Fener’in yeşil patriği

Güncelleme Tarihi:

Fener’in yeşil patriği
Oluşturulma Tarihi: Aralık 12, 2004 00:31

Nükteci, iyimser ve otoriter. Hiç beklenmedik anlarda patlayan esprileri, protokol delen hayvan sevgisi, ışık söndürme takıntısı dillere destan. En büyük keyfi kahvesini usulünce pişirmek, Nana Mouskouri dinlemek. 1991’den bu yana dünyadaki 300 milyon Ortodoks’un gözleri onun üzerinde. Dikkat dağıtmaya kalkışan piskoposlar da çıktı.

Okyanus aşan otoritesi karşısında berhava oldular. En büyük endişesi doğanın tahribi; müttefiki ABD’yi bile eleştirmekten kaçınmıyor. Bu nedenle eski Başkan Yardımcısı Al Gore ona ‘Yeşil Patrik’ diye hitap etmişti. Türkiye AB randevusunu beklerken, o her fırsatta Ruhban Okulu’nun açılmasını gündeme getiriyor. Ankara’nın çıplak sinirlerine basıyor. En büyük korku ekümenik sıfatla Vatikan statüsü istemesi. Bartholomeos ise ‘Bu ayrıcalık verilse bile reddederiz’ diyor.

Soğuk bir İstanbul sabahında Patrik Bartholomeos otomobilinin hazırlanmasını ister. Gece boyunca İstanbul’a kar yağmış, şehirde ulaşım aksamıştır. Personel koşuşturur, araç hazırlanıp Fener Rum Patrikhanesi’nin kapısına getirilir. İki görevliyle biner, Beşiktaş’a doğru yola çıkarlar. Personel ne olduğunu anlayamamıştır. Makam aracı karla kaplı Yıldız Parkı’na girip park eder. Bartholomeos asasıyla, iner. Karlarda yürümeye başlar. Yüzünde görülmeye değer bir tebessüm vardır. İşte, karla başbaşadır yine.

Bu tutkusu muhtemelen 60 yıl öncesinden, karın ender yağdığı, neredeyse hiç tutmadığı Gökçeada’daki çocukluk yıllarından kalmadır. İlk kez doyasıya karda yürüme mutluluğunu, çocukluğunda eğitime geldiği İstanbul’da tatmış, yıllar geçse de her karda bir parka koşup yürüme alışkanlığını yitirmemiştir.

Dünyevi adıyla Dimitrios Arhondonis 1940’ın, doğum gününü dört yılda bir kutlayabileceği özel gününde dünyaya geldi: 29 Şubat. Zeytinli Köyü’nün kahvecisi Hristo Arhondonis ve eşi Meropi’nin üçüncü çocuğuydu. Vaftizi adadaki Aya Yorgi Kilisesi’nde yapıldı. Babası kahvehanenin köşesinde saç sakal traşı yapardı. Yaz tatillerinde çay servisine yardım etmek, kahve pişirmek Dimitri’nin işiydi. Berber çıraklığı ise küçük kardeşi Andon’un.

PAPAZIN KÜÇÜK ARKADAŞI

Gökçeada Rum İlkokulu’na yazıldı. Okumayı söker sökmez kitaplara gömüldü. Oyun oynayan yaşıtları arasında görülmezdi. Evde kitap okurdu. Çeşmeden eve su taşımak evde onun göreviydi. Okulda bazen öğretmenlerini zorda bırakacak sorular sorardı. Öğretmeni Anastasiadis, ‘Çok zekiydi’ diyor. ‘Aramızda konuşurken, bu çocuk yüz akımız olacak, derdik.’ Öğrencisiyle hálá görüşüyor. Son ziyaretinde ‘arhan’ payesiyle onurlandırılmış.

Adadaki Rum lisesi 1925’te kapatılmıştı. Ortaokulda Dimitri İstanbul’un yolunu tuttu. Zoğrafyon Lisesi’ne başladı. Ertesi yıl okul açılınca Gökçeada’ya döndü. Sesi güzeldi, kilise korosuna girdi. Papazın peşine takılır, çantasını taşır, beraber köyleri dolaşırlardı.

KOMPOZİSYONLARI KİTAP OLDU

Lisede yine İstanbul’daydı. Heybeliada Ruhban Okulu’nun lisesine başladı. Günleri okulun dev kitaplığında geçiyordu. Kompozisyon tekniğini ilerletmişti. Doğa sevgisi, kar tutkusu üzerine yazdıkları yıllar sonra ‘Kompozisyonlar’ adıyla Yunanistan’da kitaplaştırılacaktı.

Yaz aylarında Gökçeada’ya gidiyor, annesine su taşıyıp, babasına yardım ediyordu. Adanın bakir tepelerinde uzun yürüyüşlere çıkmak, çocukluğunda bahçede beslemek için kurbağa topladığı derelerden geçmek, yıllar içinde vazgeçilmez alışkanlıklarından birine dönüşecekti.

1961’de Ruhban Okulu’nun yüksek bölümünü birincilikle bitirdi. Aynı yıl Bartholomeos adıyla takdis edildi. Askere gitti. Yedek subay olarak Tuzla’da gördüğü eğitim sonrasında, vatani hizmetini Çanakkale Gelibolu Demirtepe’de tamamladı. Dönüşte beş yıl İtalya ve İsviçre’de ilahiyat hukuku okudu. İtalya’daki The Pontifical Gregorian Üniversitesi’nde din hukuku doktorası yaptı. Hayali, Heybeliada’daki okulda profesör olmaktı.

YARIM KALAN HAYAL

1972’de Dimitrios I patrik seçildi. Bartholomeos patrikhanenin yazı işleri müdürlüğüne getirildi. 1973’te Philadelphia (Alaşehir-Manisa) Metropoliti göreviyle, başpiskoposluğa atandı. Manevi babası Metropolit Meliton, takdiste kulağına eğilip fısıldadı: ‘Tanrı patrikliği nasip etsin.’

Yıllar sonra, bu olayı anlattığı ARTE televizyonu belgesel ekibi ‘Peki sizin gönlünüzde patrik olmasını dilediğiniz piskopos var mı?’ diye sorduğunda bir kahkaha atacak ve meşhur esprilerinden biriyle cevap verecekti: ‘Daha gencim, gitmemi mi istiyorsunuz yoksa?’

1974’te Kadıköy Metropiliti sıfatıyla Patrikhane Sen Sinod Meclisi’ne girdi. Ertesi yıl Heybeliada Ruhban Okulu kapatıldı. Lisesi 1985’e kadar Milli Eğitim Bakanlığı’nın atadığı müdür yardımcısıyla hizmetini sürdürdü. Öğrenci azalınca cemaat kapattı, ama müdür yardımcısı hálá görevde!

Bartholomeos’un okuluyla gönül bağı o kadar güçlü ki, ‘Patriklik döneminizden geriye tek şey kalsa, ne olmasını isterdiniz’ sorusuna duraksamadan yanıt veriyor: ‘Eğitim veren Heybeliada Ruhban Okulu.’

YAKOVAS EN GÜÇLÜ ADAYDI

Fener Rum Patriği Dimitrios I, 3 Ekim 1991’de kalp krizinden vefat etti. 300 milyon Ortodoks, 14 başpiskopostan hangisinin patrik olacağını konuşmaya başladı. En gözde aday, ABD ve Avrupa destekli Kuzey-Güney Amerika Başpiskoposu Yakovas’tı. İstanbul doğumluydu ama 1958’de vatandaşlıktan çıkarılmıştı. Kanunlara göre patrik seçilemezdi. Aday listesi İstanbul Valiliği’ne verildi. 22 Ekim’de yeni patrik açıklandı: Bartholomeos.

270’inci patrik için 2 Kasım’da görkemli bir tören düzenlendi. Tacını Demre Metropoliti Hrisostomos giydirdi. Asasını Gökçeada ve Bozcaada Metropoliti Fotios’un elinden aldı. Kilise ‘Aksios’ (layıktır) diye inlerken Yunanistan Başbakanı Konstantin Mitsotakis, yeni patriği elini öperek kutladı. Dönemin ABD Başbakanı George Bush’un ağabeyi William Bush konuklar arasındaydı.

BAŞUCUNDAKİ PELİKAN

18 yıl patrikhanede görev yapan, Türkçe, Rumca, Latince, İngilizce, Fransızca, Almanca ve İtalyanca’sıyla diplomat gibi çalışan Bartholomeos yeni görevine alışmakta zorlanmadı. Geçmiştekilerden farklıydı. Beklenmedik anda nükteleriyle protokol soğukluğunu dağıtıyordu. Ruhban Okulu’ndaki resmi yemekte imambayıldıyı çok beğenen konuğun kulağına ‘Meslektaşı bayılttık’ diyecek kadar hazırcevaptı. Patrikhane’deki yatağının başucuna neredeyse gerçek boyutlarında bir pelikan fotoğrafı asmıştı. Nedenini soranlara ‘Ölümü göze alıp yavrusunu etiyle besler, fedakarlığın simgesidir’ diyordu.

Göründüğü kadar yumuşak olmadığı çok beklemeden anlaşıldı. Çeşitli ülkelerdeki piskoposların isyan girişimlerini bastıracak, Fener Patrikhanesi’nin Ortodoks dünyasında ‘eşitler arasında birinci’ konumunu korumak adına inisiyatifini sonuna kadar kullanacaktı.

YAKOVAS’LA MÜCADELE

İlk büyük sınavını 80 yaşındaki kurt din adamı Kuzey-Güney Amerika Başpiskoposu Yakovas karşısında verdi. 1992’de İstanbul’da düzenlediği tarihin ilk Ortodoks zirvesi Yakovas’ın yönettiği ayinle sona ermişti. İki yıl sonra Yakovas, ABD Ortodoks Piskoposlar Konferansı’nda (SCOBA) Fener’den bağımsız birliğin mesajını verdi. Patrikhanenin tepkisi öylesine sert oldu ki, Yakovas görevinden ayrılmak zorunda kaldı.

Bartholomeos onun yerine ABD doğumlu, 25 yıl Avrupa’da görev yapan 57 yaşındaki Spyridon’u atadı. Ama ortalık durulmamıştı. İsyankar ekip, 1997’de California’da düzenlenen ‘Kutsal Haç Semineri’nde bir öğrencinin, taciz gerekçesiyle Yunan papazı tokatlamasını fırsat bildi. Deklarasyon yayımlayıp Spyridon’u olayı geçiştirmekle suçladı. Kilise manşetlere çıktı. Ardından İstanbul’a geldiler. Spyridon’un görevden alınmasını istediler. Sonuçta üst düzey dört görevlinin kiliseyle ilişkisi kesildi. Patrik Bartholomeos, şikayete gelenlere ‘Görevi ancak ölünce biter, sorunu aranızda çözün’ cevabını verdi. Hemen ABD’ye bir ziyaret düzenleyip otoritesini pekiştirdi.

Sonraki yıllarda Bartholomeos Gürcü, Sırp, Yunan piskoposlarla sorunlarını aynı ustalıkla çözdü. Arnavut ve Yunan kilisesine görece özerklikler sağlanmasına göz yumsa da Fener’in hiyerarşik üstünlüğünü korumayı başardı.

VATİKAN STATÜSÜNÜ REDDECEK

Türk hükümetleri 13 yıldır Patrik Bartholomeos’u endişeyle izliyor. Yurtiçindeki resmi sıfatı Fener Patriği. En büyük korku ekümenikliği resmen tanınırsa, Vatikan statüsü talep etmesi. Oysa, ARTE’nin belgeselinde Bartholomeos açıkça, ayrıcalık verilse de almayız, diyor: ‘Din ve devlet işlerini ayırırız. Vatikan gibi devlet olmayı hiç istemedik. Ortodoks anlayışına aykırı. Kudüs gibi kutsal İstanbul’da yaşamaktan mutluyuz. Terk etmeyi düşünmüyoruz. Devlet Baba’dan ibadet ve din adamlarımızı yetiştirme özgürlüğümüzün sağlamasını bekliyoruz.’

Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması talebini yurtdışında da her fırsatta dile getiriyor. Eleştirileri Ankara’da infial yaratıyor.

RADİKAL ÇEVRECİ

Bartholomeos’un en çok gündeme getirdiği konu çevre tahribatı. 19 Nisan 1994’de Avrupa Parlamentosu kürsüsünden parlamenterlere ‘Kontrol edilemez tüketim alışkanlığıyla mücadele için yöntem geliştirmelisiniz’ diye seslendi. ‘Yaşadığımız gezegeni gelecek kuşaklara bırakabilmemiz için tüketime dikkat etmeliyiz. Bu amaçla evren bilim dahil birçok konuda radikal dönüşüm gerek. Evreni korumak için farklı inanç ve ideolojiden herkesle işbirliğine hazırım.’

1997’deki ABD ziyareti sırasında California’da katıldığı Ekolojik Denge Konferansı’nda sözü küresel ısınmaya getirdi. Dinleyiciler arasındaki Beyaz Saray üyelerine seslenerek ‘İnsanoğlu bu gezegenin diktatörü kesildi. Çevreye karşı suç işleyenlere göz yummayın. Ormanları, sulak alanları yok etmek, doğaya karşı suç işlemek, en büyük günahlardan biridir’ dedi. Toplantı çıkışında gazeteciler mikrofonu Clinton’ın İçişleri Bakanı Bruce Babbitt’e uzattı. Sert eleştiriler hakkındaki yorumunu sordu. ‘Bartholomeos, sadece ekümenik değil, bizim de patriğimizdir’ dedi Babbitt. ‘Böylesine sert mesaj vermesi doğaldır.’

Patrikhane 1994’ten bu yana Heybeliada Çevre Seminerleri’ni düzenliyor. Prens Charles, Rahmi Koç gibi isimler bu toplantıları destekliyor.

AMAN LAMBA AÇIK KALMASIN

Bir de Bartholomeos her gittiği yerde gönüllü lamba bekçiliği yapıyor. Gereksiz yanan ışıkları söndürüyor, söndürtürüyor. Okuma, müzik dinleme ve yürüyüş başlıca hobileri. Gençliğinde iyi yüzücüydü. Mayolu patrik fotoğrafı pek şık durmayacağı için, yüzmeyi bıraktı. Yılda bir kez Avusturya Alpleri’ne gidip bir hafta karlarda yürüyor. Kahvaltı ya da öğle yemeğinden sonra ‘kahveyi ben yaparım’ demesi keyifli gününde olduğunun işareti. Orta kahvesini usulünce pişiriyor.

Tarabya’daki konutunda iddialı denebilecek kadar geniş CD arşivine sahip. Tercihi sırasıyla klasik müzik, Türk Sanat Müziği ve Yunan müziği. Nana Mouskouri hayranı olduğu söyleniyor.

Haftada bir, Kadıköy Rum Mezarlığı’na gidip ana babasının mezarını ziyaret ediyor. Gökçeada’da hiç yakını kalmasa da yılda bir uğrayıp, çocukluk günlerini yadediyor. Röportajlarda acı bir tebessümle ‘Ekümenik bir aile olduk’ diyor kardeşlerinden söz ederken. Herbiri dünyanın bir ucunda. Küçük kardeşi Andon Fransa’da berber. Türkiye’ye geldiğinde ağabeyini traş ediyor. ‘Ağabeyim de olsa, patrik hazretlerinini traş etmek şeref verir’ diyor. Ablası Zaharo Atina’da. Avustralya’daki ağabeyi Niko ise restoran işletiyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!