Büyükada’nın gösterişten uzak bir zenginliği, estetiği vardır ya Buenos Aires biraz ona benziyor

Güncelleme Tarihi:

Büyükada’nın gösterişten uzak bir zenginliği, estetiği vardır ya Buenos Aires biraz ona benziyor
Oluşturulma Tarihi: Ekim 04, 2004 00:10

Savaş Ertunç ve Tarık Bayazıt İstanbul’daki Changa Restaurant’ın ortakları. Farklı mesleklerden gelen ve birkaç sene evvel işlerini güçlerini bırakıp füzyon restoran Changa’yı açan Ertunç ve Bayazıt, son beş yıldır üç günü geçen tatil yapamamışlar.

Changa’yı kurarken böyle bir tempoları olacağını biliyorlar mıydı bilmem ama sonunda bu yaz dükkanı iki aylığına kapatıp, iyice bir dinlenelim, demiş ve Arjantin’e gitmişler. Meğerse Tarık Bayazıt, Arjantin’e 16 yaşından beri gitmek istermiş. Sonra Rapunzel kuleden saçlarını uzatmış ve... Pardon, bu sene bir arkadaşları Buenos Aires’e gidip, ballandıra ballandıra anlatınca, dolduruşa gelip uçağa atladıkları gibi tangonun başkentinde bulmuşlar kendilerini. Karşılarına káh Büyükada’yı, káh New York Soho’yu, káh Galata’yı andıran görüntüler çıkmış...

n Buenos Aires’i hatmettiniz denebilir mi?

- Anca yetti, doyamadık. Hatta bir seneyi geçirmeden yeniden gitmek istiyoruz.

n İlk hissiniz neydi?

- İlk bakışta İstanbul gibi çarpıcı bir şehir değil. Havaalanından şehre giderken biraz hayal kırıklığına uğradık. Sıkıcı bir yer gibi geldi ama sonra zor döndük geri. Floransa, Paris gibi romantik değil, biraz melankolik bir şehir. İnsanları tanımaya, günlük hayatın içine girmeye başlayınca seviyorsunuz. Şimdi Buenos Aires deyince bizim aklımıza gelenler mimari doku, insanlar, tango ve şarap... Binalar bir-iki katlı, yaygın, düz bir şehir, en yüksek yeri 25 metre. Gökdelen hiç yok gibi. Yüzyılın başlarında, çok zenginken Art Deco ve Art Nouveau’ya ağırlık vermişler. O binaları bozmadan, kremalı pasta gibi şekillere de sokmadan korumuşlar. Çok ferah ve açık bir şehir. Bir sürü park var, yollar geniş.

n İnsanları nasıl?

- Hepsi çok hoş, mütevazı, kültürlü ve hepsi güzel. Zenginlerin semti Recoleta bile o kadar mütevazı ki. İlk bakışta bir zenginlik çarpmıyor gözünüze; her binanın girişinde modern heykeller, her gün parlatılan pirinç levhalar var. Büyükada’nın gösterişten uzak bir zenginliği ve eskiliği, estetiği vardır ya. Buenos Aires biraz ona benziyor.

TANGO ŞEHRİN HER YERİNDEN FIŞKIRAN BİR KÜLTÜR

Tango gerçekten şehrin her yerine, hayata sinmiş mi?

- Bizim tangoyu algılayışımız bir dans türü olaraktı ama yanılmışız. Tango bundan çok daha öte bir şey, hatta şehrin her köşesinden fışkıran bir kültür demek daha doğru. Buenos Airesliler’in tangosu gösteri amaçlı yapılan tangodan çok daha farklı. Milonga dedikleri tango salonları var. Bunlar biraz köhne, yüksek tavanlı, sütunlu mekanlar. Plastik iskemleli, plastik örtülü, düğün salonu görünümündekiler de var. 1910’larda, 20’lerde yapılmışlar, o günden beri de sadece ampulleri değişmiş. 18’inden 90 yaşına kadar bir sürü insan var, hepsi en iyi kıyafetlerini giymişler. İzlediğimiz tango müthiş duygusal, tutkulu, romantik ama hiç erotik değildi.

n Tango zaten acının dansı değil mi, neden erotik olsun ki?

- Milonga’ya ilk gittiğimizde çok garip olduk zaten. Önceden ‘Herkesin gözünün içine bakıp durmayın, dansa kalkmak istiyorsunuz sanırlar’ demişlerdi. Bir süre, bırakın birilerinin gözünün içine bakmayı, ilk beş dakika kafamızı bile kaldıramadık. O kadar duygusal dans ediyorlar ki, yatak odalarını izliyor gibi hissediyorsunuz. Sanki özel hayatlarını ihlal ettiğinizi düşünüyorsunuz. Tarifi çok zor bir his.

n Çok zengin bir dans değil mi?

- Tango öyle 3-5 figürü olan bir dans değil ki. Bir sürü şekli var ama birbirini hiç tanımayanlar bile harika uyum sağlıyor. Sanki birisi ‘Şimdi şunu yap, bunu yap’ diye fısıldıyor kulaklarına. O kadar uyumlular ki şaşırıyorsunuz.

Milonga’larda önce ders var, isteyen katılıyor. İlk başta kolay gibi gözüküyor ama değil. Ciddi bir efor ve zaman gerekiyor.

n Pahalı bir şehir mi?

- Hayır, fiyatlar son derece makul. Acaba bunu söylemese miydik? Alışveriş var ama Avrupa’daki gibi değil. Daha çok ikinci el eşya ve antika alabiliyorsunuz. San Telmo diye bir bölge var, orada bir sürü dükkan ve antika çarşıları var. Hatta galiba bizim bazı antikacılarımız gidip, gördüğü her şeyi konteynere doldurup geliyormuş. Satıcılar o kadar bozulmamışlar ki, bir kişi yok sizi kazıklamaya çalışan. Sanki dünyanın bozulmuşluğu bulaşmamış onlara.

n Yemekler nasıl?

- Şarapları harika. Biz, ayda iki kadeh falan içki içen insanlarız, orada bir baktık her öğlen, her akşam şarap içiyoruz. Ama yemekler çok heyecan verici değil. Meşhur Arjantin bifteği bizce efsane. Evet, etleri güzel ama yiyince dünyanız değişmiyor. Aynısı burada da var. Dekorasyondan çok mimari özelliklerin öne çıkığı restoranlar çok hoşumuza gitti.

EKONOMİSİ ÇÖKMÜŞ AMA ÜÇ MODERN SANAT MÜZESİ VAR

Diğerlerinden daha çok hoşunuza giden bir semt oldu mu?

- Böyle tasvir etmeyi sevmiyoruz ama Palermo Viejo, Bueonos Aires’in Soho’su. Gösterişli değil, bizim Galata, Çukurcuma gibi. Çağdaş restoranlar, modern sanat müzesi burada. Eski binaların içinde yapılmış loft tipi, geniş mekanlar var. Düşük bütçeyle müthiş estetik mekanlar yaratmışlar. Biraz Berlin veya bundan 20 sene önceki New York Soho gibi. İnsana kendini çok iyi hissettiriyor böyle yerler.

n Sanatla araları nasıl?

- Herkesin hayatında sanat var. Bizim hálá yok ama onların üç tane modern sanat müzesi var. Ekonomileri çökmüş vaziyette olduğu için uluslararası sanatçıları, işlerini çekecek durumları yok. Eserler oturmuş anlamda modern sanat değil belki, daha çok genç sanatçıların deneysel işleri var. Ama bizi çok etkiledi o işler. New York’taki MoMA’nın P.S.1 Müzesi’ne benziyor. Yıllarca bastırıldıktan, içine kapandıktan sonra patlamış yaratıcılık. Onun getirdiği çok hoş bir ruh var.

O ANNELER ARTIK BAYAĞI YAŞLANMIŞ

Her perşembe Casa Rosalda’nın önündeki Plaza Mayor meydanında 70’lerde kaybolan 30 bin kişinin annelerinin toplandığı bir buluşma var. O anneler artık bayağı yaşlı. Hálá ellerinde pankartlarla, bir heykelin etrafında yürüyorlar. Çok kalabalık oluyor. Destek olmak isteyenler sattıkları tişörtü satın alıyor. Çok güzel ve duygusal bir buluşma.

CHANGA’CILARDAN BUENOS AIRES REHBERİ

Her fırsatta Empanada yiyin. Etli, rokforlu ve jambon-peynirli olanları çok güzel. Dükkanların salaşlığına aldırmayın.

n Campobravo: Et lokantası, pazar öğlenleri çok güzel; muhakkak iki cins Empanada yemelisiniz.

n Filo: İtalyan restoranı. Yolunuzun üzerindeyse, hafta içi öğle yemeği veya iş çıkışı saatinde barına gidilebilir. Carpaccio’su ve pizzaları güzel.

n Cafe Tortoni: Muhakkak gidilmeli. Küçük salonunda konser varsa kaçırmayın. Sıcak çikolata ve tost (tostades) muhakkak yiyin.

n Confiseria Ideal, Eski cafe, cumartesi gecesi tangoyu kaçırmayın.

n La Casa del Queso: Et/jambon ve peynir dükkanı. Oturup yemek de yenebiliyor. Keçi peynirleri tadılmalı.

n Hotel Alvear Palace: Kalmasanız da 5 çayına gidin, iç avluda oturun.

n El’ Obrero: Geleneksel restoran, yemek çok iyi.

En etkilendikleri yerler

Sydney Buenos Aires

Tel Aviv Bangkok

Urfa


seyahatte ne okuyorlar

Savaş Ertunç polisiye seviyor, son seyahatte Mehmet Murat Somer’in Hop Çiki Yaya serisini okumuş; Tarık Bayazıt The New Yorker dergilerini okuyor.

ne dinliyorlar

Müzik dinlemiyorlar ama gittikleri yerden çok CD alıyorlar. Müzik dükkanına girmedikleri bir seyahat hatırlamıyorlar.

ne yiyor, ne içiyorlar

Her şeyi yiyorlar, dayanıklılar ama bazen hastalanıyorlar; iyileşir iyileşmez de yemeye devam ediyorlar. Bangkok’ta böcek kızartması yemişler, iddialarına göre ‘Pek bir tadı yok.’ Ben emin değilim...

ne giyiyorlar

Gece gündüz ayrımı yapmadan, olabilecek en rahat şeyleri.

neyle seyahat ediyorlar

Ulaşmak için uçakla; gittikleri yerde metro, taksi ve yürüyerek...

nerede kalıyorlar

Onlar da ‘yaşlandıkça’ daha iyi yerlerde kalmayı sevenlerden. Lüks ve yazılı olmayan kuralları olan otellerde sıkılıyorlar.

kimle seyahat ediyorlar

Kalabalık seyahati sevmiyorlar. Favori yolculuk arkadaşları, birbirleri, Zekiye Kürkçüoğlu ve Hakan Ezer.

çantalarının olmazsa olmazları

Gidilecek restoranların listesi, Alka Seltzer.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!