Darbukanın filozofu Mısırlı Ahmet

Güncelleme Tarihi:

Darbukanın filozofu Mısırlı Ahmet
Oluşturulma Tarihi: Kasım 24, 2001 00:00

Darbukayı derin bir çalgı mertebesine ulaÅŸtıran Mısırlı Ahmet adı efsane gibi dolaşıyor. Ankara'dan almış başını Mısır'a gitmiÅŸ, orada darbukasıyla kendine bir yer edinmiÅŸ, adı da Ahmedi Türki'ye çıkmıştı. Mısırlı Ahmet (Yıldırım) darbukanın sesini nerede duyduÄŸu yerde yaÅŸadı: Mısır, Ä°srail, Sina Çölü. Åžimdi Barselona'da yaşıyor, yeni albümü ‘‘Search’’ de orada doÄŸdu.Albümün adı neden Search?Arayış anlamına geliyor, benim yaÅŸam felsefemle uyuÅŸtuÄŸu için böyle bir ad verdim. Albümü Ä°spanyol müzisyenlerle yaptık. Benim kalbimde bir sızıydı, bir rüyaydı Ä°spanya'ya gitmek. Albümde flamenkonun seçkin isimleriye birlikteliÄŸimiz oldu ama kaygılar içinde çıkan bir albüm bu. Bayağı deneysel.Deneysel derken neyi kast ediyorsunuz?Bazı ÅŸeyler kafanızda bir hayal olarak var olabilir, sonuçta uygulamaya dökülünce baÅŸka bir yerlere gidebilir. Bu iÅŸin genel yönetmenliÄŸini de ben yaptım. Ä°spanya'daki gitar, vokal ve perküsyon kayıtlarını bitirdikten sonra her ÅŸeyi burada kurguladım. Tamamen bir arayış.Ne arıyorsunuz peki?Ä°nsan yaptığı iÅŸte neyi arar? Kendi var oluÅŸunu. KimliÄŸimi, hayata bakış perkspektifimi anlatabilmeyi ve kendime ait bir yaÅŸamı müziÄŸe çevirmeyi.Etnik müzik yapmadığınızı söylüyorsunuz ama bir sürü insan sizi bu sınıfa sokuyor. O insanların düşünceleri. Bir olayın bir tane yüzü yoktur, elli bir tane yüzü vardır kim nereden bakarsa orayı görür. Ben belli ülkelere özgü ritimler çalmıyorum ki, kendime özgü ritimler çalıyorum, yaÅŸadığımı çalıyorum.Siz aslında Ankaralısınız ama size Mısırlı diyorlar. 23-24 yaÅŸlarındaydım gittiÄŸimde, yani on üç sene öncesi çocuksu ve büyük bir rüyaydı Mısır'a gitmek. Darbukaya baÅŸlangıç yıllarıma denk geldi. Babam Arap ülkelerinde mühendis olarak bulunuyordu ve bana oralardan albümler gönderirdi. O Arap tınıları beni feci etkiledi. Daha henüz hiçbir hızardan geçmemiÅŸ yapımızla öyle bir ÅŸekil yaptık ki, gayet soyut gayet dünya dışı bir hayal ülkesi olarak, atladım Mısır'a gittim. Tabii hayallerinizdeki gibi olmuyor her ÅŸey. Kahire korkunç kalabalık bir yer, 18 milyon nüfusu var. Dil falan bilmeden sıfırdan baÅŸladım. Tam bir var oluÅŸ savaşı, bir macera. Bayağı çileler çektim orada.Gitmeden önce kafanızdaki Mısır hayali bir film seti gibi miydi?Evet aynen öyle. Ama belli bir süre sonra dil öğrenmeye baÅŸladım. Bir gece birileri beni evden çağırdı, oranın ünlü bir sanatçısı için çalmaya götürdüler. Nasıl duymuÅŸlar?Ben müzik aşığı insanlarla meÅŸk yapmaya baÅŸlamıştım, ismimiz birkaç ay içinde yayılmış. Birlikte çaldığınız meÅŸhur Mısırlı sanatçı kimdi?Muhammet Suat adında orada popüler bir insan. Çıktım turist gibi çaldım. Sonra adımız ‘‘Ahmedi Türki’’ diye yayıldı. Albümlere, sahnelere, yurtdışı konserlere çağırmaya baÅŸladılar. 1993'te ilk albümümü yaptım, onun niteliÄŸi falan çok önemli deÄŸil ama benim için önemli bir aÅŸamaydı. Avrupa ülkelerinin hepsinde konserler verdik. Brezilya'ya dünyanın en büyük ritim festivaline gittik. Türkiye'de birçok albümde çaldım.SÄ°NA ÇÖLÜ’NDE ÇADIRDAKimlerin albümlerinde çaldınız?Saymak istemiyorum. Beni bir yerlere taşıyan ÅŸeyler deÄŸil bunlar.Sizin gibi ritimci bir kardeÅŸiniz de var... KardeÅŸim Levent gerçekten dünya çapında bir müzisyen, Brezilya'da beraber çaldık. Åžu an Avrupa'da. Onunla birlikte Ä°stanbul Caz Festivali'nde de çaldık ve ben tekrar Mısır'a döndüm. Ama orada artık popüler müzik yapamayacağımı anladım. Yıl galiba 1988 ve kendimi anlatacak bir müzik bulmak için, yeni bir söz söylemek için çekip Sina Çölü'ne gittik, aylarca çadırda yaÅŸadık. Tamamen bir gezgin hayatı. Böylece hayatımızda yeni bir sayfa açıldı. Çölden sonra Ä°srail'e gittik, Levent, ben ve bir baÄŸlama konserler verdik. Oradan da Ä°spanya'ya gittik. Buraya geldiÄŸimizde de bir önceki albümüm ‘‘Mel de Kabra’’yı (Mega Müzik) çıkardık. Hayatımı artık darbuka belirliyor. Bütün dünyayı Türk darbukasıyla mı dolaÅŸtınız?Hayır, sadece ilk baÅŸladığımda sekiz sene Türk darbukası çaldım, sonra Arap darbukasına geçtim. Türk darbukası çok daha farklı bir teknikle çalınıyor. Arap darbukasını öğrenirken, orada yol ayrımı baÅŸladı, ben herkesin çaldığı gibi çalmak istemedim. Ben Türk darbukası çalarken de kendime özgü bir teknik bulmuÅŸtum. DiÄŸerinde de kendi sözümü söylemek için ilk kez yapılmış bir ÅŸey yaptım, dört parmakla çalınan darbukaya bir parmak daha kattım, özel bir vuruÅŸ geliÅŸtirdim.Åžimdi bu teknik sizin adınızla mı anılıyor?Valla öyle, elit kesimden darbuka çalanlarda da, Roman kesiminden insanlarda da gördüm ki bu teknik her tarafa yayılmış. Bu teknik benim maceramdan, yaÅŸamımdan çıkan bir ÅŸeydi, insanların bunu üzerine bir ÅŸey koymasını isterdim. Sivrisinek, kene gibi sömürme olayı kötü bir ÅŸey. Talebelerim var, çok iyi noktalara gelecek bir bayan var, doktora yapmış bir Fransız. Bunlar çok yakında ortaya çıkacak. Darbuka çok derin, sorgulanmamış bir enstrüman. Yıllarca yanlış ellerde dolanıp, kendi kimliÄŸini bulamamış. Ona entelektüel bir arayışla yaklaşırsanız imkanları çoktur. Gerçi bir ayağınız Ä°spanya'da ve Mısır'da ama Türkiye'ye tam kriz zamanında döndünüz. Umutlu musunuz?Sanatın umudu tükenmez, belirli bir mekan ve zaman için sanat yapmazsınız. Önemli olan benim müziÄŸimde kriz var mı, ben onu sorgularım. BaÅŸka yerlere yönelir kendinizi parçalarsanız toparlayamazsınız ve bedelini ağır ödersiniz.Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!