Bu eserler Türkiye’de hiç sergilenmedi

Güncelleme Tarihi:

Bu eserler Türkiye’de hiç sergilenmedi
Oluşturulma Tarihi: Nisan 06, 2012 22:25

Resimle yapmak istediğini gazel formuyla modern şiir yazmak olarak özetlerdi, Türk çağdaş resminin önemli isimlerinden Erol Akyavaş.

Haberin Devamı

Eski şehir planlarına, arkeolojik kazı alanlarına benzeyen kompozisyonlar, duvarlar, labirentler ve surlar Akyavaş’ın keşif yolculuğu sırasında kurduğu, resmini ikamet ettirdiği mekanlardır. Boncuklarla bezediği ikonalara çizilmiş, yapıştırılmış, boyanmış beden parçaları kutsallığı ve ölümlülüğü aynı anda çağrıştırır. Akyavaş’ın şimdiye kadar pek çok sergisi açıldı ama hâlâ hiçbirinde görülmeyen eserleri mevcut. İşte şimdi o eserler Galeri Nev İstanbul’da sergileniyor. 5 Mayıs’a kadar görülebilecek işleri ve Erol Akyavaş’ı, uzun yıllar galericiliğini yapan Haldun Dostoğlu anlattı.


Erol Akyavaş 1932’de doğdu. İstanbul ve Floransa Güzel Sanatlar Akademileri’ndeki eğitimlerinin ardından Paris’te A. Lhote ve F. Leger ile çalıştı. 1954 yılında ABD’ye giden Akyavaş aynı yıl Ohio Cleveland’da ilk kişisel sergisini açtı. Ertesi yıl 1955’te Cleveland Museum of Art’ta bir gurup sergisine katıldı. İlona Mosolygo ile 1956’da evlenen Erol Akyavaş bir sonraki sene Pittsburg Museum of Art’ta bir grup sergisinde yer aldı. Bir yandan mimarlık eğitimine devam ederken diğer yandan resim çalışmalarını sürdürdü. 1960 yılında New York Angeleski Galeri’de açtığı kişisel sergisindeki ‘Glory of the Kings’ adlı eser New York MOMA koleksiyonuna katıldı. Aynı eser 1963 yılında MOMA müdürü Alfred Barr seçimiyle düzenlenen bir sergide Washington National Gallery’de açılan gurup sergisinde yer aldı.

Haberin Devamı

İLK BÜYÜK EBATLI ESERLER BİENALDE GÖRÜLDÜ

İstanbul’daki ilk kişisel sergilerini 1964 yılında Alman ve Fransız Kültür Merkezleri’nde açan Akyavaş, Nevşehir, Uçhisar’da gerçekleştirdiği otel çalışmalarıyla Aga Han Mimarlık yarışması finalistleri arasına seçildi.
1968’de Cleveland Museum of Art’da açtığı kişisel sergisinin ardından Milano, Ankara, Köln, Bern, Bremen’de peşpeşe eserlerini sergiledi. Bu sergileri İstanbul’da Urart ve En Galeri’deki sergiler takip; etti. 1985 yılında gerçekleştirdiği Ankara Tanbay Galeri sergisinden hemen sonra editörlüğünü Ali Artun’un üstlendiği ‘Miraçname’ adlı litografi suitini Paris’te Michel Casse atölyesinde gerçekleştirdi. “Miraçname” 1987 yılında önce Ankara ardından İstanbul Galeri Nev’de sergilendi.
1.Uluslararası İstanbul Bienali’nde Askeri Müze’de ilk kez büyük ebatlı eserleri sergilenen Akyavaş, 2. Uluslararası İstanbul Bienali’nde ise Aya İrini’de Mevlana’dan alıntıyla “Fihi Ma Fih” (içindeki içindedir) adını verdiği 3 semavi dini temsil eden ve 3 tabletten oluşan yapıtını sergiledi. Bu eser Wieland Schmied küratörlüğünde Berlin Gropius Bau’da düzenlenen ‘Gegenwart Ewigkeit’ (Şimdi Sonsuzluk) adlı sergide yer aldı. Pleksi levhalar üzerine gerçekleştirdiği ve ‘İkonoklastlar için İkonalar’ adını verdiği eserleri ise önce 1990 yılında St. Petersburg’da Hermitage’da Benois Palace’da ardından 1993’te İstanbul’da sergilendi. Aynı yıl İstanbul Aksanat ve Ankara Galeri Nev’de son yapıtlarını sergileyen Akyavaş 1996 yılında “Bosna için İnsanlık Girişimi” sergisine katıldı.

Haberin Devamı

RETROSPEKTİF ÇALIŞMALARINA YAŞARKEN BAŞLADI

20 Nisan 1999’da Salacak’ta vefat eden Erol Akyavaş’ın sağlığında başlayan retrospektif sergi çalışmaları 2000 yılında Beral Madra ve benim küratörlügümde gerçekleştirildi. Retrospektif sergiye eşlik eden ve İstanbul Bilgi Üniversitesi tarafından yayınlanan iki ciltlik kitapta Beral Madra, Ali Artun, Hilmi Yavuz, Wieland Schmied, Edward B. Henning, Bilge Karasu, Muhammed Arkoun, Demet Sönmez, Enis Batur, Ömer Madra, Semih Kaplanoğlu, Ahu Antmen ve Murat Germen’in yazıları ve söyleşileri yer aldı.
2007 yılında ise Finansbank desteği ve benim editörlüğümde yayınlanan kapsamlı kitabına Zeynep İnankur ve Jale Erzen metinleriyle katıldılar.
Erol Akyavaş 1950’lerin sonlarında başlayan ve 1999’da vefatıyla sona eren resim serüveninde mimarlık eğitiminin de etkisiyle neredeyse ‘inşa ettiği’ yapıtlarında modernist diye nitelendirilebilecek soyut komposizyonlardan odalara, duvarlardan köşelere, acaiplerden kafalara, Che Guevera’dan çıplaklara, Gazali’den, Kerbela’ya, Hallac-ı Mansur’dan Kimya-ı Saadet’e, fermanlardan Miraçname’ye uzanan bir çeşitlilikle aslında hep aynı izleri süregelmiştir. Bir nehir gibi kıvrılarak uzanan Akyavaş estetiği kendi denizine kavuşmuştur. Ali Artun’un deyişiyle “Akyavaş’ın çağdaşlığı, modernliğe itiraz etmek üzere ona özgü anlatı ve imgelerin sökülerek, karşı (anti, post) bağlamlarda yeniden kurulması, eklemlenmesi, kodlanması olarak kendini göstermez. Onun İslâm ikonografisiyle, tasavvufla, gelenekle bağı, ne modernizmin Zen tutkusuna, ne de postmodernizmin etniklik merakına benzer. Bu bağ geçmişle bir hesaplaşma ya da müzakere bağlamında kurulmaz. Akyavaş da modernitenin sorgulandığı her cephede olduğu gibi, bir çağ boyu insanların neyi nasıl gördüğünü/bildiğini koşullandırmış bir temsil düzeninden kendini mesafelendirir; üstelik bu düzenin Doğu’ya ilişkin ‘aklını ve hayalini’ de sorunlaştırır. Ama oradaki mantığın hakikatini soruşturarak değil; başka bir hakikat, başka bir estetik peşinde irade kullanarak. Bu görmenin, yaratmanın ötesinde başka bir estetik, bir aşk estetiğidir; bir manevi yaşantıdır.”

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!