‘Kendini satmak olmazsa olmaza dönüşmeye başladı’

Güncelleme Tarihi:

‘Kendini satmak olmazsa olmaza dönüşmeye başladı’
Oluşturulma Tarihi: Mart 10, 2024 07:00

Yönetmen Emin Alper, Dostoyevski’nin ‘Öteki’ adlı eserini tiyatro sahnesine uyarladı ve yönetti. Başarılı yönetmenle bir araya geldik ve oyundan yola çıkarak hayatı konuştuk: “Oyunda anlatılan, küçük insan üzerinde mağduriyet yaratan bütün o kayırmacılık, liyakat eksikliği hayatımızın çok önemli bir gerçeği. Ama son zamanlarda beni en az onun kadar rahatsız eden bir şey var, o da kendimizi kurban ve mağdur gibi görmemiz.”

Haberin Devamı

‘Kendini satmak olmazsa olmaza dönüşmeye başladı’

En son ‘Kurak Günler’ gibi bir başyapıtla buluşturdu bizi yönetmen Emin Alper. Bir sonraki adımda karşımıza bir tiyatro oyunuyla çıkması o yüzden şaşırttı. Diğer yandan oyunun bir Dostoyevski eserinden uyarlanmış olması yönetmenin Rus yazara olan sevgisini bilenler için sürpriz olmadı. ‘Öteki’ 180 yıl önce yazılmasına rağmen konusuyla güncelliğini koruyan bir eser. “Bir gün karşınıza size tıpatıp benzeyen biri çıksa ne hissedersiniz” sorusuyla başlıyor. Ama yanıtını vermek hiç de kolay değil.”
‘Öteki’yi izledik ve Emin Alper’le buluştuk.

◊ Oyununuzu izlerken gülen de var, sessizce izleyen de... Size gelen tepkiler nasıl?

Haberin Devamı

Üniversite hocam Ayşe Buğra “Çok acıklı buldum oyunu” dedi izledikten sonra. Gülüp eğlenenlerden bazıları da benzer şeyler söyledi. Sonuçta biz de oyunu ‘kara mizah’ diyerek tanıtıyoruz. O da öyledir ya; gülersiniz ama bir yandan da içiniz acır.

◊ Dostoyevski’nin kahramanı Golyadkin (Rusça çıplak anlamına geliyor) Burak Çıplak olarak sahnede. Çıplak kelimesi eseri ilk okuduğunuzda size ne hissettirmişti?

Çıplak kelimesini bir tür savunmasızlık olarak okudum ben. Ve kırılganlık… Yazar maskesizlik anlamında da kullanmış olabilir. Maskesizlik diye bir şey var mı, tabii o da ayrı bir konu. Yani en azından benim yorumlama biçimimde Burak karakterine karşı hafif bir mesafemiz var. “Acaba Burak’ın söyledikleri yüzde yüz doğru mu” gibi ufak bir soru işareti kalsın istedim.

‘Kendini satmak olmazsa olmaza dönüşmeye başladı’
Oyunda Gökhan Yıkılkan, Erdem Şenocak, Cem Yiğit Üzümoğlu, Derya Karadaş (soldan sağa) rol alıyor.

◊ Zaten iki karakterle de yakınlık kuramadım izlerken. İkisi de rahatsız edici…

Oyunda anlatılan, küçük insan üzerinde mağduriyet yaratan bütün o kayırmacılık, liyakat eksikliği hayatımızın önemli bir gerçeği. Son zamanlarda beni en az onun kadar rahatsız eden bir şey var, o da kendimizi kurban ve mağdur gibi görmemiz. Böyle birine de tamamen hak vermek istemedim.

Haberin Devamı

◊ Yaklaşık 180 yıl önce yazılmış bir metin ama çok güncel. Uyarlama konusunda

o güncellik mi sizi cesaretlendirdi?
Klasik olmasına rağmen serbestlikle tekrar yazabileceğimi düşündüğüm bir metin. İkincisi, Dostoyevski’yi çok iyi biliyorum. Çok okudum, dünyasını biliyorum. ‘Öteki’ benim gençken okuduğum ve sevdiğim romanlarından biriydi. Ayrıca ikizlik, benzerlik temasının sahnede enteresan sonuçlar doğurabileceğini düşündüm. Bir insanın karşısına çok benzerinin, üstelik ondan nefret etmesine rağmen aynı zamanda dostluğunu kazanmak istediği birinin çıkması fikri zaten benim için çok kışkırtıcıydı. Bütün bunlar bir araya gelince ‘Öteki’ dedim.

◊ Patrona yalakalık yapmayabilirim. Havalı partilere çağrılmayabilirim. Oysaki bir dayatma daha var: “Sıradan olamazsın!”

Haberin Devamı

Bunlar belli ölçülerde eserde de var. Ama bunları belli ölçüde abarttım. Dostoyevski’ninki daha çok bir memur dünyasıydı ve Golyadkin’i asıl ezen toplumsal statüsünün yüksek olmaması ve aristokrasi tarafından kabul görmemesiydi. Burak’ın önündeki engeller yalakalık yapamaması, yeterince sosyal ilişkileri olmaması gibi eksiklikler. Bu aslında her yerde karşımıza çıkıyor ama beyaz yakalı dünyasında daha yoğun. Arkadaşlarımdan biliyorum, yaptığınız işle değer görmüyorsunuz. Kendinizi iyi satmanız gerekiyor. Eski kuşaklar için irkiltici bir sıfat ama artık gündelik hayatın bir parçası. Tabii bu artan kapitalist rekabetle çok ilişkili… Kendini satmak olmazsa olmaza dönüşüyor.

Haberin Devamı

◊ Sonra sosyal anksiyete başlıyor…

Sadece işte iyi olmanız yetmiyor, bunun ötesinde birtakım ‘erdemlerinizin’ olması gerekiyor. Ve bunu başaramayanların peşini değersizlik ve dışlanma hissi bırakmıyor.

◊ Sizce neden kabul görmek istiyoruz?

Bence kabul görmek çok temel bir duygu. İnsan olmanın temel öğelerinden biri bu ama toplumdan topluma da derecesi değişiyor. Bizim gibi küçüklükten itibaren özgüvensizliğin neredeyse insanlara dayatıldığı bir ortamda bunun acısını çok daha fazla yaşıyoruz. Oysa kendini sevmenin erdem sayıldığı kültürlerde bu biraz daha az sancılı yaşanıyor. Oralarda da yaşanıyor ama başkalarının gözünden kendimizi değerli kılma durumu bizimki gibi toplumlarda çok daha derin izler bırakıyor. Hal böyle olunca hayatımızın büyük bir çoğunluğunu geçirdiğimiz işyeri kendimize saygımızı kazandığımız ya da kaybettiğimiz en önemli yerlerden biri haline geliyor. İşyerinde birkaç kişinin ağzından çıkan laflar kendi kendimize verdiğimiz değeri belirliyor. Sanat ve özellikle sinema dünyasında da böyle. Önemli bir festivale seçilmenizi belirleyen 4-5 kişilik bir komite. Bu komite sizin sanatçı kimliğinize dair çok belirleyici bir rol sahibi olabiliyor.

Haberin Devamı

◊ Çağdaş yazarları seviyorum. Bir arkadaşım “Klasikleri tekrar okuma dönemimiz geldi” dedi. Sizce böyle dönemler var mı?

Temel derdim klasiklerden kopmamak. Ben de kendimi zorluyorum modernleri okumak için. Klasiklerde ikinci okumalara başladım. Çok da faydalı olduğunu gördüm. İlk okuduğunuzda anlayamadığınız bir sürü şeyi bu yaşınızda anlıyorsunuz. Rus edebiyatından Gogol, Dostoyevski, Çehov ve Tolstoy’u; Joseph Conrad, Henry James ve Thomas Hardy’yi severim. Modernlerden Philip Roth, Kazuo Ishiguro ve Alice Munro…

‘HÂLÂ GÖNLÜMDE SİNEMA YATIYOR’

◊ İyi oyuncularla çalışmak müthiş değil mi?

Kesinlikle. Provalarda oyunun bir noktadan başka bir noktaya geldiğini görmek çok zevkliydi. Doğaçlamalar, o sırada çıkan espriler... Oyun adım adım gelişti ve büyüdü. Oyunda geçen Gizli Kalsın, Kütüphane gibi eğlence mekânları da metne doğaçlamayla girdi. Normalde benim de onların da gittiği yerler değil, araştırmışlar…

◊ Tiyatro sinemanın zorlukları içinde bir nefes alma durağı mı?

Kesinlikle. Benim içimde hep bir korku var; maddi imkânsızlıklar nedeniyle sinema yapamayacağım galiba diye. ‘Acaba yakın dönemde sinema yapamazsam kendimi tiyatroyla ifade edebilir miyim?’ Bunun bir testini yapmış oldum. Ama hâlâ gönlümde sinema yatıyor. Sinema yapmaya çalışacağım.

◊ Sinemada yeni proje var mı?

Finansmanı çözebilirsek senaryo hazır. Yaz sonu çekmeyi düşünüyoruz.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!