Cildin düşmanlarını tanıyın

Güncelleme Tarihi:

Cildin düşmanlarını tanıyın
Oluşturulma Tarihi: Eylül 05, 2009 00:00

Cildin genetik ve çevresel faktörlerin etkisiyle yaşlandığı malum. Son yıllarda cilt yaşlanmasının günah keçisi güneş oldu. Ancak cildin tek düşmanı güneş ışınları değil. Sigara, kaş çatmak ve alnı kırıştırmak gibi mimikler, yanlış beslenme, uyku pozisyonu ve yerçekiminin de yaşlanma üzerinde yadsınamaz etkisi var. Cilt yaşlanmasının tamamen önüne geçmek henüz mümkün değil. Ancak karamsarlığa gerek yok, zira bazı önlemlerle geciktirmek mümkün.

Kaliteli Yaşam Polikliniği Cilt Hastalıkları Uzmanı Dr. Rukiye Kaymaz, cildin gençliğini korumak için disiplinin yaşam boyu elden bırakılmaması gerektiğini hatırlatıyor. Alınması gereken önlemler arasında ilk sırada güneşten korunmak var. Yaz ve kış, güneşe karşı etkili krem ve losyonlar kullanılmasını öneriyor.

Beslenmeniz yüzünüze yansıyor! Karbonhidrat, protein ve vitamin açısından belli oranlarda dengeli beslenerek özellikle domates, tatlı kırmızı biber, ahududu, nar, kiraz gibi kırmızı renkli sebze ve meyveleri tüketmek cildi yaşlanmaya karşı koruyor.
Herkesin sevdiği bir uyku pozisyonu var. Ancak yüzükoyun, yan yatmak alnınızda, yanaklarınızda aynen mimikler gibi yıllar içinde izler bırakır. Yapılan araştırmalar, sırtüstü pozisyonda yatmanın kırışıklığı engellemeye yardımcı olduğunu gösteriyor. Karar sizin!

30’LU YAŞLARDAN SONRA ONARICILARDAN DESTEK ALIN

Nasıl becereceksiniz bilmiyorum ama az mimik kullanmak da cildinizin gençliğini sürdürmesinde yardımcı. Sağır sultan duydu ama yine de hatırlatalım. Sigara vücudun tüm sistemlerine olduğunu gibi cildinize de zarar veriyor.

Günde en az iki litre suyu hiç değilse cildinizi taze tutmak için tüketin. Dr. Rukiye Kaymaz, ilk gençlik yıllarında cilt tipine uygun kırışıklık karşıtı ürünler seçilmesinin ve düzenli kullanılmasının gerektiğini söylüyor. “30’lu yaşların ortalarından itibaren, cildimizin daha özel bir bakıma ihtiyacı var. Bu nedenle, kişinin cilt tipine uygun onarıcı nitelikte gece ürünlerinin kullanımının önemi artıyor” diyor.
Menopoz dönemine doğru, özellikle 50’li yaşlarda çevresel ve genetik yaşlanma sürecine hormonal yaşlanma da katılıyor. Dr. Kaymaz, “Bu süreci de yavaşlatan ve onarım yapan ürünlerle cildi koruyabilmek mümkün” diyor.

KİŞİYE ÖZEL YÖNTEMLER

Cilt tedavileri kişiye özel planlanmalı. Dr. Kaymaz “Kişinin yaşam tarzı, yaşı, mesleği gibi unsurlar, cilt hasarlarının derecesini belirliyor. Ciltte oluşmuş hasar, gerek evde uygulanan ürünlerle, gerekse lazerle cilt yenileme, kimyasal soyma, botoks, dolgu maddesi enjeksiyonları ya da mezolifting gibi yöntemlerle azaltılıp, onarılabiliyor” diyor.

Dünya Sağlık Örgütü günde 10 tatlandırıcıya izin veriyor

Gerek bazı hastalıklar gerekse formda kalma kaygısı bazı ürünlere ilgiyi artırıyor doğal olarak. Nitekim hemen her gün “light, diyet, şekersiz, kalorisiz, diyabetik” gibi isimlerle yeni ürün piyasaya sürülüyor. Birçok kişi de az önce sıraladığımız sıfatları, bu yiyecekleri fazlasıyla tüketmek için gün sayıyor. Uzmanlarsa bunların fazla tüketimi konusunda uyarıyor.

Sağlık Bakanlığı’nın ilgili tebliğiyle kullanılabilecek yapay tatlandırıcıların tanımı yapılıyor. İdeal bir tatlandırıcı şekerin duyusal özelliklerini içeren, çözelti halindeyken renksiz, kokusuz, suda çabuk eriyebilen, ekonomik, fonksiyonel, ısıya dayanıklı, düşük kalorili, ağızda acı ve metalik tat bırakmayan hoş bir tada sahip olmalı. Bunların hepsinden de önemlisi toksik (zehirleyici) ve kanserojenik (kanser yapıcı) olmamalı.

Diyetisyen Şefika Aydın, diyabetliler, obezler, ve kilolarını korumak isteyen kişiler enerji içermeyen tatlandırıcılarla yapılan hazır yiyecek ve içeceklerin tüketimi sıklığına ve miktarına dikkat ederlerse sağlıklarının zarar görmeyeceğini söylüyor.

Dünya Sağlık Örgütü ve FDA (ABD Besin ve İlaç Örgütü) günde 10 adede kadar kullanımının sakıncalı olmadığını bilgisini veriyor.
Gebelikte kullanımı sakıncalı. Çünkü laboratuvar hayvanlarında plasentayı geçerek fetusta biriktiği görülmüş.

Ântiperspirant’lar kanserojen mi?

Terlemeyi önlemenin insanın doğasına müdahale olduğunu savunanlar var. Terleme ısınan vücudun kendini soğutma ve toksinlerden kurtulma yöntemlerinden biri, bu doğru. Ancak koltukaltı söz konusu sistemin küçük bir bölümü. Toksinlerin çoğunu karaciğer ve böbrek yoluyla atıyoruz. Dolayısıyla insanları kesif koltukaltı ter kokusuna mahkûm etmenin hiç mi hiç gereği yok.

DEODORANT TEMİZ CİLDE UYGULANMALI

Cilt Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Ahu Birol, “Biz toksinleri direkt koltukaltındaki bezlerden atmıyoruz. Koku yapan, özel bezler koltukaltında bulunuyor. Karaciğer ve böbrek yoluyla toksinlerin çoğunu atıyoruz” diyor. Deodorantlar ve antiperspirant ürünlerin etkileri konusunda bir zihin karışıklığı var.

Deodorantlar kötü kokuyu engellemek için kullanılıyor. Sanıldığının aksine terlemeyi kesmiyor. Antiperspirant ürünlerse terlemeyi kesiyor. Deodorantlar temiz cilde uygulanmalı. Deodorant sıktıktan sonra güneşe çıkılmaması gerekiyor. Deodorant sıkıp güneşe çıkınca, içindeki kimyasallar güneşle birleştiğinde vücutta alerjik tepkiler, tahriş, kızarıklık, kaşıntı, yanma ortaya çıkıyor. Bu nedenle özellikle yaz aylarında güneş görebilecek bölgelerde deodorant kullanılmamalı. Çünkü insanlar hangi kimyasal maddelere ne tepki vereceğini bilemeyebilir.

Son yıllarda terlemeyi önlemede koltukaltına sürülerek kullanılan ve alüminyum içeren antiperspirant ürünlerin meme kanserine yol açtığı iddia ediliyor. Doç. Dr. Birol, şunları söylüyor:

“Alüminyum, terlemeyi azaltıcı etkisi nedeniyle bu ürünlerde kullanılıyor. Alüminyum içeren antiperspirant koltukaltı ürünlerinin meme kanserine yol açtığına ilişkin iddiaların bilimsel araştırmalarla kanıtlanamadı. Meme kanserli hastalardan alınan biyopsi örneklerinde fazla miktarda alüminyuma rastlanması nedeniyle söz konusu ürünlerin meme kanseri yapma ihtimali üzerinde duruldu. Sadece bu ürünler aracılığıyla vücudumuza alüminyum girseydi kanserojen etkisi kanıtlanmış olurdu. Ancak bu durumda kesin bir şey söyleyemiyoruz.”
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!