Hastalıklar bile yaşama sevincini kıramadı

Güncelleme Tarihi:

Hastalıklar bile yaşama sevincini kıramadı
Oluşturulma Tarihi: Kasım 29, 2004 00:00

Doktorlar belfıtığı teÅŸhisi koymuÅŸtu, ameliyat olması gerekiyordu. Ameliyata girip, çıkamamak da vardı sonunda. Çevresindekiler endiÅŸeliydi, eÅŸi Zühre’nin aÄŸzını bıçak açmıyordu. Rolleri deÄŸiÅŸtiler, ÅŸaşırtıcı bir biçimde Orhan, onlara moral vermeye çalıştı.(...)Daha sonra idrarını yapamama sorunu baÅŸladı. Ardından kötü haber geldi. Kapalı prostat ameliyatı olması gerekiyordu. Orhan, insülin iÄŸnesine, aÄŸrıyan beline, sorun çıkarmaya devam eden mesanesine ve de by pass geçirmiÅŸ kalbine raÄŸmen, yine de yaÅŸama sevincini hiç kaybetmedi.Evde yalnızdı. Mesanesinden yükselen sancı, kalbine vurmaya baÅŸlamıştı. KoltuÄŸa yığılıp kaldı.Giderek ÅŸiddetlenen sancıyla kıvranırken, öleceÄŸini düşünüyordu. Mantığının her ÅŸeye raÄŸmen ayakta kalan yanı, ‘İnsan idrarını yapamamaktan ölür mü?’ diye dirense de, ‘Ölümüm yaklaÅŸtı. Ä°drardan ölecek ilk kiÅŸi ben olsam da ölüyorum iÅŸte’ diyordu. Nasıl baÅŸardıysa cep telefonunu bulup kızı Åžule’yi aradı; ‘Kızım hakkını helal et. Ben ölüyorum.’On dakika sonra ÅžiÅŸli Eftal Hastanesi acil servisindeydi. Åžule hemen ambulans göndermiÅŸti. Sondayla mesanesini boÅŸaltmaları zor olmadı. Birkaç gün dinlenmesini tavsiye ederek eve gönderdi doktorlar. ‘Öldüm, ölüyorum’ diye düşünmesine neden olan sancıdan kurtulur kurtulmaz, akÅŸam antrenman olduÄŸunu hatırladı. Kesinlikle evde kalamazdı. Futbol, hayatının tadı tuzuydu onun. Sonda torbası elinde gitti antrenman sahasına. Önce ev ahalisi, sonra da çalıştırdığı çocuklar ÅŸaşırdılar onu öyle görünce. Gülsünler mi, aÄŸlasınlar mı bilemediler? Kısa bir tereddüt geçirdiler. Sonra hepsi birden gülmeye baÅŸladı. Karşılarındaki herhangi bir kiÅŸi deÄŸil, Feriköy’ün ‘Didi Orhan’ıydı! Yıllardır peÅŸini bırakmayan hastalıklara raÄŸmen hayata dört eliyle birden sarılan, sondasına bile aldırmadan hayattan zevk almayı baÅŸaran bir insandı o. Birbirini izleyen ve bir türlü kurtulamadığı hastalıklar, neÅŸesini yoketmeyi baÅŸaramamıştı.HASTA ZÄ°YARETÄ°NDEN HASTALANARAK DÖNDÃœHastalıklar bedenini ilk yokladığında bacanağıyla birlikte Ordu’nun bir köyündeydi. Bacanağının hasta olan babasını ziyarete gitmiÅŸlerdi. 1982 baharının ilk aylarıydı. Ä°stanbul’da doÄŸup büyümüş biri olarak daÄŸ havasına ve sürekli bulutlarla kaplı gökyüzüne alışık deÄŸildi. İçini tarif edilmez bir sıkıntı kaplamıştı.Ziyaretinin üçüncü günü, tuvalette yığıldı kaldı. Beyni vücuduna hükmedemiyor, ayakları onu taşımıyordu. Çığlık çığlığa yardım istedi. Bacanağı ÅŸaşırmıştı. Ne olduÄŸunu anlayamadılar. Sadece ellerini ve başını oynatabilen Orhan’ı, sırtlarına alıp bir yataÄŸa taşıdılar. DüzeleceÄŸini umarak ertesi güne kadar beklediler. Orhan, felç olmuÅŸa benziyordu. Gün ışığında hala hareketsizdi. Önce Ordu’da bir doktora götürdüler onu. Sonra da doktorun tavsiyesiyle Ä°stanbul’a doÄŸru yola çıktılar.Station tipi bir aracın arkasına yaptıkları yataÄŸa uzatmışlardı haraketsiz bedenini. Hasta ziyaretine gidip hastalanarak dönen Orhan’ı evde ailesi, dostları, komÅŸuları kalabalık bir grup halinde karşıladı. Evden sonraki durak, ÅžiÅŸli Eftal Hastanesi Beyin Cerrahisi bölümüydü. YaÅŸamında yeni bir sayfa açılmıştı. Farkındaydı bunun. Sekiz kiÅŸilik koÄŸuÅŸtaki hastalarla tanıştıktan sonra kendi kendisiyle yalnız kalınca, sonraki yıllarda da uygulamaktan asla vazgeçmeyeceÄŸi bir karar verdi:- Buradan saÄŸlığıma kavuÅŸarak çıkmak için kendimi bırakmamalıyım. Güçlü olmam lazım.Doktorlar belfıtığı teÅŸhisi koymuÅŸtu, ameliyat olması gerekiyordu. Ameliyata girip, çıkamamak da vardı sonunda. Çevresindekiler endiÅŸeliydi, eÅŸi Zühre’nin aÄŸzını bıçak açmıyordu. Rolleri deÄŸiÅŸtiler, ÅŸaşırtıcı bir biçimde Orhan onlara moral vermeye çalıştı.Ameliyatı baÅŸarılı geçti. Ama Orhan’ın vücudunda en ufak bir hareket yoktu. Hala kıpırdatamıyordu bedenini. Fizik Tedavi bölümüne götürülmesine karar verildi. Bölüm baÅŸkanı Feyza Hanım kabul etmek istemedi onu:- Yürüyemez. Biz uÄŸraÅŸamayız, alsınlar evlerine götürsünler.Orhan, konuÅŸulanları duymuÅŸtu. Yattığı yerden itiraz etti:- Doktor hanım inanın ben buradan yürüyerek çıkarım. Sonra da gider sizin muayenehanenizi boyarım.Feyza Hanım güldü. Karşısında, umutsuz durumuna raÄŸmen hayata sımsıkı sarılmış bir hasta vardı. YumuÅŸadı o zaman.Gerçekten de doktora söylediÄŸini yaptı Orhan. Hastalıkla mücadeleden hiç vazgeçmedi. Hatta yatmaktan vücudunda yaralar açılması bile moralini bozmaya yetmedi.Altı ay sonra hastaneden çıkarken koltuk deÄŸneÄŸi, ortopedik ayakkabı ve korse yardımıyla da olsa ayaÄŸa kalkabiliyordu. HASTANE ÖNÃœNDEKÄ° KADIN ORHAN’I DÄ°LENCÄ° SANDIEvine döndüğünde onu bekleyen mali sorunlarla yüzyüze geldi bu kez. Ä°ÅŸlettiÄŸi Zafer taksi durağı kapanmak üzereydi, elde avuçta olan ne varsa hastalık süresince tükenmiÅŸti. Eskiden boya badana yapıp ek gelir elde ediyordu. Ama bu mümkün deÄŸildi artık. 36 yaşında, deÄŸil boyacılık yapmak, ayakta bile zor durabilen yarı sakat bir adam olmuÅŸtu.ÅžiÅŸli Eftal Hastanesi, ikinci eviydi. Aylar, hatta yıllarca fizik tedaviye gidip gelmesi gerekiyordu. Aslında ev ile hastane arası beÅŸ dakikalık bir mesafeydi. Ancak Orhan, eÅŸinin ve koltuk deÄŸneklerinin de yardımıyla neredeyse bir saatte güçlükle katedebiliyordu o yolu.Birgün hastane önündeki ışıkta beklerken, bir kadın nasıl olduysa dilenci sandı onu. Bozuk para uzattı. Orhan gülerek, ‘Hanım ver bakalım ama beni zengin edecek kadar ver’ dedi. Kadın bozuldu, yürüdü gitti. Büyük ihtimalle, parayı beÄŸenmediÄŸini sanmıştı.Kadının davranışı üzdü Orhan’ı. Ne hastalıklar, ne de parasızlık moralini bozamıyordu. Sadece insanların bakışı, anlayışsızlığı üzüyordu onu. ‘Ooo sen hala yaşıyor musun?’ esprilerinden, acıyan bakışlardan bunalıyordu. Feriköy sahasına gidince bütün üzüntülerinden kurtuluyor, sıkıntılarını unutuyordu. ArkadaÅŸlarının yardımıyla gidip geliyordu maçlara.Ancak çok geçmeden hastalık yeniden çaldı kapısını. 1983 yılının ocak ayında bu kez mesanesinde taÅŸ çıktı. Ameliyat için tekrar yattı hastaneye. Sorunu o ameliyat da çözemedi. Ertesi yıl bir daha ameliyat olması gerekti. Ãœstelik yine mesanede taÅŸ probleminden dolayı. Bereket BaÄŸ-Kur karşılıyordu hastane masraflarını. Evdeki ekonomik sıkıntı artmış, hayli yoksullaÅŸmışlardı. Orhan hala koltuk deÄŸnekleriyle güçlükle yürüyebiliyor, çalışamıyordu. Ä°ÅŸe baÅŸlayan eÅŸinin aldığı maaÅŸ, evin tek geliriydi. Ä°ki çocuk okutuyorlardı bir yandan da.Bir süre sonra Orhan, baktı geçinemiyorlar; boya badana iÅŸine çıkmaya baÅŸladı. Ä°lk hastalandığı günün üzerinden üç dört yıla yakın zaman geçmiÅŸti. Kendini eskisine göre daha iyi hissediyordu.Boyanacak bir ev için telefonla anlaÅŸtı. Ev sahibi kadınla konuÅŸmak için gittiÄŸinde koltuk deÄŸneklerini sakladı. Kadın, anahtarı bırakıp çıktıktan sonra, koltuk deÄŸneklerine dayana dayana boyadı evi. Ä°ÅŸ bitip parayı verirken gördü kadın koltuk deÄŸneklerini. Åžaşırdı. ‘Sana helal olsun Orhan Usta’ diyerek takdir etti onu. Halbuki önceden görseydi koltuk deÄŸneklerini, büyük ihtimalle iÅŸi vermezdi. Bir yandan belfıtığı ve mesane rahatsızlığı devam ediyordu. Ä°drarını yapamama sorununu iÅŸte tam bugünlerde, 2000 yılı Mayıs ayında yaÅŸadı. O gün Feriköy maçına gidip gündüz yaÅŸadığı sıkıntıyı unuttu. Ancak doktorlar birkaç gün sonra kötü bir haber verdiler. Kapalı prostat ameliyatı olması gerekiyordu.HASTALIKLAR YAKASINI BÄ°R TÃœRLÃœ BIRAKMADIYine ameliyat olacaktı. O, hastalığa takmak yerine yeni insanlarla dostluk kuracağına sevindi. Hastane arkadaÅŸlıkları da asker arkadaÅŸlığı gibiydi. Derin dostluklar oluÅŸuyordu koÄŸuÅŸlarda. Bir hafta sonra hastaneden çıktığında geride yine ‘tatlı ve unutulmaz’ anılar kalmıştı.Nekahat dönemini evde geçirdi. Kırk gün kadar sonra bir akÅŸam, kızı, damadı, oÄŸlu ve eÅŸiyle ailece yemek yiyorlardı. Göğsüne bir aÄŸrı girdi. Çıkmak bilmiyordu bir türlü.Orhan önemsemedi ama ev halkının zoruyla yine ‘yuvası’nın, yani ÅžiÅŸli Eftal’ın yolunu tuttular. Acilde nöbetçi doktor Gülseren Hanım’dı. Görür görmez tanıdı Orhan’ı. TeÅŸhisi koymakta da gecikmedi. ‘Orhan Bey, kalp krizi geçiriyorsunuz.’ Hemen sedyeye yatırıp Kroner YoÄŸun Bakım Servisi’ne götürdüler. Orayı sevmedi Orhan. Tam bir tecrit uygulanıyor, tek başına kalıyordu bu serviste. Oysa o kalabalık koÄŸuÅŸlarda kalmaya alışkındı.YetmemiÅŸ gibi bir de idrar problemi çıktı. Gece boyunca sancı çekti. Dolu mesanenin verdiÄŸi acı, baÅŸka acılara benzemiyordu. Ertesi gün ürolog gelip, sondayla müdahale edince rahatladı. ‘Buraya kalpten yattım, sidikten gidecektim’ deyince güldü doktor.10 gün kadar sonra özel bir hastaneye sevkedildi. Orada anjiyo yapıldı. Dört damarı tıkanmıştı! Derhal by pass olması gerekiyordu. Bir gün içinde ameliyata hazırlandı.Ertesi sabah ameliyathaneye götürülürken, eÅŸi ve çocukları, tedirgin gözlerle izliyorlardı onu. Aslında Orhan da korkmuyor deÄŸildi. Ama onları öyle görünce yine iÅŸ baÅŸa düştü; ‘Merak etmeyin, bu kadar ameliyata girip çıktım’ diye teselli etti ailesini.Ameliyat masasına yatırıldığında da rahattı. En ufak bir tedirginlik hissetmiyordu. Doktorlardan biri sordu, ‘Ameliyatı hocamızın yapmasını ister misiniz?’ diye. Henüz narkoz verilmemiÅŸti. Doktorun sözlerinin anlamını kavramakta gecikmedi. Ameliyatı hoca yaparsa, açıktan para ödemesi gerekecekti. Bu mümkün deÄŸildi. Gülerek yanıtladı doktoru:- Doktor bey, içinizde en acemi hanginiz ise, ameliyatımı o yapsın. Böyle dedi ama yine de ÅŸef yaptı ameliyatını. Ayrıca para da istemedi. BaÅŸarılı geçmiÅŸti by pass ameliyatı. Orhan, bir hafta kadar sonra evindeydi.Ä°lk ziyaretçileri, Feriköy’den ayrıldıktan sonra çalıştırdığı NiÅŸantaşı Alt Yapısı’ndan küçük öğrencileriydi. Hepsi çok seviyordu onu. Ä°yileÅŸip sahaya dönmesini bekliyor, yolunu gözlüyorlardı. Orhan da onları çok bekletmedi, dikiÅŸleri bile alınmadan gitti sahaya. Çocuklardan enerji alıyor, onlarla birlikteyken bütün sıkıntılarını, hastalıklarını unutuyordu.Ä°nsülin iÄŸnesine, aÄŸrıyan beline, sorun çıkarmaya devam eden mesanesine ve de by pass geçirmiÅŸ kalbine raÄŸmen antrenmanlarını aksatmadı. Her cumartesi pazar onlarla top başı yaptı. Çocuklarla evin kömürlüğünde duran topları alıp, birlikte gidiyorlardı çalışmaya. ‘Didi Orhan’ topları asla çocuklara taşıtmıyor, yardım edecek bir genç gelmemiÅŸse kendisi sırtlıyordu.Yine böyle file içindeki topları yüklenip, koltuk deÄŸneÄŸine dayanarak çocuklarla birlikte ağır ağır ilerlediÄŸi günlerden biriydi. ÅžiÅŸli Motor Meslek Lisesi’nin bahçesine gideceklerdi. Birden yanında bir polis aracı durdu. Bir baÅŸkomiser arabadan inerek yanına geldi. ‘Baba Türk milletine çok büyük bir iyilik yapıyorsun’ deyip, hararetle tebrik etti onu. Orhan, kalakaldı olduÄŸu yerde. Çok sevinmiÅŸti. Bu aslında onca hastalığa raÄŸmen hayattan kopmamasının, hayatı sevmesinin ödülüydü. EŞİ DE BY PASS OLDUM.Orhan Budak, asla hastalıklarından, zorluklardan yakınmayan, hayata hep dört elle sarılan bir insan. Hala hastalıklarla boÄŸuÅŸuyor, ama hayata gülerek bakmaya da devam ediyor. Kendi deyimiyle, ‘Görenler sarhoÅŸ zannediyor.’ Yani her daim neÅŸeli. M.Orhan Budak’ın yedi sayfalık mektubunu aldıktan sonra hem kendisiyle, hem de eÅŸi Zühre Hanım’la konuÅŸtum. Hastalıklar onu da bir kez yoklamış, Haziran 2001’de de o by pass ameliyatı olmuÅŸ. Åžimdi saÄŸlığı yerinde.YaÅŸam öykünüzü bekliyoruzFax: (312) 428 53 18e-mail: fbildirici@ hurriyet.com.tr Mektup adresi: Anlatsam Roman Olur Hürriyet Bürosu Cinnah Cad.No 8 K.Dere/AnkaraWeb sayfası: www.hurriyet.com.tr/anlatsamSONRAKÄ° ÖYKÃœ: ATEÅž ALTINDA YOLCULUKÂ
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!