Depardieu’nün Rusyası

Güncelleme Tarihi:

Depardieu’nün Rusyası
Oluşturulma Tarihi: Ocak 13, 2013 00:00

Pazartesi akşamı Zürih’te Altın Top ödül törenine davet edilen adam Arjantinli Lionel Messi’nin dördüncü kez FIFA Ballon d’Or Ödülü’nü kazanmasını izledi.

Haberin Devamı

Kendisinin bir Cristiano Ronaldo hayranı olduğunu açıklayan adam Ronaldo’ya da bir ödül verilmesi gerektiğini çünkü bu futbolcunun bir süredir ödül kazanmamasının onu ‘incitmiş’ olabileceğini söyledi.
Futbolcunun ‘incinmiş’ olabileceğini söyleyen adam, Gerard Depardieu’nun ta kendisiydi. Bugüne kadar 200’ün üzerinde filmde yer alan 64 yaşındaki oyuncu, aralık ayında aldığı bir kararla kendisi de ‘incinmiş’ti... Yeni Fransız hükümetinin varlıklı Fransızların vergilerini yüzde 75’e yükseltme kararı üzerine Fransa’yı terk etme kararı alan Depardieu için Fransız Başbakanı Jean-Marc Ayrault ‘yürekler acısı’ ve ‘sefil’ kelimelerini kullandı.
Ayrault’ya açık bir mektupta Fransa’nın başarıyı, kreasyonu, yeteneği ve farklılıkları cezalandırdığını yazan Depardieu, başbakanın kendisini yargılayamayacağını söyledi. Başbakana, “Siz kimsiniz Bay Ayrault?” sorusunu yönelten Depardieu’nün yakınlarından daha sonra, Fransız basınının da yorumlarıyla ünlü oyuncuyu incittiğini öğrenecektik... Fransa’yı terk edip Rusya’ya yerleşme kararı alan Gerard Depardieu’ya jet hızıyla Rus pasaportu çıkartan arkadaşıysa Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’den başkası değildi. Depardieu-Putin ikilisinin Soçi buluşması geçen hafta sonu bütün dünyanın dilindeydi.
Artık ismi Rusya ve Putin’le anılmaya başlanan Gerard Depardieu, Ruslara yazdığı bir mektupta ‘Rusya’ya, Rusya’nın insanlarına, tarihine ve yazarlarına hayran olduğunu’ açıkladı. “Kültürünüzü ve zekânızı seviyorum” diyen oyuncunun bu Rusya aşkının nereden doğduğunu anlamak için bir yıl öncesine gidip, Depardieu’nün başrolünü oynadığı ‘Rasputin’ filmine değinmek gerekiyor.
Josee Dayan’ın yönetmenliğini yaptığı filmde Grigori Yefimoviç ‘Rasputin’i Gerard Depardieu, Çar II. Nikolay’ı Vladimir Mashkov, Çariçe Alexandra’yı ise Fanny Ardant canlandırıyor. Filmin ilk sahnesinde 16 Temmuz’u 17 Temmuz’a bağlayan gece Yekaterinburg’da yaşanan olaylara tanık oluyoruz. Yıl 1918. Çar II. Nikolay eşi Alexandra, çocukları, aile doktoru ve üç yardımcılarıyla hapsedildikleri evin bodrumuna getiriliyor ve herkes teker teker vurularak öldürülüyor.
Çar’ın tahttan indirilmesi ve ailesiyle birlikte öldürülme sebeplerini anlamak için 11 yıl öncesine gidiyoruz. Doğaüstü yeteneklere sahip olduğu iddia edilen Rus mistiği Rasputin, 1907 yılında Çar’ın hemofili hastalığına yakalanan ve doktorların bütün çabalarına rağmen kurtaramadıkları tek oğlu Aleksey’i hipnotizma tekniği sayesinde kurtarıyor.
Çariçe, Rasputin’in kendilerine Tanrı’nın bir hediyesi olduğunu düşünmeye başlıyor. Bu başarısından sonra Rasputin, Çariçe Alexandra’ya olan yakınlığı sayesinde devlet ve ordu işlerine karışıp sarayda güç dengelerini altüst ediyor ve artık Rusya’da sonun başlangıcını izlemeye başlıyoruz...
Yönetmen Josee Dayan’ın Rasputin’in hayatının son iki yılını anlattığı filmin yıldızı ister istemez Rusya. 2011 yılında Tsarskoye Selo gibi sinemacılara kapalı olan görkemli mekânları bu film için kullanmak isteyen Gerard Depardieu’nün hatırını kırmayan ve onun için gerekli izinleri çıkartan arkadaşın adı Vladimir Putin...
Gerard Depardieu daha 2011 yılının sonunda ‘Rasputin’ filminin tanıtımını yaparken Vladimir Putin’in dostluğuyla Rus edebiyatından coşkuyla bahsetmiş, Rusya’ya duyduğu sevgiyi dile getirmişti. Aynı söyleşide Fanny Ardant’ın ve kendisinin bu filmdeki başarılarında yönetmen Josee Dayan’ın büyük payı olduğunu açıklayan oyun, Dayan’ın kendilerine sevgiyle yaklaşmasının her şeyin anahtarı olduğunu söylemişti. “(Oyuncu olarak) aradığımız, istediğimiz tek şey sevilmek”’ diyen Gerard Depardieu bir yıl sonra sevgiyi farklı coğrafyalarda aramaya başlıyor...

Haberin Devamı

Soutine’in anahtarları
Bach’ın müziğini sevdiğini de biliyoruz, ölüm yılının 1943 olduğunu da... Bunun dışında Rusya’da doğan soyut dışavurumcu ressam Chaim Soutine hakkında çok şey bilmiyoruz...
1893 yılının hangi günü doğmuştu? Çocukken şiddete maruz kalmış mıydı? Paris’e ne zaman geldi? Nerede yaşadı? Sanat, kadınlar, arkadaşlar, para hakkında ne düşünürdü?
Bu zor, zalim hayatta kalma mücadelesi vermiş olan Soutine’in Paris’te Gestapo’dan kaçışının, ormanda saklanmak zorunda kalmasının ve yakalandığı ülser hastalığının sanatını ne denli etkilediği sanat tarihçilerinin halen tartıştığı konular.
Mükemmel olduğuna inanmadığı bütün eserlerini yok eden Soutine’in fırça darbelerinde kadınlara daha büyük bir şefkatle yaklaşmış olduğu ne kadar doğruysa, onun Francis Bacon ve Lucian Freud gibi modern ressamlara esin kaynağı olduğu da o kadar doğru.
Chaim Soutine’in nefes kesen 22 tablosu Paris’teki L’Orangerie Müzesi’nde ‘L’Ordre du Chaos’ (Kaosun Düzeni) adlı sergide 21 Ocak tarihine kadar görülebilir. Soutine hayatını kaybettiği zaman 50 yaşındaydı...

Haberin Devamı

Camille sizi seviyor
2002 yılından beri müzik yapan Camille, Fransa’nın Grammy ödülleri olarak kabul edilen ‘Victoires de la Musique’de bu yıl ‘Allez Allez Allez’yle ‘Yılın Şarkısı’, ‘Ilo Veyou’ turnesinin Olympia konseriyle de ‘Yılın Gösterisi’ ödüllerine aday. Duyguyu sesinde bulan yorumcu/şarkı yazarı İngilizce ve Fransızca söylediği şarkılarında farklı bir evrenin, farklı bir hayatın haritasını çiziyor. Geçen yıl Bouffes du Nord Tiyatrosu’nda Henrik Ibsen’in ‘The Lady From the Sea’ oyununda  izlediğim Camille, bu ilk sahne deneyiminde suyla dolu sahnede kristal sesi, çığlıkları ve oyun için yazdığı şarkılarla son derece farklı, olabildiğince dramatik bir Ellida’ya hayat vermişti.
‘Allez Allez Allez’, ‘L’Etourderie’ ve ‘Tout Dit’ şarkılarının da yer aldığı ‘Ilo Veyou’ adlı akustik albümü ve etkileyici sesiyle Camille, dinleyebileceğiniz en sıradışı yeteneklerden biri. Camille’i bugüne kadar hiç dinlemediyseniz 2005 yılı şarkısı ‘Ta Douleur’le başlayabilirsiniz...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!