Bu toprağın kemancısı: Cihat Aşkın

Güncelleme Tarihi:

Bu toprağın kemancısı: Cihat Aşkın
OluÅŸturulma Tarihi: Haziran 20, 2004 00:00

Türkiye’nin genç kuÅŸak keman virtüözlerinden Cihat AÅŸkın, yedinci albümünü ‘Umutsuz’ adıyla bu hafta çıkardı. Keman virtüözü deyince ürküp uzaklaÅŸacak olanlara hemen hatırlatalım: AÅŸkın’ın Minyatürler adlı albümü, Türkiye’de bugüne kadar bir ‘klasik müzikçi’nin ulaÅŸtığı en fazla satışı yakalayan albüm oldu.Ayrıca onun albümleri hem klasik müzik, hem özgün müzik, hem Türk MüziÄŸi, hatta arabesk reyonlarında satılıyor; çünkü sadece Klasik Batı MüziÄŸi eserlerini deÄŸil, bugüne kadar Anadolu’dan yükselmiÅŸ tüm müziklerin AÅŸkın’ın kemanından yorumunu içeriyor. Bu yüzden ona ‘Bu toprağın kemancısı’ denmesi boÅŸuna deÄŸil. Son albümün adının Umutsuz olduÄŸuna da bakmayın, o bugüne kadar hep umutlu ÅŸeyler yaptı: 36 yaşında. SolistliÄŸinin yanı sıra, araÅŸtırmacı, akademisyen ve besteci. Ödül üstüne ödül kazanmış, Türkiye ve dünyanın pek çok yerinde konserler veren, adına iki keman konçertosu adanmış bir sanatçı. 26 Nisan 1968’de, Ä°stanbul’da, orta halli bir ailenin üç çocuÄŸundan biri olarak doÄŸar. Babası, sonradan hat yazmaya merak saracak, hafız imam Sami Bey, annesi Remziye Hanım’dır ve ailede babasının ilahileri dışında müzikle alakalı bir durum yoktur. Sanatın doÄŸuÅŸtan geleni böyle bir ÅŸeydir herhalde; o ne istediÄŸini bilen bir çocuktur. Daha konuÅŸmaya yeni baÅŸladığı yıllardan itibaren müzik programlarını kaçırmaz, oyunlarında bile ‘müzikalite’ ön plandadır. BeÅŸiktaş’taki DikilitaÅŸ Ä°lkokulu’na baÅŸladığında alınan mandoliniyle, notaları öğrenmeden ilk bestelerini yaptığı gibi, radyoda dinlediÄŸi müziklere söz yazar. Ziya Osman Saba’nın bir ÅŸiirini bestelediÄŸinde, sekiz yaşında ya var, ya yoktur!Bu durumda ilk hocası, ilkokul öğretmeni Gülnigar Gündem midir; yoksa hayat yolunu çizmesine neden olan kiÅŸi, babasının o dördüncü sınıftayken, müzik dersi alsın diye elinden tutup götürdüğü BeÅŸiktaÅŸ GüzelleÅŸtirme Cemiyeti’nde keman çalışına hayran olduÄŸu Mesut Duran mı? Åžimdi BeÅŸiktaş’taki yeni iskelenin bulunduÄŸu yerde, sonraları BeÅŸiktaÅŸ Musiki Cemiyeti olacak lokalde, resimden müziÄŸe pek çok ders verilmektedir ama o ‘keman’ demiÅŸtir. Nedeni ve tarifi çok basittir: AÅŸk! Keman bir varlık olacaktır onun için. Her gün kutusunu törenle açıp, çıkardığı seslerle iç dünyasını yansıtabildiÄŸi mucize varlık...Asıl hocalarının hocası, 11 yaşında baÅŸladığı konservatuvarda yıllarca birlikte çalışıp çok ÅŸey öğreneceÄŸi Prof. Ayhan Turan olur elbette. Ancak, bir din adamı olmasına raÄŸmen, oÄŸlunun müzik aÅŸkına, özellikle klasik müzik merakına ket vurmak bir yana, büyük destek veren babası Sami AÅŸkın’ın bütün bunlarda payı, herhalde en büyüğü olmalıdır. BaÅŸlangıçta, çalmayı öğrendiÄŸi kemanlar -ki bugün fiyatları 300 dolardan 2,5 milyon dolara uzanmaktadır- onun memur maaşıyla alınmıştır üstelik. Nasıl bir kemanla çaldığı önemlidir tabii, çünkü ruhun hassasiyetlerini ancak çok iyi bir keman anlayıp yansıtabilir.TÃœRK YAPIMI HARÄ°KA ÇOCUKBugüne kadar sanıldığının aksine Klasik Batı MüziÄŸi eÄŸitimi veren bir konservatuvarın keman bölümünde deÄŸil, Türkiye’nin tek Türk MüziÄŸi eÄŸitimi veren Ä°TÃœ Türk MüziÄŸi Devlet Konservatuvarı’nda eÄŸitim görür. 11 yaşında okula adımını attığında, daha önce Ä°dil Biret, Suna Kan gibi sanatçıların yurtdışında okuması için çıkarılan ‘harika çocuk yasası’, biraz da sonradan suistimale uÄŸradığından kaldırılmıştır. Dolayısıyla, Ayhan Turan’ın daha özel bir eÄŸitim verdiÄŸi ‘yetenekli çocuklar’ sınıfında alır yerini. Prof. Turan’ın uyguladığı metod, ona göre, Türkiye’nin ilk bilimsel keman çalma metodudur. Suzuki tekniÄŸi adı verilen bu metodda, çocuklar notalarla korkutulmadan müziÄŸe ısındırılır ve sonra teorik eÄŸitim alarak virtüöz olur. Suna Kan’lar, Ä°dil Biret’ler Türkiye’de ders alıp yurtdışında yetiÅŸmiÅŸlerdir, onun sınıfından mezun olan ‘yetenekli çocuklar’ ise ilk ‘made in Turkey’ eÄŸitime sahiptir. Emekli olduÄŸundan bu yana ve bugün hálá ‘Keman ve Viyolanın Bilimsel Sırları’ adlı kitabı üzerine çalışan hocasının metodu çok etkilidir elbette ama o da kafayı çok takmıştır bu iÅŸe. En iyisini yapana kadar hiç bırakmaz peÅŸini, tabii her sanatçı gibi onun için de ‘iyi’ varsa... BaÅŸladıktan bir yıl sonra okuldaki ilk resitalini, 16 yaşında da ilk orkestra eÅŸlikli, resmi resitalini verir. Artık Türkiye’nin her yerinde konser vermeye baÅŸladığı ve özellikle Paganini Caprice’leri seslendirmedeki üstünlüğüyle takdir topladığı o yıllarda, Türk MüziÄŸi-Batı MüziÄŸi ayrımı daha da belirgindir. Uzunca bir süre ‘iki tarafa’ da yaranamaz; Klasik Batı MüziÄŸi çaldığı için bir tarafın, Türk MüziÄŸi bölümünden olduÄŸu için öbür tarafın kalkık kaÅŸlarına muhatap olması epey sürer.Ama bütün bunların her zamanki gibi bir önemi olmayacaktır: Londra Kraliyet Müzik Koleji’nde R. Friend’in sınıfından solistlik diplomasını alan; yine Londra City Ãœniversitesi’nde Prof. Neaman’la çalışarak 1993’de master, 1996’da doktora derecelerini elde edip müzik doktoru olan odur. 1987’de Yehudi Menuhin Yarışması’nda ‘En iyi Bartok Yorumcusu’ seçilir. Percy Coates, Leonard Hirsch ve iki kez Isolde Menges ödülü alır. Kathleen Long Oda MüziÄŸi ve Karl Flesh Keman Yarışması’nda da ‘OlaÄŸanüstü Liyakat’la ödüllendirilir. CumhurbaÅŸkanlığı Senfoni Orkestrası dahil Türkiye’nin bütün orkestralarıyla sürekli olarak konserler verir, Jesus Lopez-Cobos ve Yoel Levi gibi ünlü ÅŸeflerle Avrupa’nın birçok festivaline ve konser dizilerine katılır. Necil Kazım Akses, Ulvi Cemal Erkin gibi Türk sanatçıların eserlerini yorumladığı CD’leri, yurtdışında basılır, tüm dünyada satılır, iyi de eleÅŸtiriler alır. Bunlar, zamanında ‘Batı MüziÄŸi cephesinden’ kaÅŸ kaldıranlara yeterli cevap olmuÅŸ mudur acaba?Ä°MÇ’DEN ÇIKAN KLASÄ°KÇİNe var ki ‘diÄŸer tarafa’ da cevapları çoktur: Piyanist Mehru Ensari ile birlikte kemanla yorumladığı ve Buselik Saz Semaisi’nden Sarı Gelin’e, Salacak Åžarkısı’ndan kantoya, ağıtlara, bu toprakların ezgilerinden oluÅŸan Minyatürler adlı albümü, 44 bin satarak, bugüne kadar bir ‘klasik müzikçi’nin ulaÅŸtığı en fazla satışı yakalar. Suyun iki yanının ezgilerini bütünleÅŸtirdiÄŸi Ege’nin Türküsü adlı albümü de çok beÄŸenilir. Cumhuriyet’in 75. yılında, bugüne kadarki tüm Türk bestecilerinin keman için yazdığı eserleri araÅŸtırarak, arÅŸivlenmesi, seslendirilmesi ve kaydedilmesini saÄŸlamak gibi çok zor bir çalışmayı baÅŸlatır. Bu, Türk keman ekolünün en kapsamlı projesidir ve 70 kadar besteci, 140 kadar eser tespit eder. (Bugün 154’e çıkmıştır) Eserlerin 40’a yakınının kaydını bizzat yapar. Öyle ki Yalçın Tura ve ErtuÄŸrul OÄŸuz Fırat, keman konçertolarını ona adarlar. Bundan sonra da her ay birinin kaydını yaparak, tüm besteci ve eserleri tamamlayacaktır. Hayat boyu sürecek bir projedir bu, çünkü yeni besteciler çıkacaktır hep. ‘Kendi gibi çalması’ gerektiÄŸine karar verdiÄŸinde, 20’li yaÅŸlarının başındadır. O saatten sonra, jürinin kıstaslarına uymak zorunda kalınan yarışmalara katılmaz. Kendi gibi çalmak nedir derseniz, ‘nasıl bir insansa öyle.’ Sadece ona öğretilenleri deÄŸil, kendi yarattıklarını çalar. Ustaların bestelerini çalarken de kendi bestesi gibi düşünür, ‘besteci öldü, mezarda. Ben olmasam o yaÅŸamayacak. Bu yüzden istediÄŸim gibi çalmakta özgürüm’ diye düşünür. Bu özgüveni saÄŸladıktan sonra kariyerinde yükselir. Star olmak da bundan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir herhalde. Ä°ÅŸte kariyerine Londra üzerinden devam etmek yerine Türkiye’ye döndüğü, Klasik Batı MüziÄŸi eserlerinin yanında, kendi ülkesinin ezgilerini de yorumlamayı seçtiÄŸi için ‘Bu toprağın kemancısı’ derler ona. MüziÄŸi Türk sanat, halk, arabesk, caz diye ayırmaz; ayrımı kaliteli-kalitesiz diye yapar. Ona göre Itri, Dede Efendi, Mozart, Bach, Beethoven, Aşık Veysel, hepsi aynı kategoride deÄŸerlendirilmelidir. Dolayısıyla Türkiye’de belli bir azınlığa deÄŸil, herkese seslenmeyi seçenlerden olur; bestelerini yaparken kendi halk danslarını kemanla yorumlayan dünya ustalarını örnek alır. Bu nedenle albümlerini belli bir tarza oturtmak mümkün deÄŸildir; her tür müzik reyonunda satılır. Zaten istediÄŸi de budur. Ãœstelik sponsor firmaların yılbaşı hediyesi olarak eÅŸe dosta dağıtılacağı CD’ler yapmak yerine, Unkapanı çıkışlı, herkesin satın alabileceÄŸi albümler yapmayı yeÄŸler. 1961-72 arası efsane olup sonra dağılan Ä°stanbul Oda Orkestrası’nı bir sivil toplum kuruluÅŸu gibi kendi aralarında örgütlenerek yeniden dirilten müzisyenler arasındadır. Orkestra bu idealist çalışma sayesinde, kendi bileÄŸinin hakkıyla Ä°stanbul Festivali’ne davet edilir hale gelir. 1999 yılından bu yana Ä°TÃœ Dr. Erol Üçer Müzik Ä°leri AraÅŸtırmalar Merkezi EÅŸbaÅŸkanı, Müzik Yüksek Lisans Programı Anabilim Dalı BaÅŸkanıdır ve bölüm, Türk öğrencilerin yüksek yapmak için yurtdışına gitmesini önlemek bir yana, yurtdışından da öğrenci almaya baÅŸlar. YENÄ° KEMANCILAR YETÄ°ÅžTÄ°RÄ°YORDünyanın her yerinden bir grup öğrencisi de altı yıldır ders vermeye gittiÄŸi Ä°srail’deki Keshet Eilon yaz okulundadır. Bu okul, Sholomo Mintz gibi uluslararası virtüözlerin ders verdiÄŸi bir merkezdir. Bu arada Bursa’dan Van’a, Türkiye’nin pek çok kentinden yetenekli çocuklara keman dersi verir. CAKA (Cihat AÅŸkın ve Küçük ArkadaÅŸları) adını verdiÄŸi bu proje de ‘Anadolu’daki çocukların önce karnını doyurun’ diye düşünenlere bir cevaptır. ‘Kültür götürürsek, kendine yetecek besini taÅŸtan çıkarır’ der. Bu fikri de ona bizzat çocukların kendisi vermiÅŸtir; her yerde ‘Ben de sizin gibi keman çalmak istiyorum’ diyen çocukların sayısı öyle çoktur ki... Bursa’da olduÄŸu gibi her kentten yılda 20 çocuk yetiÅŸtirse, on yılda 1600 çocuÄŸu kemancı yapabilecektir. Ama bu ÅŸahane projeye destek verecek bir sponsor ortaya çıkmamıştır henüz.Ve yedinci albümünün adı ‘Umutsuz’ olur. Neden? Son yıllardaki haleti ruhiyesi bu olduÄŸundan... Biraz memleket ÅŸartlarından; yüzlerin pek gülmediÄŸini gözlemesinden... ‘Umutsuzluklar içinde yaÅŸayan binlerce insana bir umut olsun’ diye... Düzenlemelerin hemen hepsinin kendisine ait olduÄŸu albümde, Yılmaz Güney’in Umutsuzlar adlı filminin Yalçın Tura tarafından yapılan müziÄŸinin AÅŸkın yorumu, Ermeni Halk Åžarkısı, Seyid Rüstemov’un Oku Tar adlı parçası, Dede Efendi’den Sultaniyegah Ağır Semai gibi eserler vardır. Çaykovski ve Rahmaninov’un da iki ‘umutsuz’ eseri, Batı kontenjanından yer alır. Ama sevinç kontenjanından hiç umutlu eser de yok deÄŸildir; Refik Fersan’ın Acemkürdi Åžarkı’sı ve bir Azeri halk türküsü... Umut hep vardır.Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!