Ben sana hayran sen cama tırman

Güncelleme Tarihi:

Ben sana hayran sen cama tırman
Oluşturulma Tarihi: Mart 06, 2005 00:38

Batı toplumlarında cinselliğin gelişimi, tarihçilerin ilgilendiği özel bir alan. Türkiye’de ise bu konuyla ilgilenen çok az bilim adamı var. Ankara Üniversitesi’nden Prof. Bekir Onur, bunlardan biri. Kitap Yayınevi’nden çıkan son kitabı ‘Anılardaki Aşklar/Çocukluğun ve Gençliğin Psikoseksüel Tarihi’nde, ünlü Türklerin yazdığı anılardan, özyaşam öykülerinden faydalanıyor.

Aralarında Altan Öymen, Adalet Ağaoğlu, Selim İleri, Atıf Yılmaz, Aziz Nesin, Refik Erduran, Mina Urgan, Halit Kıvanç, Mehmet Güleryüz, Müjdat Gezen, Attila İlhan, Gülriz Sururi, Hilmi Yavuz, Emre Kongar, Fethi Naci, Türkan Saylan, Ferhan Şensoy, Güneş Karabuda var. Özellikle 1916-1940 arasında doğmuş iki kuşak, cinsellikle nasıl tanıştıklarını, çoğu zaman mizahi bir üslupla anlatmışlar. Onların psikoseksüel gelişimi, bilgisizliğin ve gizliliğin hakim olduğu, bugünün gençlerinden çok farklı bir ortamda gerçekleşmiş.

MİNA URGAN (1916-2000)

Dokuz yaşımda kırkında bir adama áşık oldum

Dokuz yaşındayken kırkında bir adama fena halde aşık olmuştum. Bizler gibi yazları Büyükada Yat Kulübü’nde oturan, saçları kırlaşmış, koyu mavi gözlü, çok yakışıklı bir Yahudi’ydi. Çevresinde daireler çizerek dolanır, ona uzaktan bakıp dururdum. Adam da beni pek severdi. Yaklaşıp kucağına almak isteyince, suçluluk duyguları içinde ağlayarak kaçardım yanından. Öyle bir bunalım içindeydim, öyle derin aşk acıları çekiyordum ki.

ÇETİN ALTAN (79)

İlk seksoloji dersimi altın dişli bakıcıdan aldım

Evde aylığı üç liraya çalışan ve bana bakmakla da yükümlü olan altın dişli Fatma, evde kimsenin olmadığı bir sırada beni oturağa oturturken, rahat bir dişilikle bana ilk seksoloji dersimi vermiş ve anatomik olarak da neremin ne işe yarayacağını elinin usta dokunuşlarıyla göstermişti. Bütün vücudumdan bir zevk ve lezzet elektriği geçmişti.

MEHMET GÜLERYÜZ (67)

Aşk şiiri yazarken ablama yakalandım, bir daha şiir yazamadım

İlkokulda Yurdagül’e áşık oldum. Beş kuruşluk küçük bir defter aldım. ‘Sevgili Yurdagül, senin acı sözlerin beni mecnuna çevirdi’ diye tam şiire başlamışken ablama yakalandım. Çok utandım ve ondan sonra ömür boyu şiir yazmadım.

ATTİLA İLHAN (80)

Saçlarını tarayan Vacide’yi unutamıyordum

Yoldan geçerken de Vacide’ye bakıyorum, tam evlerinin önünden geçerken. Pencere bazen açık, bazen kapının parmakları arasından görüyorum: Bir aynanın önünde saçlarını tarıyor! Bu sahne vapura aklıma geliyor, büsbütün etkileniyorum. Uzun saçlı, kalkık burunlu, hoş bir kızdı. Ona şiirler yazıyorum. (...) Mektubu yazdım, katladım güzelce. Bir sabah, bir sonbahar sabahı, evin önünden geçerken, baktım orada mı diye, orada, pencere açık, mektubu içeri attım ve... Kaçtım.

ATIF YILMAZ (79)

Ders yerine öpüşüp sevişmeye başladık

Ortaokul yıllarında ben de bir yüzbaşının güzel baldızına aşık olmuştum. Ağaçlara tırmanıp dut, kiraz toplardım onun için. Lisedeyken öğretmen okulu mezunu bir kızdan ders almaya başlamış, dersleri unutup kıza áşık olmuştum. Ders almam için ayrılmış akraba evinin odasında, ders yerine öpüşüp sevişmeye başlamıştık.

HİLMİ YAVUZ (69)

İlk áşık olduğum kızı tramvayda görmüştüm

Lise son sınıftayken, 1953 yılıdır ve ben on yedisini sürmekte olan bir yeni yetmeyimdir. Yatılılıktan bıkmış ve evdekilerin de olurunu alarak gündüzlü olmuştum. Bu, elbette her sabah Fatih tramvay durağından hareket eden okul tramvaylarından biriyle yolculuk etmeye başlamam demekti. İlk kez áşık olduğum kızı da tramvayda görmüştüm önce. İstanbul Kız Lisesi’ne gidiyordu. Ben tabansız ve ürkek bir áşık olduğum için, kızın yanına yaklaşamadım bir türlü. ‘Ben sana hayran, sen cama tırman’ ilişkisi bağlamında sürdü gitti bu tek yanlı aşk.

AZİZ NESİN (1915-1995)

O mıknatıstı, ben ise demir parçası

Tramvay beklerken gördüğüm bir kıza vurulmuştum. Kim olduğunu bilmiyordum. Adı neydi? Büyük bir mıknatısın çekiciliğine kapılmış küçük bir demir parçası gibi arkasından sürüklenerek gitmiştim. Mıknatısın, demir parçasından haberi bile olmamıştı, haberi olmamasını özellikle istemiştim. Peki bundan sonra ne yapacaktım. Hatta bu öyle bir aşktı ki, sevdiğim kıza bile kendisini sevdiğimi söyleyemiyordum. Bu, işte böyle bir gizdi.

TÜRKAN SAYLAN (70)

Cinsellik fırtınasını bastırmayı öğrenmiştik

Biz kızlar, erkek arkadaşlarımızın korumasında güvencedeydik. Hepimizin içinde cinsellik fırtınaları olup duruyordu kuşkusuz, ama bunları kendi kendimize bile açık etmeden bastırmayı öğrenmiştik, sanırım. Eminim, erkeklerin çoğu, belki de birlikte geneleve giderlerdi. Bize cinsellikle ilgili tek söz etmez, tek imada bulunmazlardı. Bu kuşak, işte böyle bir ‘kardeşlik’ yaşadı.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!