Dumur

Güncelleme Tarihi:

Dumur
Oluşturulma Tarihi: Mart 02, 2005 18:28

Salı gecesi epey münasebetsiz bir saatte evin telefon çaldı:

- Efendim?
- Mehmet Beeey?
- Yanlış aradınız!
- Mehmet Askeroğlu değil mi?
- Hanımefendi, Mehmet değilsem, Mehmet Askeroğlu olabilir miyim?
- Anlamadım!
- Neyse, yanlış yanlış...

Beş dakika sonra yeniden, ekranda, arayanın aynı numara olduğu görüyorum:

- Efendim?
- Mehmet Bey?
- Hanımefendi az önce de aramıştınız, burada Mehmet diye biri yok.
- 0 212 ..... değil mi sizin numaranız?
- Doğru!
- Eee Mehmet Bey’in olması lazım bu numaranın?
- Hanım-e-fen-diiiii!
- Tamam be, tamam be, ohoooo!

İki dakika sonra, bir daha:

- Alooo?
- Mehmet Bey?
- Benim buyrun?
- Mehmet Askeroğlu değil mi?
- Her Mehmet’i Askeroğlu zannetmeyiniz, yerine Mehmet Subayoğlu versek?
- Ne?
- Askeroğlu kalmadı, Polisoğlu versek?
- Kardeşim sen benimle dalga mı geçiyorsun?
- Neriman kız beni mi işletiyon kaltak?

Küt!

Üç dakika sonra:

- Evet?
- Mehmet Bey?
- Bir yanlışlık oldu herhalde, bizim evde telefonumuz yok!
- Ah, çok affedersiniz!

Dıııt-dıııt-dıııt...

5 saniye sonra:

- ...
- Alo? Kardeşim sen benimle dalga mı geçiyorsun?
- Uha ha ha!

Huzursuz uyudum bütün gece, her an tekrar arayabilir beni diye. Ama numarası var, eğer beni bu gece de uyandırırsa, Türkiye’de Mehmet mi yok anasını satayım!

                                                                                          *


Not: Böyle telefon esprilerimiz vardı, hatırlar mısınız. Milleti deli ederdik, şimdi düşündükçe utanıyorum..

Gençlerin kötü örneğe ihtiyacı yok nasılsa, bir iki nostaljik örnek vereyim...

(1) Bir arkadaşım “Doktor Ahmet Bey? Karım doğuruyor doktorcuğum yetiş!..” diye günün en olmadık saatlerinde aradığı, uyandırdığı, bir sene boyunca deli ettiği bir adamcağız vardı. Kim olduğunu bilen yok. Garibimin telefonda “Allah aşkına gel, bir yerde buluşalım, ya sen beni öldür, ya da ben seni, bu iş bitsin, Allah aşkına!..” diye yalvardığı bir gün, arkadaşımı yakalasa öldürecek olan ‘Dr.Ahmet Bey’in’ ... karşı komşumuz olduğunu anlamıştık da ödümüz kopmuştu. (Koskoca İstanbul’da, bizimki gidip karşı komşuyu bulmuş işletecek salak!)

(2) Eskiden yuvarlak, yeşilli karton kutularda Vim marka temizlik tozu satılırdı. Ve şöyle bir telefon şakası (eşek şakası daha doğrusu) vardı.

- Alo? İyi günler efendim, ben Vim’den arıyorum. Herhalde ‘Vim’le Bil Kazan’ yarışmamızı duydunuz. Şimdi size bir iki sual soracağım, doğru cevap verenler 24 kutu bedava Vim kazanacak. Katılmak ister misiniz?
- Katılırım.
- Evinizde Vim var mı?
- Var tabii...
- Gidip mutfaktan alır mısınız... Vim kutusu ne renktir?
- Yeşil
- Peki Vim kutusunun ağzında kaç delik var?
- Bir dakika... Üç delik var...
- Tamam! Şimdi lütfen o Vim kutusunu dıııııııt!

Telefon kapatılır. Taciz edilen zavallı ev kadını sinir içindedir tabii...

On dakika sonra tekrar telefon edilir:

- Bir az önce sizi Vim’den aramıştık, bir yanlışlık olmuş, özür dileriz!
- Hıı?
- Lütfen Vim kutusunu şeyinizden çıkarır mısınız! Vuhahahaha!

(3) - Telefon idaresinden arıyorum, hatlarda bir cızırtı var diye şikayet geldi, bir kez telefona üfler mısınız lütfen!

Kurban üfleyince de: “Ohhhh, serinledik vallahi!”

(4) Son olarak da en klasik numara: En az 10 kişi, kızlı erkekli, günde 2-3 kere aynı numarayı arayarak sorar, “Mustafa evde mi acaba?”

Bir gün, iki gün, üç gün, tabii insanlar delirir her gün 20-30 kere aynı soru, “Mustafa evde mi acaba?”

Sonunda biri aynı numarayı arar ve en tatlı sesiyle sorar:

- Merhaba efendim, rahatsız ediyorum, ben Mustafa; acaba beni arayan oldu mu?

(5) Bu da özel bir ‘numara’ : 1970’li yıllarda bir telefon numarası ele geçirmiştik, İstanbul’un genelevlerinden birinin telefonu. Telefona cevap veren Havva adlı kadının bir kötü huyu vardı, damarına bastın mı (mesleği gereği) ne ana bırakırdı ne avrat...

Ömür adlı bir arkadaşımıza bir oyun oynamıştık:

- Ömür, şimdi şu numaraya telefon edeceksin, karşına bir kadın çıkacak, o ne derse desin, sen hep aynı şeyi soracaksın: ‘Orada ne yapıyorsunuz?’

Aradı Ömür, Havva çıktı:

- Alo? Orada ne yapıyorsunuz?
- Nereyi aradınız?
- Orada ne yapıyorsunuz?
- Kardeşim kimi arıyosun?
- Orada ne yapıyorsunuz?
- Ananı...

Zavallı Ömür, kıpkırmızı kesilmiş, ‘Aaaa, kadın anama küfğetti’ diyebilmişti bir tek...

Yahu, ne eziyet edermişiz meğer millete; bugün, cep telefonu çağında... düşünebiliyor musunuz, Allah muhafaza! Gerçi bizim televizyonumuz, internetimiz, bilgisayarımız yoktu ki vakit geçirecek...


Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!