Benim tarzım Sinan Başkan’ın tarzından çok değişik

Güncelleme Tarihi:

Benim tarzım Sinan Başkan’ın tarzından çok değişik
Oluşturulma Tarihi: Haziran 26, 2011 00:00

Ankara Ticaret Odası’nda sessiz sedasız bir değişim yaşandı. Sinan Aygün ayrıldı, CHP saflarından parlamentoya girdi. Yerine de onun başkanvekili Salih Bezci seçildi. Aygün hükümetle kavgalıydı; Bezci ise tam tersine gayet sıcak ilişkiler içinde. Aygün popüler bir isimdi, medyada görünmekten çok hoşlanırdı; Bezci ise bugüne değin hep geride durmayı yeğlemiş bir isim.

Haberin Devamı

ATO’ya 15 sene önce girdim. “Müteahhitlik Komitesi’ne gir, ayda bir gelirsin” dediler. “Tamam” dedim. Bu arada ATO Meclisi’nde birinci yedekmişim. Birinin üyeliği düştü, Meclis’e girdik. İkinci dönemde yönetime yazdılar beni. Neticede başkanvekili seçildim. Bu hastalık öyle bulaştı bize. 12 yıl başkanvekilliği yaptım. Bir şeyler yaptığınız zaman faydalı oluyorsunuz. Mesela kongre merkezi yaptık, çok uğraştım. Avrupa’nın en büyüklerinden biri kongre merkezimiz. 80 milyon lira harcadık oraya. 3100 kişilik bir merkez. Dünyada birçok kongre merkezi işleten Fransız-Türk ortaklığı bir şirkete kiraya verdik. Yılda 3 milyon 250 bin lira ödeyecekler bize. ATO’dan ziyade Ankara’ya katkısı büyük olacak. İki sene evvelki yönetim seçiminde problem oldu. İbra etmediler yönetimi. Altı aylık sıkıntılı bir süreç yaşadı ATO. Sinan’ın bir buçuk senesi vardı, bir daha da adaylığını koyamazdı. Sinan Bey, CHP’den milletvekili adayı olduğu gün bilet almış Bodrum’a gidiyordum. “Bir-iki gün dur” dedi bana. Demek ki, haber bekliyormuş. Kılıçdaroğlu ile konuşunca o ayrıldı. Başkanlık için iki aday daha vardı. Neticede yönetim kurulu üyeleri teveccüh gösterdi, ben başkan oldum.

Haberin Devamı

12 yıldır ATO’da başkanvekiliydim ama başkanın olduğu yerde başkanvekilinin söz hakkı olmuyor. İcraattaydık daha çok. Bugüne kadar daha ziyade işimize gücümüze bakıyorduk. Vergi listesindeki yerimizden dolayı basında çıkıyorduk. Şimdi de öyle popüler işler yapmayacağım. Önce işimize bakacağız, kendimizi bir kabul ettireceğiz. Evet, Sinan Aygün’ün hükümetle arası iyi değildi. 140 bin üyemiz var. Ben de onlardan biriyim, onlar adına burada oturuyorum. Neticede ne yerel yönetimlerle ne devlet idaresiyle kavga etmek gibi bir lüksüm var. Esnafın, tüccarın sorunlarını kavga ederek çözemeyiz, onlarla iyi ilişkileri sürdürmemiz lazım. Aklımızın yettiğince hükümetlere yön vermeye, yardım etmeye çalışıyoruz. Bizim misyonumuz bu. Neticede en çok birlikte çalışacağımız kişi Büyükşehir Belediye Başkanı ve vali. O nedenle ATO Başkanı seçildikten sonra ilk önce Belediye Başkanı Gökçek’i, valiyi, sonra da bakanları ve başbakanı ziyaret ettim. Başbakanla görüşmemiz olumlu geçti. Bize özel bir tavsiyede bulunmadı. Sonra buraya geldi. Ankara ile ilgili projelerini salonumuzda açıkladı. Melih Bey ile Sinan Başkan’ın kişisel bir problemi yoktu. Şimdi biraz değişti ATO tabii. Benim tarzım Sinan Başkan’ın tarzından çok değişik. Ben uzlaşmacıyım. Kavga ederek değil uzlaşarak işi çözmek yanlısıyım. Siyasetin uzağındayım.

AVM’LER

Haberin Devamı

Ortaklıkta aldanmayı kabul edeceksin

Babam ile işe başladığımızda 14 daireli binaları iki-üç ortakla yapabiliyorduk. Dönüm noktamız 1981’de Kazım Karabekir Caddesi’nde Sütçüoğlu İşhanı’nı yapmaktı. Babamın bir arkadaşının arsası vardı. İnat ettim, yalvar yakar babamı ve arsa sahiplerini ikna ettim. Bir senelik mimardım daha. Sözleşmeyi noterden yapacak paramız yoktu. Öyle girdim bu işe. Evlenmiştim, iki de çocuğum vardı. Temel attık ama yapacak paramız yok! Tefeciden para aldık, zemin katı çıktık. O sırada askere gittim. 102 gece gözüme hiç uyku girmedi. Askerden döndüm iki dükkân daha satıldı, öyle yapabildik binayı. Ondan sonra hep işmerkezleri yaptık. İstanbul’da Galleria yapılırken her hafta gider inşaatı gezer, incelerdim. O sırada biz de Ümitköy’de bir arsa aldık. Murat Karayalçın Ankara Belediye Başkanı’ydı, ona anlattım. Plan değişikliği yaptık. Yerine Melih Gökçek geldi, “Bu dağın başında çarşının ne işi var, sen batarsın” dedi bana. Şehir dışı ama dünyadaki gelişme bu yöne gidiyordu. Neticede o da destek verdi, yaptık orayı. Tuttu da. AVM hayatımız ondan sonra Armada ve Panora ile devam etti. Bunlar çıta atlama projelerimizdi. Armada, Avrupa’da ödül aldı. Ortaklarımız arasında Rifat Hisarcıklıoğlu ve Zahit Akman’ın şirketi de var. Melih Gökçek’in ortaklığı yok. Bu dedikoduyu çıkaranlar, rakipleri. Ama soldan değil, sağ kesimden. Kim olduklarını biliyorum. Hep ortaklarla çalışırım. Şu anda değişik işlerde 100’e yakın ortağım var. Aldanmayı baştan kabul edeceksin. Aldatma korkusuyla girerseniz ortaklık devam etmez. Baştan ütülmeyi göze alacaksınız.

AKAY KAVŞAĞI

Haberin Devamı

Adımı ‘Gökçek’in müteahhidi’ne çıkardılar

Ankara’da Akay Kavşağı’nı yaptım. O meşhur proje. O yüzden bir ara ‘Melih Gökçek’in müteahhidi’ denildi bana. Bakın Akay Kavşağı güzel ama yapıldığı yıllar itibarıyla çok zor bir projeydi.  Mimarlar Odası ve Çankaya Belediyesi karşı çıktı. Doğan Taşdelen, o zaman Çankaya belediye başkanıydı. Neticede proje bitti, Angora evlerinde evimiz vardı. Kura çektik, Doğan Bey ile komşu olduk. Dedi ki, “Akay Kavşağı çok güzel oldu. Oradaki ustaları getirseniz de ben de parasını versem bu evleri yapsak olur mu” dedi. Ben de “Olur, size her tür desteği veririm” dedim.

ÜNİVERSİTE

Hedefİme ulaştım çok şükür

Babam Kızılcaham’dan geldiğinde çok fakirmiş. Okuma yazma bilmiyordu. İnşaatlarda amelelikle başlamış, sonra gecekondu yapmış. İşi öğrenince de müteahhitliğe başlamış. T cetveliyle proje çizerdi. İlkokuldan itibaren benim de proje çizmeye merakım vardı. Aydınlıkevler’deki Telsiz Blokları’nın gazetede resmini gördüm. Aldım o planı kendi kendime çizdim. Benzettim mi bilmiyorum ama babam, “Oğlum mimar olacak” demeye başladı. Ben de mimarlık istedim. Zaten çocuklukta idolüm babamdı. Yokluktan gelen bir insanın hayat şartlarıyla mücadelesini gördüm. Üniversitedeyken de idolüm müteahhit Ayduk Koray’dı. Çok güzel binalar yapıyordu. Ankara Devlet Mühendislik Mimarlık Akademisi’nin gece bölümünü tercih ettim. Kötü bir dönemdi. Ama kavgalar hep gündüz oluyor, geceye bir şey kalmıyordu. Boykotlardan bir buçuk sene kaybım var. 1973 girişliyim, 1979’da mezun olabildim. Siyasetle ilgilenmiyordum. Geçinmekten başka derdim yoktu. Gündüz işe gidiyordum mecburen. İkinci sınıftayken imtihana girdim, Köy İşleri Bakanlığı’nda memur oldum. Dokuz ay teknik ressamlık yaptım, bu sürede kimse bana bir iş vermedi. Ben de sıkıldım boşluktan. İstifayı yazıp ayrıldım, babamın yanında çalışmaya başladım. O günlerle kıyaslandığında bayağı mesafe kat ettik. Hedefime ulaştım sayılır. Çok şükür. 15 yıldır vergi rekortmenleri listesine giriyorum. Gurur verici o listeye girebilmek. Keşke daha yukarılara çıkabilsek.

12 EYLÜL

Haberin Devamı

O günü değil öncesini yargılamak lazım

12 Eylül’de evdeydim. Sabah kalkınca öğrendik ihtilal olduğunu. Herkes gibi biz de kurtarıcı gözüyle bakmıştık ihtilale. Sokağa çıkamıyorduk 12 Eylül’den önce. Onların yargılanması konusunda konuşmayayım. O gün millet olumlu gözle baktı, bugün başka gözle bakıyor. Pek hoş değil. Anayasa yüzde 97 ile kabul edilmişti. Yarın bir gün böyle sıkıntılı dönemler tekrar yaşanabilir. O günü yargılamamak lazım. Ondan önceki dönemi yargılamak lazım. O günlerde ülke iyi idare edilseydi belki 12 Eylül’e ihtiyaç kalmayacaktı. Daha özgürlükçü daha demokratik bir anayasa yapılması lazım. İlk defa devletle vatandaş birlikte bir anayasa yapacak. Başkanlık sistemi konusunda bir düşüncem yok şu anda.

BEŞİKTAŞ

Haberin Devamı

Okuldan kaçar futbol oynardım

Okulda çalışkan bir öğrenci değildim. Bir kere okumam yetiyordu. Geometri, matematik derslerim çok iyiydi. Müzikle ilgim yoktu ama güzel resim yapardım. Lisedeyken okul takımında futbol oynadım. Tommiks, Teksas okumazdım. Her gün okuldan kaçar topa giderdim. Belki bir şey olurdu futbol oynasaydım ama öbür taraftan aç kalırdık. Beşiktaşlıyım. Bir gün annemle pazara gittik. Bir kazak aldık. Adam, “Bu kazak Beşiktaşlıymış” dedi. Öyle de Beşiktaşlı olduk yani. Beşiktaş’ın kongre üyesiyim. Lisedeyken atletizm yarışlarına katılırdım. 400 metreyi 59 saniyede koşuyordum. Ünlü atlet Mehmet Yurdadön vardı aynı dönemde. Onunla 400 metreyi aynı sürede koşuyorduk.

EVLİLİK

Eşimin adına okul yaptırıyorum

Doğma büyüme Ankaralıyım. Annem babam Kızılcahamamlı. Bir vakfımız var Kızılcahamamlılar diye, orada aşağı yukarı bin öğrenciye burs veriyoruz. Annemin adına bir turizm meslek lisesi yaptırdım Kızılcahamam’a. Babamın adına yaptırdığım okul da Demetevler’de. Açılışa giderken adres soruyorlardı. “Son durağa 300 metre kala” diyordum. Son durak neresi? Mezarlık! Annem babam sağ. Okul yaptırmak onların vasiyeti değil, kendi düşüncem. Şimdi bir de eşimin adına okul yapacağım. Kızılcahamam’da turizm meslek okulu düşünüyoruz. Eşim Kadriye, kız lisesi mezunu. Üç çocuğa annelik yaptı, onları yetiştirdi. Üniversite son sınıftayken görücü usulüyle evlendirdiler bizi. Doğru dürüst bir aile hayatım olmasaydı bu işleri yapmam mümkün değildi. Aile hayatı çok önemli. Eşim beni hiçbir gün kahvaltı ettirmeden evden çıkarmamıştır. Benden erken kalkar kahvaltımı hazırlar.

BİLGİSAYAR

Çizimlerimde hâlâ karakalem kullanıyorum

Mimarlık keyifli bir meslek. Bir gün Yüksel Hoca imtihana aldı bizi. 15 dakika sonra projem bitti benim. “Bu kadar kısa zamanda çizmiş olamazsın” dedi. Başımda durdu bir daha çizdim projeyi. O zaman “Yanımda çalışır mısın” dedi. “Sağ olun hocam ben inşaat işleri yapıyorum” dedim. O derece seviyordum proje çizmeyi. Çizerken eğleniyorum. Biz bilgisayara yetişemedik. Şimdiki nesil bilgisayar programları kullanıyor. Ben hâlâ karakalemle çiziyorum. İnternette en çok sevdiğim, Google’a girip dünyadaki şehirleri izlemek. Ondan çok keyif alıyorum. Mesela bir arsa satılacak ya da bir ülkeye gideceğim. Google’a girip o şehrin yapısına bakıyorum. Mesela Singapur’un teknolojisini, doğa parklarını severim. New York ve Las Vegas büyüleyici şehirler. Sydney de çok güzel bir şehir, İstanbul’a benziyor. Barselona, Milano ve Paris’i çok severim. Oraları gezdikten sonra Ankara biraz yavan geliyor ama ne yapalım neticede burada yaşıyoruz.

OTOMOBİL

Bisikletsiz büyüdüm şimdi üç arabam var

Okul hayatımda bisikletim bile yoktu. Babamla ortak bindiğimiz bir Murat 124’ümüz vardı. Beton dökeceğiz paramız yok, o arabayı satıp demir aldık beton döktük. Bayramı arabasız geçirdik. Şimdi üç arabam var. Bazen ATO’nun makam aracını bırakıp kendi arabamı getiriyorum, şoför yanıma oturuyor ben kullanıyorum. İnsanın biraz kendini tatmin etmesi lazım. Model araba koleksiyonum var bir de. Eskilerden yeni modellere kadar. Yurtdışına gittiğimde küçük arabalar topluyorum. 100 modellik bir koleksiyonum var. Geçenlerde Monaco’da Bentley aradım.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!