'Hükümet kendi işine baksın, insanların hayatına bu kadar karışmasın'

Güncelleme Tarihi:

Hükümet kendi işine baksın, insanların hayatına bu kadar karışmasın
Oluşturulma Tarihi: Aralık 08, 2013 10:42

‘Live Aid’ çatısı altında Afrika’ya bugün kadar milyar dolarlık yardım toplayacak kadar damardan aktivist, Avrupa’nın en büyük prodüksiyon şirketlerinden birini kuracak kadar sıkı bir iş adamı. Kendini her ne kadar ‘Afrika uzmanı’ olarak takdim etse de müzisyenliğine toz kondurmuyor, ne kadar ‘sıkı’ bir rockstar olduğunu hatırlatıyor. ‘Sir’ lakaplı müzisyen Bob Geldof’la, önümüzdeki hafta Marka Konferansı’nda vereceği politik dozu yüksek konuşması öncesi Londra’da buluştuk, işin bir nevi provasını yaptık.

Haberin Devamı

İstanbul’a bugüne kadar muhtelif sebeplerle sayısız ziyaretiniz var...

- Evet, evet. İstanbul’a çok gittim, geldim. Televizyon programları, konferans konuşmaları, politikacılarla görüşmeler... En enterasan olanı 1991’deki Turgut Özal buluşmamdı tabii.

Neler kaldı aklınızdan Özal’la buluşmanızdan?

- O zamanlar bir televizyon programı yapıyordum, muhabir olarak karşısındaydım. Politikacıdan ziyade cevval bir iş adamı tavrına sahip biri gibiydi. İyi bir politacı olmayabilirdi ama akıllı bir işadamıydı.



Türkiye’ye dair sivri demeçleriniz de çok... - Her fırsatta söylerim: Türkiye, 21’inci yüzyıl dünya politikasının en önemli figürlerinden. Bunu karşımda bir Türk gazeteci var diye söylemiyorum. 80’lerden beri dilimde olan bir gerçek bu. Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi kabul etmemesi büyük aptallıktır. Hatta belki de yaptıkları en büyük hatadır. İngilizler her zaman destekledi bu adaylığı. Cameron zamanında da Blair döneminde de destek hiç esirgenmedi. Ama asıl sorun Fransızlarda. Hep onlarda. Adamların en büyük kusuru alt tarafı ufak bir Avrupa ülkesi olduklarını bir türlü kabul edememeleri. Dertleri sadece Türkiye değil. Globalleşmeye karşılar. Korkuyorlar çünkü. Küçülmekten, etkilerinin azalmalarından. Türkiye karşılarında bir tehdit. Orta Doğu’nun geleceğini elinde tutuyor çünkü. Müthiş bir güç potansiyeline sahip.

Haberin Devamı


Bu potansiyel doğru kullanılıyor mu sizce?

- Yakın zamana kadar. 2 yıl önce Türkiye’nin elinde şahane bir fırsat vardı. O coğrafyanın lider ülkesi konumuna çok yakındı. Sürekli gürleyen değil birleştiren, gerilimi azaltan, uzlaştıran bir lider olabilir; İstanbul da dünyanın en kilit şehrine dönüşebilirdi. Fakat Erdoğan’ın agresif tutumları, tavırları sayesinde bu fırsatlar kaçtı, her şey tersine döndü. Bu fırsatı kendi elleriyle mahvetti, batırmış durumda şu an.

SEÇİMLE BAŞA GELENE SAYGI ŞART

Sizce Türkiye için işler daha da tersine mi gidecek?

Haberin Devamı

- Hükümetin tavrına bakılırsa evet. Her sınırından bir problem çıkıyor. Komşularınızla sorun yaşıyor ve etrafnızda dost kalmadıysa bu kötüye işaret.

Gezi olaylarının ne kadar etkisi olmuştur?

- Siz orada neler yaşıyorsunuz bilemem tabii ama dışarıdan Türkiye’yi yakından takip eden bir göz olarak şunları söyleyebilirim: Her şey bir ağaçla, bir parkla başlar zaten. Gezi, tıpkı ‘Occupy Wall Street’ gibi bir öfke patlamasıydı. Güce karşı genel bir tepki. İnsanların “Benim hayatımdan uzak dur. Kendi işine bak. Git, ülkeyi yönet sen” demeleri en doğal hakları. Kimse bir şey diyemez. “Özgür, demokrat bir toplumuz” diyorsan zaten sokaktaki insanın özel hayatına karışma hakkınız olamaz. Hükümetin işi bu değil. Sen kendi işine bak. Bırak, nasıl istiyorsa yaşasın hayatını. Sanane!


Haberin Devamı

Sizin gibi benzer demeçler veren Sean Penn, Susan Sarandon gibi yabancı şöhretlere “Siz kendi işinize bakın” minvalinde cevaplar gecikmemişti...

- Çok saçma! Tabii ki bu bizim de işimiz, tabii ki fikrimizi söyleyeceğiz! Sadece Türkiye değil, dünyanın her yerinde yaşanan haksızlıklara, ters giden durumlara karşı susmayacağız. Parktaki prostestolar dünya basınından geniş yer bulacak kadar mühimse bu mevzu her dünya vatandaşını ilgilendiriyor demektir. “Size ne oluyor kardeşim?” demek bir poltikacının verebileceği en çocukça bir tepki. Ama bir yandan da şöyle bir gerçek var: Erdoğan, dünyanın en önemli politikacılarından biri. Ve başarılı da... Hem de çok! Tüm bunları konuşurken şu gerçek de unutulmamalı: Demokratik bir düzenle başa gelen, ülkenin yarısının oyunu kazanan bir hükümetten bahsediyoruz. Nokta. Fikirleri, sözleri ve kararları sana uymayabilir. Ama saygı duymak zorundasın. Tıpkı onun ülkenin geri kalanına saygı duyması gerektiği gibi. Birbirini seversin ya da sevmezsin. Ama saygı şart.


Haberin Devamı

Marka Konferansı’nızdaki konuşmanız markaların politik kimliklerini, sorumluluklarını da kapsayacak ki bu Türkiye’nın en sıcak gündeminden biri...

- Büyük şirketlerin mevcut hükümete yakınlık göstermesi normal. Kendi çıkarları için böyle davranmak zorundalar. Aralarında her zaman yakın bir diyalog olmalı. Hükümetle ters düşmeyi göze alamazlar. Keza hükümetin de öyle. İki taraf da ayakta kalmak için birbirine muhtaç. Markalardan muhalif bir duruş beklemek saçma. Tanıma uymuyor. Google’un Çin’de başına gelenlere bakın. Giriş bile yasak. Wall Street’te yaşananları ele alalım. Tüm o iflaslardan, krizlerden sonra tek bir kişi bile hapsi boylamadı. Neden? Hükümet korudu ve kolladı; iş dünyasıyla yakın bir ortaklığa girdi.

Haberin Devamı

İSTEDİĞİMLE EL SIKIŞIRIM KİMSE UMRUMDA OLMAZ

Yıllarca U2’nun Türkiye’ye gelmeme nedeni olarak insan hakları ihlali gösterilmişti...

- Hadi canım! U2’cuları yakından tanırım. Para da anlaşamışlardır o kadar. “O ülkeye ayak basmam, bu ülkede çalmam” lafları çok saçma. Samimi değil. Ne yani Türkiye’de bunlar yaşanırken ABD’de, Rusya’da her şey şahane mi? Yoksulluk, ırkçılık, zorbalık diz boyu. O zaman hiçbir yere gitme. Gerçek bir sanatçı sahneye çıkıp hayranlarına şarkılarını söylemeli. O kadar. Bu insan hakları ihlali söylentilerine inanmıyorum.

İstanbul’da Bono gibi Erdoğan’la bir araya gelmek ister miydiniz?

- Hayır. Neden buluşayım ki? Bir akşam bir yerde yemek yiyeceksek olur tabii, neden olmasın? Enteresan bir adam. Yakından tanımak isterim. Ama derdim başka. Ben bir ‘Afrika uzmanı’yım.


Evet, kulağa saçma geliyor ama öyle. Rockstarların politikacılarla el sıkıştıkları fotoğraflar hep eleştiri konusu. Müzisyenleri ‘sahtekarlıkla’ suçlayan çok. Benzer eleştiriler 2005’te Tony Blair ile MTV’ye çıkıp, Blair’e destek çıkan laflar söyleyince size de yöneltilmişti...

- S.kimde değil. Ben ne istersem onu yaparım, istediğimle konuşur, el sıkışırım, kimsenin ne dediği de umrumda olmaz. İsterlerse beni dinlemesinler, albümlerimi almasınlar. Banane! Tony Blair’i severim. İyi adam.


Diğer rockstarlar ‘seks, uyuşturucu, rock’n roll’ üçgeniyle anılırken sizin hayatınızın tamamını Afrika’ya adamış bir haliniz var...

Hayır. Ben de hayatımda çok uyuşturucu kullandım. Hem de en iyilerini... Neden böyle düşünüyorsun ki?

Hakkınızda çıkan haberlerin neredeyse tamamının uyuşturucuyla ilgili değil, Afrika yardımlarınızla ilintili olmasından olabilir mi?

- Artık kullanmıyorum ama zamanında çok yaptım. İyi ki de yapmışım. Afrika, gençliğimden beri ilgimi çeken bir konu. Fakat, herkes bu konu üzerine bu kadar düşmek zorunda değil. Kimseye dönüp de “Sen neden bir şey yapmıyorsun?” diyemezsin. Müzisyenlerin, aktrislerin, şairlerin dünyada barışı sağlama, yoksulluğu bitirme gibi bir misyonu yok. Herkesin kendi derdinde. İçinden geliyorsa yaparsın, gelmiyorsa yapmazsın. Bu kadar.


Kendinize ‘Afrika uzmanıyım’ diyorsunuz. Angelina Jolie, Sean Penn gibi şöhretler, Afrika’ya yardım konusunda size danışır mı?

Sonuçta bir araya gelip “Hadi dünyayı kurtaralım” dediğimiz filan yok. Bu politikacıların işi. Biz niye yapalım ki?

ROCKSTARLIKTA EMEKLILIK YOKTUR

60’ların, 70’lerin sahne tozunu yutmuş biri olarak 2013’te sahneye çıkmak nasıl bir his?

Pop müzik o kadar boktan ki sahneye daha sık çıkmamız lazım diye düşünüyorum.

Yenilerden kimi dinlersiniz?

- Arctic Monkeys! Son albümleri şahane. Çok iyi iş yapmışlar. Son zamanlarda dinlediğim tek albüm, yeni şarkılarını merak ettiğim tek grup.



Sahnede, turnede hâlâ aynı heyecanı hissediyor musunuz? Sıkılmıyor musunuz bir noktadan sonra?

- İş adamı filan değilim, ofiste çalışamam. Şarkı söylemek dışında yaptığım her şeyden çok sıkılıyorum. Tüm gün sıkıntıdan patlıyorum. Oflayak yataktan kalıyorum, zorla sokağa çıkıyorum. Gri havaya, soğuğa söyleniyorum. Zar zor çalacağım yere gidiyorum. Boktan bir kulise sokuyor.”




----------------

Rockstarlığın bir emeklilik yaşı yok mudur, neden kimse bırakmaz?

- Emekli olmak zorunda değiliz çünkü. Müziğiniz sizi yaşlandıracak kadar iyiyse ölene kadar sahnede olabilirsiniz. Popstarlığın bir emeklilik yaşı vardır çünkü b.ktan bir müzik yaparlar ve bir noktadan bırakmak zorundalar. Ama rock öyle değil.

“O kadar uyuşturucuya rağmen nasıl hala ayaktalar?” muhabeti vardır bir de...

İnsanların unuttuğu bir şey var: Büyük bir rockstarsan dünyanın en kaliteli, en temiz uyuşturucuları senin önüne gelir. Rockstarsan hayatı hep uçlarda yaşarsın diye bir inanış var. Yok öyle bir durum. Tamamen kişinin kendisiyle ilgili. Lou (Reed) beceremedi, kendini öldürdü ama Keith (Richard) hayatta kalmayı başardı. Zaten bir noktadan sonra sonra canın istemiyor, doymuş oluyorsun. Ben hiçbir zaman onlar kadar takılmadım. Biraz cimri bir herifim, parama acırım. Bir de o gerçeklikten kopma hissini sevmiyorum. Güzel bir şarap bana yeter.

TÜRKİYE’DEKİ DURUM MARS’A KAÇACAK KADAR KÖTÜ MU?

2014’te uzaya gideceksiniz. Resmi olarak astronot musunuz artık?

- Henüz değil. Uzaya yolculuk, 2014’un üçüncü çeyreğinde. O zaman gerçek bir astronot olacağım.

Eğitimler nasıl?

- Onlar işin prosedür kısmı. Öyle mühim, ciddi bir eğitim yok. Abartılıyor biraz. Yarım saatte öğreneceğiniz kısa bir şey.



2023’te Dünya’dan dört kişi bir daha geri dönmemek üzere Mars’a gidecek. Biri de siz olmak ister miydiniz?

- Mars’a gitmenin bir esprisi yok. Ne kadar boktan bir yer olduğunu kayıtlardan gördük. Üçüncü günde sıkıntıdan patlar insan. Kumarın olmadığı bir gemi yolcuğuna çıkmak gibi bir şey olmalı.

Başvuranlar arasında 2511 Türk de var...

- Gerçekten mi? Ciddi misiniz?

Evet, evet...

- Vay be! Şaka gibi. Türkiye’de hayat gerçekten de kötü ve vahim demek!

AFRİKA’YA DAİR KAFADAKİ İMAJ DEĞİŞMELİ

Dünya, Afrika konusunda hâlâ kör. Müthiş bir iş potansiyeli var ama kimse yatırım yapmaya yanaşmıyor. Afrika denince akla hala açlıktan ölmek üzere olan çocukların karesi geliyor. Onlardan Çin’de de çok var ama nedense Çin’de denince akla ilk gelen fotoğraf bu değil.

Değişim demokrasiden doğar, uzlaşmadan ve karşındakini anlamadan geçer. Demokrasiye rağmen uzlaşma yoksa bir yere varamazsın.

14 yıldır Yürekli tarafından, YapıKredi World’un ana sponsorluğundan düzenlenen Marka Konferansı, Bob Geldof’un da katılımıyla bu yıl 19-20 Aralık’ta Swissotel’de gerçekleşecek.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!