yansımasından, kök veren zeytinlerimin rüzgarla salınışından öyle etkilendim ki, ağladım. Bazen de kendimi çimdikleyip sen cennette misin diyorum.

Kontesim, kontes gibi özeldir

MUHTAR KENT Coca Cola CEO’su


Birkaç kuşaktır ailemiz Ayvalıklı. Rahmetli babam da 1949’da Ayvalık’a damat olarak gelmiş. Türkiye’de son derece iyi tanınan, zeytinyağı ve Ayvalık’la adı özdeşleşen rahmetli Sezai Ömer Madra dedemdi. Annemin babası... Benim zeytinyağı tutkum oldukça derin ve tüm aileyi saran bir gelenek.
Ayvalık’ta zeytin ağaçlarım var. Tarım, doğal ve organik yönü beni ilgilendiriyor. Fırsat buldukça Ayvalık’ta olmaya gayret ediyorum ama üretim aşamasını nerede olursam olayım sürekli kontrol ediyorum. Özel günlerde, dostlarıma ikram etmeyi, hediye etmeyi seviyorum. Ama satış ve pazarlama için bir çaba harcamıyoruz. Çünkü ürünün tamamı yurdışındaki birkaç restoran tarafından satın alınıyor. “Kontesim” özel bir isim. Bu zeytinyağının da özel kalmasını istiyoruz, öyle yaygınlaşması gibi bir hedefimiz yok. Kalitesiyle, güzelliğiyle kontes gibi özel olsun.
Deniz ve zeytin ağaçları benim iki tutkum. O kadar deniz gördüm, Ege gibisi yok. Bu tempoda çalışmadığım zaman Kuzey Yarıküre’de soğuk olmayan yerlerde yaşamak istiyorum. Ege de bunun için çok uygun bir yer. Özetle zeytinyağı üretmek benim hobim ve hobi olarak da kalacak.

Kocam kahvaltıda ekmeğini yağımıza batırırken sen bana bu yağ ile hayat verdin dedi
/images/100/0x0/55eb21c2f018fbb8f8ad4049

REBEKKA HAAS ÇETİN Yönetmen


Kader beni, denizin bir tahta parçasını karaya sürüklemesi gibi Ayvalık’a getirdi. Bu henüz bir yıl önceydi ama bu kısa sürede en az 20 kere oradaydım ve hatta bir keresinde sırtım denize dönük otururken yakalandım - bu yüzden oranın yerlisi sayılıp onurlandırıldım!
Sinan (Çetin) ve ben iyi zeytinyağını çok severiz ve uzun zamandır kendi yağımızı üretmeyi hayal ediyorduk ama buna hiç zamanımız olmuyordu. Aslında hâlâ olmuyor ama artık geri dönmek için çok geç., çünkü Ayvalık ve Ege Denizi beni çoktan etkisi altına aldı. İnsan orada olunca ister istemez keyfi yerine geliyor, sakinleşip rahatlıyor ve İstanbul’daki yüksek gerilim umurunda olmuyor.
Günün birinde, kısa sürede iyi bir arkadaşım haline gelen Mehmet Laleli, bana kendi ürettiği ilk yağdan bir şişe hediye etti. Bulanıktı ve yemyeşil parlıyordu. O kadar muhteşem kokuyordu ve lezzetliydi ki, burada daha çok zaman geçireceğimi anladım.
Zeytinyağı üretmek zor iş. Zahmeti ve maddi bedeli onu romantik bir hobi olarak devam ettirtmeyecek kadar yüksek. Ama Tanrı’ya şükür çok iyi bir iş ortağım var, Taylan Çetin. Kendi zeytinyağımız olan Tessolives’i test edilip sertifika alsın diye Alman Zeytinyağı Paneli’ne (18 profesyonel gurme uzmandan oluşuyor) gönderdim. Bu, çok iş anlamına geliyor ama aynı zamanda Ayvalık’ta zaman geçirmek için bir bahane... Ama buna değiyor. Geçenlerde kocam kahvaltıda ekmeğini yağımıza bandırırken “Rebekka, sen bana bu yağ ile hayat verdin!” dedi.

Burada beyin detoksu yapıyoruz

ZEYNEP-ÖMER NECİPOĞLU


Bizim ailece deniz ve tekne tutkumuz vardır. Çocuklarımızla tekneyle Ayvalık’dan geçerek güneye gider gelirdik. Bodrum’da da yerimiz olmasına rağmen Ayvalık Cunda’da birkaç gün kalmadan dönmezdik. Tarihi dokusuyla, yemekleriyle, muhteşem deniziyle, en önemlisi medeni ve sıcak insanlarıyla her zaman bizi çeken bir yer oldu Cunda Adası. Ege’nin tam ortası, aşırı sıcak olmaması, tekne için Ayvalık’ta marina bulunması büyük avantaj. Tekneyle açılanlar için inanılmaz güzel koylar ve pırıl pırıl deniziyle bütünleşmiş yeşili ve denizin dibinde muhteşem güzellikleri var.
Biz de seneler sonra, Cunda’dan bahçeli eski bir ev aldık ve restore ettik. O zaman daha çok anladık ki huzur veren bir yer. Geçtiğimiz yıllarda 60 zeytin ağacı olan ufak bir zeytinlik aldık. Zeytinyağımızı kendimiz üretiyoruz. Ailemize, yakın dostlarımıza kendi ağaçlarımızdan zeytinyağı ikram ediyoruz. Kış aylarında haftasonları mutlaka gidiyoruz. Beyin detoksu oluyor bizler için, çünkü yaz aylarından çok daha sakin.

Bizim ve beş çocuğumuzun yuvası Cunda’daki evimiz

ÜMİT BOYNER Boyner Holding Yönetim Kurulu Üyesi


Babaannem ve dedem, Midilli ve Kavala’dan mübadele yoluyla gelip Ayvalık’a yerleşmiş. İstanbul’da doğdum ve büyüdüm ama yazlarım hep kuzenlerimle Ayvalık’ta, babaannemin Çamlık’taki evinde geçti. Ailemin önemli bir kısmı zeytinyağı işiyle uğraştığı için hem soframız, hem yaşam tarzımız zeytin kültürü etrafında şekillendi. Ayvalıklılar deyince uzun, güzel sohbetlerin yapıldığı sofralar gelir akla.
Aileler büyüktür, birbirine bağlıdır ama dünyayla bütünleşmiş bir dışa dönüklüğü, hoşgörü ve entelektüel yapısı da vardır Ayvalıklıların.
Cem ile henüz flört ettiğimiz dönemde benim bir Ayvalık yolculuğuma katıldı. Ayvalık’ta ailemle geçirdiği iki günün sonunda benimle evlenmeye karar verdiğini söyler hep. 1996’da oğlumuz Murat’ın doğumundan sonra, Ayvalık’ta bir ev sahibi olma hayalini Cunda Adası’ndaki evimizle gerçekleştirdik. 1998’den beri neredeyse işten arta kalan tüm vaktimizi bu evde geçiriyoruz.
Burayı aldıktan sonra arazideki zeytin ağaçlarını değerlendirmeye başladık. Her yıl zeytin hasadında oradayız. Şu anda zeytinyağı bizim için sadece bir yan uğraş olabiliyor ne yazık ki. Ama zeytini ben hiçbir zaman hobi olarak düşünmedim. Zeytin benim çocukluğum, gençliğim, hayatımın ve kültürümün bir parçası. Zeytinyağı aynı şarap gibi nesilden nesile aktarılması gereken, uzun soluk isteyen bir iş.
Zeytinin güzel enerjisini Ayvalık’ın neresine giderseniz gidin hissedersiniz. Bugün bizim için de 5 çocuğumuz için de yuva neresi, diye soracak olursanız Cunda’daki ev, cevabını alırsınız. Kendimizi en rahat, en dingin hissettiğimiz yer orası. Cunda’daki evi aldıktan sonra arazinin içindeki zeytin ağaçlarını değerlendirmeye başladık.
İşlerin sorumluluğu azalsa, tarıma daha fazla zaman ayırmak isteriz. Üç aydır Ayvalık Ticaret Odası’nın düzenlediği Hasat Şenliği kapsamında Ayvalık zeytin üreticilerine destek vermeye çalışıyoruz.

Bu bahçe dünyadaki cennetimiz oldu

AYSEL NAMLI Emekli banka yöneticisi


Eşim uzun yıllar TV dizisi yapımcılığı yaptı. Ben 27 yıl bir bankanın genel müdürlüğünde üst düzey yönetici olarak çalıştım. Yoğun bir iş ve kent yaşamından sonra daha önceki yıllarda da zaman zaman tatilimizi geçirdiğimiz Ayvalık’ta yılın altı ayını geçirmeye başladık.
Eşim Ayvalık Altınovalı. Ayvalık’ta, hayat hikayesi romana ya da filme konu olmayı bekleyen Soğan Yemez Didar Hanım’ın evi olarak bilinen bir evde oturuyoruz. Çok geniş bahçeli yüz yıllık bir ev... Eşim bu evi uzun yıllardır çok arzu ettiğim için, özel bir günde satın alarak bana hediye etti. Alındığında bahçe, ağaçlar bakımsızdı. Bu ağaçların arasında birkaç cılız zeytin ağacı da vardı. Aşıcı dostumuz Remzi İksir bu ağaçları budadı, aşıladı, yeniden hayat verdi. Sulanan, sevilen bu ağaçlar şu anda zeytinden yıkılır duruma geldi. Onlardan kendimiz için kırma ve çizme zeytin yapıyoruz.
Bu bahçe ve Ayvalık dünyadaki cennetimiz oldu. Her yıl yeni fideler ilave ediyoruz. Ayvalık bize huzur, mutluluk ve bitmeyen bir enerji veriyor. Eşim şu an bir kitap yazmakla meşgul. Ben de Ayvalık’ta sosyal kültürel etkinliklerde yer almaya çalışıyorum.
Küçük de olsa zeytinliklerimizden elde ettiğimiz ürün heyecan verici. Zeytinin çiçeklenmesi, meyve olup yağlanması bile bir törendir. Toplanması da keyifli bir şölen. Ayvalık’ta yaşamak bize kendimizi buldurdu. Ruhumuzu arındırarak doğayı dinlemek ve anlamak nedir, onu öğrendik.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!