Diplomatik...

Güncelleme Tarihi:

Diplomatik...
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 11, 2002 00:00

ANNEM diplomat olmamı isterdi. Eh, lise, mülkiye, askerlik falan derken, işte şimdi koskoca bir ‘‘hariciyeci’’ sıfatı taşıyan kuzu oğlusunu ya Karaköy Yolcu Salonu'nda Marsilya vapuruna bindirecek; ya da Yeşilköy Havaalanı'nda, hareketten önce uçak lumbozundan el sallamamı tembihleyecek.Hiç düşünmedim. Belki ilk çıkışımda kurye-ulak olarak Buenos Aires'e gönderilmek fikri beni biraz cezbetti ama, yine de düşünmedim sayılır.Genel olarak tüm otoritelerle sorunum var, nasıl olur da bütün bir mesleki hayat boyunca onun talimatıyla ve de onun adına hareket ederim? Kendimin inanmadığı şeyleri hangi yüzle başkasına karşı savunurum? Mümkün değil.Mümkün değil ama, yağmurdan kaçarken doluya yakalanmak hesabı, ‘‘cinnet yıllarımla’’ birlikte, reddettiğim otoritenin zıddında yer aldığını sandığım fakat aslında ondan kat be kat beter başka bir otoritenin esareti altına düşdüğüm de, gerçeğin ta kendisi!Neyse, bu, başka bir konu...*ANCAK, kendim kariyere girmedimse de, hem daha sonra seçtiğim meslekten; hem de okul dahil ortak köken ve hayat tarzından dolayı, daima diplomatlarla beraber oldum..Yukarıdaki köken ve tarz ortaklığı belirleyicidir, hep sürer gider.Nitekim, daha sonra tamamen zıt kutuplarda saf tutmuş olsanız bile, siz Paris'te siyasi mülteciyken, eğer şu kolejden veya o üniversiteden bir arkadaşınız aynı Paris'te sefaretin ikinci katibiyse, çaktırmadan gizli bir kahve terasında buluşur ve politikanın lafını etmeden son sınıfta nasıl kopya çektiğinize gülersiniz...Otorite burada ‘‘hümanite’’ olur, yani insanileşir.İşte benim de, sabah akşam buluştuğum; gece gündüz telefonlaştığım; ense tokat şakalaştığım; acı tatlı paylaştığım, resmi rezidanslarında kaldığım veya fakiranemde misafir ettiğim sayısız hariciyeci dostum var.Pek çoğu da hiyerarşiyi tırmanarak büyükelçi veya başkonsolos koltuğuna oturdular. İhtiyarlamakta olduğumu biraz da buradan anlıyorum.Tabii, aleni ortamda da yüz göz olacak kadar bön değilim. Böyle durumlarda ‘‘sayın sefir’’ falan diye hitap ederim. Ama, millet çekilip mahremde kaldığımızda, karşılıklı olarak ‘‘n'aber lan’’lar ve yeni statümüze ilişkin iğnelemeler gırla gider.Otorite veya anti otorite; hariciyeci veya gözlemci, insanız ve insan kalacağız. *BUNLARI, uyum pakedi onayına ‘‘zavallılık’’ diye diş bileyen ve benim kendisini ‘‘nasyonal cumhuriyetçi’’ siyaset terimiyle sıfatlandırdığım bir emekli büyükelçinin, bu tavrını eleştirdiğim için bana karşı yazdığı ‘‘Sen mi?’’ başlıklı yazıdan dolayı düşündüm.Aslında, eh belirli bir seviyeyi tutturması gereken bir polemik yazısı bile değil...İspiyonlama dahil, haşa huzurdan, bir küfürname. Tabii, esas olarak da müdafaaname.Dünkü notumda dediğim gibi, ben polemikte sövgüye değil argümana cevap veririm ve dolayısıyla, söyleyeceğimi yeri geldiğinde ve kendi saptadığım zamanda söyleyeceğim.Zaten burada, söz konusu emekli büyükelçinin eski diplomat kimliğinden dolayı başka bir şey vurgulamak istiyorum.*OTORİTE ve devlet temsilciliği... Tamam iyi güzel de, malum, diplomatlığın en üst noktasını oluşturan ‘‘elçi’’ kelimesi Türkçe’de ‘‘aracı’’ anlamına gelir.Başka bir deyişle, son tahlilde bir ‘‘taktisyen’’, bir ‘‘teknik adam’’ olan diplomat mesleki konumu itibariyle kendisini temsil ettiği şeyle belirli oranda bütünleştirmek yükümlülüğünü taşısa dahi, o temsiliyetin aidiyetiyle ruhen de özdeşleşmek zorunda mıdır?‘‘Aracı’’, o aracılığı kendi benliğinde bir ‘‘amaç’’a dönüştürmeli midir? Hayır, çünkü bu takdirde birey anlamındaki ‘‘insanlık’’tan ne kalır? Ne kalabilir?Örneğin, kendisinin de reddettiği berbat bir uygulamayı protesto için çağrıldığı herhangi bir ülke dışişleri müsteşarlığında o uygulamayı metazori savunacak olan ve de savunması gereken bir elçi, bakanlığın kapısından çıkıp protesto notasını Ankara'ya kriptolamak için sefaret otomobiline bindiğinde, önce dişlerinin arasından ‘‘ulan ne halttır ve ne bok duruma düşürülüyorum’’ diye küfür savurmayacak mıdır?Akşam eski arkadaşıyla buluşmakta ısrar edip bir kadeh viski içerken, ‘‘aramızda kalsın, zillet duyuyorum’’ diye içini dökmeyecek midir?Kamusal kimlik, diplomatın benliksel kimliğini de mi prangaya vuracaktır?*TEKRAR, hayır, hayır, hayır!Otoritenin geneldeki yadırgatıcılığı beni diplomat yapmadı ama dediğim gibi sayısız diplomat arkadaşım var ve onlardan pek çoğunun kendi benliklerinde ‘‘insani’’ kaldıklarını; psikotik bir travmayla, ‘‘aracılığı’’ ruhi bir ‘‘amaç’’a dönüştürmediklerini çok iyi biliyorum.Bundan da hem genel olarak ‘‘insan’’ açısından; hem de özel olarak, istisnalar hariç Türkiye ricalinin bayağı bayağı kremasını oluşturan diplomatlar açısından sonsuz memnuniyet duyuyorum, Ne diyelim, elçiye zeval olmaz, elçi, elçi kaldıkça...Kalmazsa mı? Tabii ki küfürnamesine değil ama müdafaanamesine, benim bizzat kendi ‘‘otorite’’mle tayin edeğim zamanda ve mekanda, ültimatom niteliğindeki iddianamesini alır.Alır da, şifre odasına koşup kriptoyu haldır haldır ‘‘otorite’’sine yetiştiriverir.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!