Çapkınlığı seviyorum ve bence hoş bir şey

Güncelleme Tarihi:

Çapkınlığı seviyorum ve bence hoş bir şey
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 29, 2006 00:00

Son dönemlerde sivri açıklamaları ile gündemden düşmek bilmeyen Serdar Ortaç, içini Tempo dergisine döktü. Esprilerinin bile yanlış anlaşıldığını söyleyen sanatçı, çapkınlığıyla ilgili sorular karşısında ise "Çapkınlığı seviyorum" itirafında bulundu.

n Şu herkesin diline pelesenk ettiği ’paşa’ meselesi nedir? Bu sözü ne için söylemiştiniz?

- Duruma ben de çok üzülüyorum. Çünkü sahneyle uğraşıyorum ve televizyonculuk yapıyorum. Bu işte insanların biraz da komik olması gerekiyor. Ben sadece gelen konuklarım eğlensin, yüzlerinde ufak bir tebessüm olsun diye ufak bir espri yaptım. Malesef bizim toplumumuz espriyi kaldıramıyor. Küfürlü ve hayvan lakaplı esprileri seviyorlar da daha doğru düzgün, daha yerinde esprileri sevmiyorlar. Bir de malzeme çıkarmak için çok uğraşıyorlar.

n Pek çok kişi de bu paşa olayıyla ilgili fikir beyan etti.

- Evet, çok komik. Fatih Ürek, Kelebek’e "Ondan olsa olsa paşa çayı olur" demiş. Ne kadar rencide edici bir kelime, sen bana bunu nasıl söyleyebilirsin? Çok ayıp şeyler bunlar. Fikir beyan edenlerin hepsi zamanında benim şarkılarımı söyleyen insanlar. Nasrettin Hoca gibi bindiğin dalı kesmek demek...

n Yeni albümünüzde artık olgunluk çağınıza ulaştığınızı söylüyorsunuz...
/images/100/0x0/55eb367ff018fbb8f8b2b060


- Bu piyasada 16. senemi bitiriyorum. Ve 1993’ten bu yana başıma gelmeyen şey kalmadı. Hem sahnede, hem mesleğimde, hem kendi kişiliğimdeki yanlışlarımı düzeltmeye çalışmakla uğraştım. "Hangi hatayı yaparsam başıma ne gelir"i öğrendim. Öğrene öğrene olgunlaştım.

n "Kişiliğimde bazı yanlışlar var. Onlarla uğraştım" dediniz...

- Ben çok çelebi bir adamım. Gezmeyi seven, gezip dolaştığı yerlerdeki ayrıntıları cebinde biriktiren. Sonra o kumbarayı bir gün boşaltıp onlarla şarkılar yapan, onunla beslenen bir adamım. Çelebilik belki mesleğimdeki başarının sırrı. Ama karşı tarafa "Bu adamı deviremiyoruz. Ne yapmalız? Bunu nasıl deviririz"in telaşıyla davranma düşüncesi de verilyor. Hakikaten düşmanlık yapıyorlar. O çelebiliğin hakkı bu değildi, hak ettiğim yerde olduğumu zannetmiyorum. Çok fazla düşmanım var.

n Neden?

- Bilemiyorum. Gerçekten bilemiyorum. Deviremiyorlar, ondan belki de. Yoksa insanın hakkı bu değildir. Bu mesleğe verilen emeğin hakkı bu olmamalı. "Evleneceği kadın Cansu Dere gibi olmalı"yla başladı, "Dansöz klibinde dansçı kızı taciz etti"yle devam etti, "O megastarsa ben de ultrayım"la patladı ve Fatih Ürek’in dediği "Paşa çayıyla" son noktaya geldi. Bu kadar da değil. Aynı kalemler 20-25 gün önce Serdar Ortaç’ın başarısını yazıyorlar. Sonra "Madem çok pohpohladık, şimdi biraz dövelim" diyorlar.

n Son albümünüzün kapağında daha hüzünlü bakıyorsunuz. Olgunlaşmak biraz da hüzün adamı olmak demek mi?

- Vallahi onun bir tek sebebi var. Bizim toplumumuz gülen insanı da, gülümsemeyi de sevmiyor. Beni de bu hale getirdiler.

HAYATIMIN KADININI BULAMADIM

n Böyle aşk şarkıları yazan birinin geçici aşklarla bunları yazması zor gibi görünüyor. Yoksa şarkılarınızdaki aşkları yaşamak için mi bu kadar çok deneme yapıyorsunuz?

- Önemli olan ne kadar aşık olduğun değil, doğru dürüst olanını bulup bulamaman. İstediğin kadar aşık ol. Gün de, geceye, saniyeye, her dakikaya sığdır aşkı. Her takvim yaprağına dörder tane serpiştir. Bunun önemi yok. Doğru dürüstünü bulamadığın için bu kadar çapkın görünüyorsun. Aslında benim çapkınlığım da oradan gelir. Bugüne kadar "Hayatımın kadını" diyebileceğim insanla birbirimizi bulsaydık, imajım böyle olmazdı. İçine kapanık, utangaç veya beğendiği kadına gidip de konuşamayacak bir çekingenliğim de yok. Çok rahat olduğum için, evet biraz meraklı olabilirim bu işe... Dürüst olmak gerek, bunu reddedemem ki. Çapkınlığı seviyorum ve bence hoş bir şey.

n Şöhretinizden yararlanmak isteyenlerin sizinle sevgili olabileceğinden çekiniyor musunuz?

- Hiç böyle düşünmüyorum. Beni kullandığını zanneden sevgilim, kendi zaten kullanılıyor demektir. Ben de onu kullanıyorum o zaman. Öyle bir şey yok. Bu zamanda kimse kimseyi kullanamaz. O eskidendi. Bir kadını cezbetmek için şöhrete gerek yok artık. İnsanlar daha başka şeyler arıyor.

n Ne arıyorlar mesela?

- Düşünce yapısına göre değişiyor. Şarkımdaki gibi dansöz ruhlu olanların şöhrete ihtiyacı yok. Yaşamak için onu rahatlatacak lüksü verecek kişiyi arıyorlar. Annelerimiz gibi kadınlar ise mutlu bir yuva, çocuklar, iki oda bir salon arıyor. Kadınına göre değişiyor tabii. Biz de erkek olarak onu arıyoruz.

n Herkesin aşk tarifi kendine özeldir ya, sizin tarfiniz veya aradığınız kadını sorsam?

- Aşk, yanında değilken onu çok özlemektir. Annemin babamla ilk tanıştığı torna atölyesinde, onu pencereden seyrederken, babamın heyecandan elini makineye kaptırmasıdır aşk. Sonra bir gün babam işyerine gelmediği zaman, annemin "Acaba hastalandı mı bu adam?" deyip, "Senin hayalinle özledim durdum/ Tezgahına baktım, tezgah boştu/ Küçük kumrun inan ki yas tutmuştu" diyerek şiir yazmasıdır aşk. Aile kavramının değeridir. En kötü zalimi bile dize getirecek duygudur. Onun dışında iki tane öpücük, iki el ele tutuşma, sarılıp uyuma, seksi yaşama değil aşk. Annem ile babamın yaşadığı gibi bir şey istiyorum.

Benim sonum felaket

Benim yaşımda ve aynı meslekteki insanların hayatlarını okuyorum bazen. Çoğu 35’ten sonra defteri kapatmış. Evlenmiyorlar. O örnekleri baz alırsak benim de sonum felaket. Birkaç enterasan tip var: Mesela ilk evliliğini 38 yaşında yapıp 42’de çocuk sahibi olan şöhretler gibi... Ama geneli yani yüzde 98’i normal hayatı yaşayıp, 30’u geçtikten sonra 35’e kadar bir yuva kuruyor. Ben şu an sınırdayım.

Terk edileceğimi anlarsam kendimi geri çekerim

n Hiç terk edildiniz mi?

Terk edileceğimi anladığım zaman kendim geriye çekilirim zaten. O yüzden hafızama kaydedilmiş acı bir terk edilişim yok.

n Nasıl anlıyorsunuz terk edileceğinizi?

Muhakkak hak etmişimdir. Artık yapacak bir şeyi de yoktur sevgilimin. İstemeye istemeye terk etmek zorunda kalır. İsteyerek tark edildiğim olmadı. Bu da başka yönlere çekilip ukalalık olarak algılanacak, ama değil.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!