bizi kimse yenemeeezz! brecht, "hep denedin / yenildin / olsun / gene dene / gene yenil / daha çok yenil" demiÅŸ bir ÅŸiirinde. ÅŸair ahmet erhan ise "yenilgiler

Güncelleme Tarihi:

bizi kimse yenemeeezz brecht, hep denedin / yenildin / olsun / gene dene / gene yenil / daha çok yenil demiş bir şiirinde. şair ahmet erhan ise yenilgiler
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 17, 2000 00:00

bizi kimse yenemeeezz! brecht, "hep denedin / yenildin / olsun / gene dene / gene yenil / daha çok yenil" demiÅŸ bir ÅŸiirinde. ÅŸair ahmet erhan ise "yenilgiler ansiklopedisi" adını koymuÅŸ bir ÅŸiir kitabına... ve nietzsche, hayatı hep yenildiÄŸi, umutsuzluÄŸun umudunu barındırsa da, sonrasız bir döngü olarak görmüş. demek ki yenilmek ve çokluk arasındaki iliÅŸki, biz istesek de, istemesek de yanı başımızda duruyor ve bize sürekli anımsatıyor kendini...yenilgiye katlanamamak ve yenilgiyi kanıksamak arasındaki ayrımı unuttuk belki de. ya da tam da ortasında yaşıyoruz o ince çizginin; alışıyor, alış-tı-rı-lı-yo-ruz! birileri hayatın çok güzel, her ÅŸeye raÄŸmen dünyanın yaÅŸanası bir yer, insanların her birinin ayrı bir güzellik olduÄŸunu söylese bile, ben, en azından bu satırları yazarken, hiç de öyle olmadığını, hatta bir cinnet çağının tam da ortasında yaÅŸadığımızı düşünüyorum. belki yarın ben de onlar gibi düşünmeye baÅŸlarım, ama, ÅŸimdi bunu uzak bir ihtimal gibi görme hakkımı da sonuna kadar kullanmak isterim doÄŸrusu... cinnet çağı çünkü; geliÅŸen teknolojiye ayak uyduramama ile onun peÅŸinden, onu yakalamak için baÅŸlayan yarış, sabah mesaileri ve koÅŸuÅŸturma, azalan ve bir türlü planlanamayan, bizim olmaktan çıkan zaman, en yakın arkadaşımızın doÄŸum gününü bile bize unutturan kaos, dalgınlık, depresif tutumlarımız ve stres... yenildiÄŸimizin en basit göstergelerinden deÄŸil mi? yenilgi, bireyin kendini ortaya koyma savaşının bir sonucu deÄŸil mi?bütün bu yenilgiler bütünü yüzünden deÄŸil mi, baÅŸkalarının yengisini kendimize mal etme çabası içindeyiz. bireysel düşünüldüğünde belki kıskançlık, toplumu ilgilendirdiÄŸinde ise, bize, baÅŸka bir bireyin bilmem ne konusundaki baÅŸarısından ziyade, içinde bizim de bulunduÄŸumuz için gurur duymamıza neden olan, bizim olan(!) baÅŸarılar. belki ben, tam da bu duygular içindeyken, tuttuÄŸum futbol takımının yeni ve süper transferleri ya da avrupa kupalarında tur atlaması birazcık da olsa iyimser yanımı çıkarabilir ortaya. birey olduÄŸumu unutup, biz olabilirim. ya birileri bizi, ya da biz, gönüllü olarak kendimizi kandırıyoruz. bu, hoÅŸumuza gidiyor böyle. ömer seyfettin' in yüksek ökçeler öyküsündeki kahramanı yaşıyoruz ya da; her ÅŸeyi, bütün olup bitenleri görmek istediÄŸimiz gibi görüyor, istemediklerimizin üzerine bir sünger çekiveriyoruz. çünkü biz insan olarak üzülmeye programlı deÄŸiliz. -programlı diyorum, artık robotlaÅŸtığımızın farkındayım da ondan-.içinizden, bu satırları okurken oldukça karamsar olduÄŸumu düşünenler olabilir. ama ben baÅŸta da söyledim; en azından bu satırları yazarken karamsar olma hakkımı sonuna kadar kullanacağım. birey olarak böyle bir hakkım var; hepimizin var; çoÄŸu kez kullanmasak da. hatta sonradan ortaya çıkabilecek hayal kırıklıklarına hazırlıklı olmak için yenilgiyle iç içe yaÅŸamaya alışmaya telkin ediyorum kendimi. yine toplumca alıştırıldığımız brezilya dizilerinin birinde izlediÄŸim bir köleye benzetiyorum kendimi; efendisi onu azat edip, azatlık belgesini eline verdiÄŸinde "yaÅŸasın, ben artık özgür bir köleyim" diyen, o, benim bir parçam olan, artık yenilgisini kanıksayan köleye. yenildik; aynalı beton evlerde oturuyoruz artık; asansörlerde ne kendimize, ne de karşımızdaki insanın yüzüne bakabiliyoruz. komÅŸumuz bizden habersiz ölüyor. masalarımıza plastik çiçekler koyuyor, pencereye gördüğümüzü deÄŸil, görmek istediklerimizin resmini çiziyoruz. kuÅŸları kafese, kedileri iki oda bir salon evlere hapsettik çünkü. yenildik; utanıp aÄŸlayamıyoruz, yap bozlardan insan bedenleri oluÅŸturuyor, adını aÅŸk sanıyoruz. çalıntı zamanlarda duygulanıyor, çalıntı zamanlarda kendimiz olabiliyoruz. insan yüzünü çizgilerle çizmeye çalışıp, imge dünyamızı somut bir alfabe ile adlandırıyor, bar önlerinde ya da sokak aralarında çiçek ve mendil satan çocuklara para verip, insanlığımızı hatırlıyoruz. bütün bunlardan kaçış mı? oturup topu topu bir saat içinde sanal dünyadaki dostlarımız için bir yazı yazmak... en çok da kendimize yeniliyoruz...Ali Hikmet EREN - 17 Mayıs 2000, ÇarÅŸamba Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!