Eskişehir’i Anadolu’nun kültür ve sanat başkenti yapmak istiyorum

Güncelleme Tarihi:

Eskişehir’i Anadolu’nun kültür ve sanat başkenti yapmak istiyorum
Oluşturulma Tarihi: Mart 20, 2011 00:00

Doğma büyüme Eskişehirliyim. Akademik çalışmalar ve askerlik dışında hep bu kentteyim. Rektörlükten ayrıldıktan sonra beni Kanal D’nin kuruluşu için çağırdılar. 1.5 yıl kadar orada kaldım. O sırada Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı’nı kurduk. İki yıl da danışman olarak devam ettim Doğuş Holding’e. Sonra döndüm yine Eskişehir’e. Üniversitede doktora derslerine giriyordum. Ecevit, belediye başkanlığı teklif etti.

Haberin Devamı

1999’da yüzde 44 oyla belediye başkanlığını ve meclis üyeliklerinin yüzde 75’ini de aldık. Pırıl pırıl genç bir ekiple ve Eskişehir için köklü, büyük projelerle geldik. Akademisyen olarak yurtdışına gittiğimde oradaki şehirleri incelerdim ve isterdim ki Eskişehir de öyle olsun. Üniversitede, Çevre Araştırmaları Enstitüsü kurmuştum, ‘2000’li yıllara doğru nasıl bir Eskişehir’ diye yerel yönetimlere malzeme verebilmek için çalışmıştık. Eskişehirlilerin yaşamaktan mutluluk duydukları ve şehirleriyle övündükleri bir şehir yaratmak istedim. Şimdi Eskişehir, Türkiye’nin yaşanabilir ikinci şehri. Porsuk’taki gondollardan plajlara kadar çok şey yaptık. Hayvanat bahçesi, akvaryum, dinozorlar parkı kuruluyor. Sosyal aktivite de çok yoğun. Festivaller yapılıyor, Senfoni orkestramız var. Beş tiyatromuz var, altıncısı kuruluyor. 1.5 ay önceden bilet almayan yer bulamıyor. Şimdi bir moda var, dünya kültür ve sanat başkenti İstanbul deniyor, ben Eskişehir’i, Anadolu’nun kültür ve sanat başkenti yapmak istiyorum.

Haberin Devamı

Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’e sadece ‘Eskişehir Belediye Başkanı’ demek son derece eksik kalır. O, Eskişehir’i yeniden yaratan, şehre iki üniversite kuran, teoriyle pratiği kişiliğinde birleştiren eşine çok az rastlanır bir akademisyen. Aynı zamanda balmumu heykeller de yapan bir sanatçı.

ÇOCUKLUĞUM

İlk paramı karikatür çizerek kazandım

Anne ve baba tarafım Balkan göçmeni. Eskişehir’de göçmen mahallesinde otururduk. Evimiz, Halkevi’nin yanındaydı. Ben de oradan yetiştim. İlkokul öğretmenimiz, benim gibi mandolin alamayan çocuklara resim dersleri verirdi. İlk kazandığım para karikatürcülükten. 14 yaşımda Halkevi’nin altında sergi açtım, gelenlerin karikatürlerini çizdim. Bir karikatürüm Hürriyet’in ilavesinde yayınlandı.

SANAT

Kan verip parasıyla tiyatro kurduk

Lisede tiyatro kolunu yönetirdim. Ben de oynadım. Cüneyt Arkın ile ortaokuldan lise son sınıfa kadar aynı sırayı paylaştık. Tiyatro kuralım dedik. O sırada Eskişehir’de bir kan bankası kurulmuştu. Aynı zamanda Öğrenci Cemiyeti Genel Sekreteri’ydim. Organize ettik, herhalde 400 öğrenci falandı kan veren. Herkes kanını verdi, parayı aldı. O parayla kereste, perde filan aldık. Ticaret Odası’nın düğün salonu vardı. Orada Eskişehir’in ilk tiyatrosunu kurduk. Tiyatronun adı da Türk Devrim Ocakları Oda Tiyatrosu oldu. Biz her cuma akşamı oyundan sonra topluyorduk, kaldırıyorduk her şeyi, cumartesi-pazar onlarâ düğüne veriyorsa veriyorlar, pazartesi sabah erkenden gelip tekrar kuruyorduk. Salon tıklım tıklım doluyordu.

ÜNİVERSİTE

Haberin Devamı

Doğramacı ile bir sene küs kaldık

76’dan 94’e kadar altı yıl akademi başkanlığı, 12 yıl rektörlük yaptım. Rektörlüğüm sırasında Radyo Televizyon Yüksek Kurulu Başkanlığı’nı da yürüttüm. RTÜK kuruluncaya kadar başkandım. Anadolu Üniversitesi’nin kurucusuyum. Klasik fakültelerden farklı yepyeni fakülteler kurdum. İletişim Bilimleri Fakültesi ilk bizdedir. İlk, Sinema Televizyon Bölümü burada kuruldu,  İstanbul’da değil. İlk renkli televizyon stüdyolarını kurduğum zaman ‘Kaynanalar’ dizisi falan burada çekilirdi. Konservatuvar da kurdum. Dünyada havaalanı ve uçak filoları olan yegâne üniversite. Pilot, hava trafik elemanı yetiştiriyor. Yani biraz deli işler. Ben kaynağı kendim yaratırım. İktisat ve maliye hocası olmanın avantajını kullandım hep. Bana, Küçük Doğramacı derlerdi. İhsan Doğramacı ile anlaşamadığımız zamanlar da oldu. Açık öğretim gibi dev bir sistem kurduk. Bu sistemin matbaaya ihtiyacı var, milyonlarca kitap basılacak! O, “ÖSYM yapacak” dedi. Ondan gizli matbaa kurunca çok bozuldu. Bir sene küs durduk. Doğramacı’yı çok eleştiren de vardı ama büyük işler yaptı. Ben onun yaptığı pratik çözümleri bulurum, fakat onun eleştirildiği şekilde yapmam, kimse bir şey demez. Farkımız buydu.

HEYKELLERİM

Müze açıyorum

Haberin Devamı

İngiltere’ye gittiğim yıl 1966. İlk defa o zaman gördüm Madame Tussauds Müzesi’ni. Krallar, büyük devlet adamlarının heykelleri ve bir köşede de omuzları düşük bir adam. Altında ‘Atatürk’ yazıyor... Nasıl canım sıkıldı anlatamam. 69’da rahmetli heykeltıraş Şadi Çalık geldi akademiye. Benim yaptığım rölyefi gördü. Bana ders verdi alçı karmakla ilgili. Bir de çamurdan büst yapmayı öğretti. Başladım Atatürk heykeli yapmaya. Tam 12 yıl çalıştım üzerinde bunun. Madame Tussauds’da kullandıkları malzemeyi öğrenmek istiyordum. Kaç defa gittim oraya. Bir gün oğlan çocuğu bir heykelin parmağını kopardı. “Ver evladım” dedim, aldım. Üniversitede cihazla tahlil ettik içindekileri. Dr. Refik Saydam, ölümünden sonra Atatürk’ün yüzünün kalıbını almış. Çankaya’dan onun kopyasını aldım. Ondan sonra başladım yapmaya. Sonra Madame Tussauds’daki Atatürk heykelini de değiştirdik. Anıtkabir’deki müzede ayakta duran fraklı, Londra’dakinin kopyası. Çalışma odasında oturan Atatürk heykelini ise ben yaptım. 23 Nisan’da açacağım müzede cumhurbaşkanları, başbakanlar, sanatçıların heykelleri olacak. Süleyman Demirel, İsmet İnönü, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan var. Nâzım Hikmet, İlhan Selçuk, Haldun Dormen, Genco Erkal, Nükhet Duru... Beyazıt Öztürk heykelini gördü, kendi de şaşırdı.

GAZETECİLİĞİM

Haberin Devamı

Demokrat parti gazetemizi kapattı

27 Mayıs’tan önce Eskişehir’de, Sakarya Gazetesi’nde sayfa sekreteriydim. Gazetede yazı işleri müdürü dayandıramıyorduk, muhalefet yapan bir gazete olduğu için hepsi hapse giriyordu. 1960 Nisan’ında “Evladım seni yazıişleri müdürü yapalım” dedi sahibi. “Hay hay” dedim. Fakat baktık yaşım tutmuyor. Tashih ettirdik, 1937 olan doğum tarihim, 1936 oldu. Bir gün gazete baskıya girerken, İsmet Paşa’nın beyanatına ait yasak kararı getirdiler. Bizim birinci sayfa boydan boya o haber. Demokrat Parti’nin afişindeki o meşhur el afişini sayfaya doldurdum. Altına da ‘Artık yeter, söz milletindir’ yazdım. Ertesi gün mühürlediler gazeteyi. 27 Mayıs sabahı bir askeri cip durdu bizim evin önünde. Götürdüler bizi Merkez Komutanlığı’na. Komutan Muammer Atayurt, “Matbaaya git o mührü kopar, bildiri basacaksın” dedi. Mürettipleri bulduk, Örfi İdare Komutanı Bedii Kireçtepe’nin bildirisini basıp dağıttık. “İktidar mensupları bavullar dolusu tahvil ve banknotlarla yurtdışına kaçarken yakalanmıştır” diyor. Aslı astarı yok tabii. 27 Mayıs’tan sonra Öncü Gazetesi’nin Eskişehir temsilcisiydim. Dünya ve Vatan’a da yazıyordum. Akademi bitince, 62’de okula asistan girene kadar gazeteciliğe devam ettim. Sürekli basın kartı sahibiyim.

BABAM

Haberin Devamı

Memur olduğu belediyeye başkan olduğumu göremedi

Babam beni her yaz bir yere çırak verirdi. Ortaokulda matbaalarda çalışırdım. Liseyi bitirdikten sonra öğretmenlerim,  “Mimarlık bölümüne gir” dediler. Orayı kazandım ama babam iki gözü iki çeşme, “Nasıl okutacağım evladım seni” dedi. Hayallerim sönünce Ankara’ya gittim, devam mecburiyeti olmadığı için Hukuk Fakültesi’ne girdim. Babam bu belediyede küçük bir memurdu. O belediyeye başkan olduğumu göremedi maalesef.

Vallahi gelecek hakkında tahminde bulunmak bana göre bir kehanettir. Ben projelerimin ve kaderimin götürdüğü yere gidiyorum. Bir tek yapacağım işlerin planını yapıyorum. Kendimle ilgili, kendi statümle ilgili bir planım yok. Hayalim, azınlıkta olduğum dönemde AKP’nin engellediği projeleri yapmak. Eskişehir giderek daha da büyüyecek inşallah

EŞİM

Vefakâr ve çilekeş bir kızdır

Eşim Seyhan, siyasetten çok şikâyetçidir. Babası Şevket Asbuzoğlu, milletvekiliydi de onun için. Asbuzoğlu Eskişehir’de emniyet müdürüydü. 1959’da İsmet Paşa Eskişehir’e gelirken tedbir aldığı için görevden uzaklaştırdılar. İsmet Paşa, 27 Mayıs’tan sonra kurucu meclis üyesi yaptı, sonra da milletvekili. Emniyet müdürüyken gazeteci olarak onunla ilgili çok yayınlar yaptım. Seyhan, benden küçüktür ama akademide aynı sınıftaydık. Çocuklarına, torunlarına düşkün, vefakâr bir kızdır. Benim yaşam tarzım nedeniyle de çilekeş demek daha da doğru olur. Evin, çocukların, torunların bütün yükü ondadır.

DSP İSTİFASI

Rahşan Hanım tebrik etti

Bülent Ecevit bana genel başkanlık, Cumhurbaşkanlığı adaylığı teklif etti. Fakat ben hiçbirini hayal bile etmedim. Masum Türker dönemi, baktım bir gün, “Seçime tek başımıza gireceğiz ve barajı aşacağız” diyorlar. İstanbul Milletvekili Hasan Macit’i buldum. Dedim ki, “Yanlış yapıyorsunuz. Ya CHP’yle bütünleşin ya soldaki partilerle bir kitle oluşturun” Bunun üzerine istifamı istediklerinde İspanya’daydım. Aynı gün televizyonlar bağlandı bana. “Derhal istifa ediyorum” deyince Kılıçdaroğlu,  “Partimize bekliyoruz bizim için büyük kazançtır” gibi sözler söyledi. Kemal Bey, bir görüşmemizde “Sizi aramızda görmek bize mutluluk verir hocam” dedi. “Peki” dedik, CHP’ye geçtik. Milletvekili Emrehan Halıcı telefon etti, “Rahşan Hanım arayacaktı ama dışarıya çıktı, sizi tebrik ediyor, bana söyledi” dedi.

REKTÖRLÜK

Kılıçdaroğlu derslerime gelmişti

Doktora yaptım, Londra’ya gittim, bir yıl orada çalışma yaptım.  1968’de doçent oldum. Hemen arkasından sarı bir zarf verdiler, “Akademi başkan yardımcısı olarak göreve başlayın” diyor. 76’ya kadar başkan yardımcısıydım. 82’de görevim bittiğinde yayıncılık işine girmeye karar vermiştim. Yeni rektörler belli oldu, bir baktık Eskişehir A. Ü. ‘Yılmaz Büyükerşen’ diyor. Rektör olduktan sonra Ankara İktisadi Ticari Bilimler Akademisi’ne bağlı Bankacılık Sigortacılık Okulu’nda da ders verdim. Devlet Bahçeli yeni asistan girmişti. Kemal Kılıçdaroğlu, son sınıfta derslerime gelmişti, sadece simasını hatırlıyorum. YÖK kanunu değişti, iki dönemden fazla rektörlük yapılamaz hükmü geldi. Fakat bizi kapsamadığı söylenince seçime girdik, en yüksek oyla seçildik, üçüncü döneme başladık. Dava açtılar. Danıştay’dan görevime son verilmesi kararı çıkardılar. O sırada YÖK Başkanı Mehmet Sağlam’la kavgalıydım.

BAŞBAKAN

Uğraştıklarını havsalam almıyor

Başbakan ne zaman baskıcı ifadeler kullanıyor hemen bizim Belediye Meclisi ve partisinin yereldeki adamlarına yansıyor. İnananlar bulunabilir Başbakan’ın bu siyasetine ama beni inandırması mümkün değil. Son seçimlerde halka teşekkür konuşmasını yaparken seçimden sonra, “Artık belediyeler de bizim belediyelerimizdir, eşit muamele yapacağız” dedi. “Artık”  deyince bir kere geçmişteki o şeyi kabul etmiş oluyor. Geçenlerde AKP Grubu’nda benim CHP’ye geçişim mesele olmuş. Soruyor, “Hâlâ geçmedi mi, genel başkanlık mı istiyor?” Bir başbakanın bunlarla uğraşmasını havsalam almıyor. Bizim belediyenin bir kuruş borcu yok. AKP’li belediyeler milyarlarca lira borç içerisinde.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!