Hastaneye kaldırılması gereken asosyal NBA manyağı

Güncelleme Tarihi:

Hastaneye kaldırılması gereken asosyal NBA manyağı
Oluşturulma Tarihi: Şubat 13, 2005 01:06

Kaan Kural’ın evinde 300’ü aşan NBA kitabı ve 200’e yakın NBA baskılı giysisini görüp, Michael Jordan’ın 98 Chicago-Utah finalindeki son sayısını ilahi bir olay gibi anlatışını dinleyince ondaki basketbol sevgisinin klinik boyutlarda olduğuna karar verdim.

Ayrıca haftada beş film izlediğini ve günde iki saat bilgisayar oyunu oynamadan rahat edemediğini açıkladığında ise acilen pikniğe çıkması gerektiğine karar verdik. Kötü giden aşk hayatından kilo problemine kadar içten açıklamalarda bulunan Kural ‘Tamamen yalnız bir insanım’ dediğinde odada dramatik bir an yaşandı...

Robert Koleji ve Boğaziçi Uluslararası İlişkiler’den mezun olup basketbol yorumculuğuna nasıl başlar bir insan?

- Aslında diplomat olmayı düşünüyordum. 1995’te üçüncü sınıfta, NBA köşesi olduğu için aylık Spor, Spor & Spor dergisini takip ediyordum. Sonra bir gün bu köşenin kaldırıldığını gördüm, dergiye telefon açtım. Konuşurken NBA fanatiği olduğumu anladılar. ‘Bize bir yazı getir’ dediler ve yazımı direkt dergiye koydular. NBA sayfalarını ben yapmaya başladım. Sonra Yeni Yüzyıl’ın spor müdürü Yiğiter Uluğ bana Fast Brek Dergisi’nin genel yayın yönetmenliğini teklif etti. Sonra Yeni Yüzyıl’dan basketbol köşe yazarlığı teklifi geldi. 22 yaşında genel yayın yönetmeni ve köşe yazarı olmuş oldum. Kısacası bir telefonla değişti hayatım.

NBA dışında, Formula 1, bilgisayar oyunları ve sinema da uzmanlık alanınıza giriyor. Bir ayrıntı manyağının günlük hayat akışını özetler misiniz?

-İşim NBA yorumculuğu olduğu için haftada en az sekiz maç izliyorum, Formula 1’i çok iddialı olmamakla beraber severek takip ediyorum. Oyun tutkum ise klinik boyutlarda. Koca koca adamlar gamenight düzenleyip birçok geceyi bilgisayar oyunlarıyla geçiyoruz. Sinemayla ilgili çok fazla yazım çıkmadı ama NBA yayınları başlamadan önce haftada beş film falan izliyordum.

Sakın ‘Aşk hayatım iyi’ demeyin.

- Kötü. İşim ve oyun tutkusu yüzünden olsa gerek. Fiziksel olarak çok çekici değilim, onun da etkisi vardır tabii ki.

Ama kilonuzla barışık gibisiniz...

- Ne kadar barışık olsam da zayıflamam gerekiyor. 155 kiloyum. Düzensiz hayat ve hormonlarımın yavaş çalışması kilo sorununa yol açıyor. Ama bunların hepsi bahane. İnsan isterse kilo verir. Üniversitede 101 kiloya düşmüştüm.

Ama aşk hayatınızdaki sorun asıl yaşam tarzınızla alakalı değil mi?

- Kesinlikle. Normal insanların yaşadığı saatte yaşamıyorum ki. NBA maçları sabaha karşı 04.00’te başlıyor. Sabah yedide yatıyorum 01.00’de kalkıp işe gidiyorum. Hayata başladığımız saatte ise normal insanlar çoktan uykuya dalmış oluyorlar. Bu yüzden aşk hayatım kötü, hatta felaket diyebiliriz.

Biraz çocukluğunuzdan bahsetsenize?

- Nasıl başlarlar, böyle sorulara... Öğretmen bir annenin ve pilot bir babanın çocuğu olarak 1974’te Ankara’da doğdum. Annemle babam ayrıldıktan sonra annemin yanında kaldım. Kolej sınavlarına girdim. Ya iyi atmışım ya da kafam çalışıyormuş Türkiye 13’üncüsü oldum ve Robert Koleji’ne girdim.

Annenizle babanızın ayrılması sizi nasıl etkiledi?

- Ben beş yaşındayken ayrılmışlar. Babamla 10 yıla yakın süredir görüşmüyoruz. Onu bizden ayrıldıktan sonra toplasan 10 kere görmüşümdür. Üvey bir kardeşim var ama görüşemiyoruz.

Niye peki?

- Babam yüzünden. Üvey kardeşimi hayatımda dört kere gördüm. Babam beni aramaz. Ona karşı bir duygu da beslemiyorum. Zamanında çok acı çektim. Aslında benim ailem Robert Kolej ve yatılı arkadaşlarımdı. Babam ise koçum Dave Phillips’di. Bir süreden sonra aşıyorsun bunları. Yalnız yaşamaya öyle alıştım ki. Çok yakın arkadaşlarım var onlar yetiyor bana.

Ama onlar da belli bir yere kadar öyle değil mi? ‘Ğörüşürüz’ deyip gidiyorlar ve siz tek başınıza eve dönüp bilgisayar oyunlarına gömülüyorsunuz...

-Gerçi böyle ifade edince de iğrenç oldu... Sen de bizi asosyal zavallı insan konumuna düşürdün. Belki de böyle bir durum söz konusu.

Umarım kariyerinize filmlerdeki seri katiller gibi devam etmezsiniz?

- Tamam anladım ben. Bu röportajdan sonra çıkacak manşeti de kendim atıyorum: ‘Hastaneye kaldırılması gereken asosyal NBA manyağı...’

Fasulye filmine gelelim. Sizin bir de yapımcılık maceranız var.

- Yıl 1999, 25 yaşındayım. Amerika’da sinema eğitimi alan arkadaşım Bora Tekay’la birlikte dört arkadaş film çekmeye karar verdik. Bankadan kredi çekip daldık bu işe. ‘Fasulye’ aslında o kadar kötü değildi, bizi batıran kriz oldu, dolar bir anda fırladı. Çok acemiydik. Yaklaşık 35 bin dolarım çöpe gitti.

NTV’deki NBA Stüdyo’ya Murat Murathanoğlu da katıldı. Kim, kimi döver?

-Kim daha çok biliyor diye saçmasapan bir yarışma olsa, o NBA’in tarihi konusunda bana iki kere tur atar. Ben de basketbolu (NBA’i demiyorum) teknik ve taktik anlamda daha iyi biliyor olabilirim.

Bayağı fanatik bir kitleniz var. Aranız nasıl onlarla?

- Doğru, son dönemde acayip bir hayran kitlem oluştu. Okulların yanından geçmemeye çalışıyorum, birden 50 kişi etrafımı sarıyor. Maçlarda da tezahürat yapıyorlar, acayip utanıyorum.

Peki NBA kaldırılsa piknik yapıp, martılara yem atsanız fena olmaz mı?

- Ya öyle şeyler söyleme, yüreğime indireceksin. Git ya... NBA kaldırılırsa kafayı yerim herhalde. Zaten bir ara oyuncuların lokavtı yüzünden NBA’e bir sene ara verilmesi düşünülüyordu da uykularım kaçmıştı.

Sonuçta bu bir eğlence yorumcu bunu unutmamalı

Espri yapmak lazım, rahat olmak lazım, futbol yorumcuları çok kasıyor kendilerini. Sonuçta bu bir eğlence. Tabii bilgi noksanlığı da geyik muhabbetini getiriyor. Yorumcunun asıl görevi insanlara ne gördüğünü değil nasıl görmesi gerektiğini söylemektir. Koby 18 sayı attı deyip izleyicilerin gördüğünü değil de görmediğini anlatmalı. Yorumcu, o sporda gerçekten nelerden keyif alınması gerektiğini hatırlatmalı, ince ayrıntılarda saklı keyfi ortaya çıkarmalı.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!