BACIM BU ÖDÜL SENİN

Güncelleme Tarihi:

BACIM BU ÖDÜL SENİN
Oluşturulma Tarihi: Ekim 07, 2013 07:13

Halit Kıvanç, hayvan sevgimi ve kurucusu olduğum HAÇİKO Derneği’nin çabalarını bildiği için, “Gülmek Serbest Dostlar” kitabı çıktıktan sonra dört koldan gelen röportaj talepleri arasından bana öncelik verdi. Koşarak gittim yanına, uzun uzun sohbet ettik. Türk medya, spor ve sanat dünyasının tarihine ışın tutan Kıvanç, 88 yaşında olmasına rağmen öyle güçlü bir hafızaya sahip ki, ağzım açık dinledim kendisini. Siz de okurken aynı şeyi düşüneceksiniz muhtemelen...

Haberin Devamı

* 28. kitabınız “Gülmek Serbest Dostlar” ile bizlerlesiniz. Bu, hayvanların konu olduğu hikayelerle güldürmeyi, düşündürmeyi hedefleyen bir kitap. Sizde mizah nasıl doğdu?
- Ben hayata zaten aile içindeki mizahla, gülmece ile atıldım. Babamın ilk eşinden dört çocuğu var. Anneleri vefat ediyor. Benim annem hayli genç olmasına rağmen onları da kendi çocuğu gibi benimsiyor. O nedenle doğduğum zaman o iki abla, iki abi bana sahip çıktı. Büyük abim Kemal Kıvanç da komik bir insandı. Çok teklif geldi ama o, parayla sahneye çıkmak istemedi. Kendisinden çok şey öğrendim.
* Nasıl bir öğrenciydiniz?
- Ortaokul ve lisede hep iftiharla geçtim. “İnek talebe” derlerdi. Orta halli bir aileydik. Aile büyüklerini peş peşe kaybettik, annem yalnız kaldı. Liseyi bitirip çalışmak istedim. Kemal, “Hayır, okuyacaksın. Benim maaşım sana da yeter, aileyi de geçindirir” diye karşı çıktı. Ben de hukuk okumaya başladım.
* Neden hukuk?
- “Hukuk her şeye yarıyor, her sahada çalışabilirsin” dediler. Bölüme girdim, sınavlardaki cevaplarım hukuk birincileri kitabına girdi. “İnek talebe” sıfatını hak ettim yani!

PAPA’YLA KONUŞAN İLK MÜSLÜMAN TÜRK GAZETECİ

* Okul yıllarında yazı yazıyor muydunuz?
- Hukuk bitti ama ben o sırada Akbaba’da yazıları çıkan bir delikanlıydım. İlk yazım çıktığında o kadar heyecanlandım ki, her dükkandan birer dergi satın alıp eşe dosta dağıttım. Şut adlı spor dergisinde de yazıyordum. Haftanın spor olaylarına mizah gözüyle bakıyordum. Yazımın ortasında bir karikatür yayınlandı o sıralarda. Kimindi biliyor musun?
* Kimin?
- Abdi İpekçi... Galatasaray Lisesi’nde okuyan bir çocuk o zamanlar... Karikatür çizmiş, çok beğenilmiş, yazımın ortasına koymuşlar. Onunla öyle tanıştık. Sonra o genel yayın yönetmeni oldu, birlikte çalıştık. Yurtdışı seyahatlerine yolladı beni, şanslarımı iyi kullandım.
* Şansımı iyi kullandım derken. Küçük bir örnek alsak...
- Dört büyük Türk futbolcusu İtalya’da oynuyordu. Ben de İstanbul Ekspres gazetesindeyim, kalktım onlarla röportaja gittim. Onların oynadığı takım Papa’nın huzuruna çağırıldı. Ben de yanlarındayım... Korumalara rağmen Papa’nın yanına ulaştım, “Siz barışı amaçlayan bir lidersiniz, ikimiz de aynı Allah’a inanıyoruz, ben bir Müslüman gazeteci olarak sizin elinizi öpmek istiyorum” dedim ve elini öptüm. Bana gümüş madalya hediye etti. Ertesi gün İtalyan gazetelerinde manşetlerdeydik; dünya tarihinde Papa’yla konuşan ilk Müslüman Türk gazeteci olarak... Türkiye’de ise yolda çevirdiler “Papa’nın eli öpülür mü” diye tepki gösterdiler.
* Ne üzücü...
- Öyle... Ben inançlıyım. Çocukken babamla cuma namazlarına giderdik. Bugün de inancım kendimedir. Dinimi kalbimle ulu tanrı arasında düşünürüm.

Haberin Devamı

TAYİN OLDUĞUM İLK KÖYÜ HARİTADA BULAMADIM

Haberin Devamı

* Eğitimini aldığınız işi hiç yapmadınız mı?
- “Gazetecilik oturmuş bir meslek değil, memur ol” derlerdi hep bana. O yüzden gazetede yazılarım çıkarken gittim, hakim oldum. Ama ilk tayinimde şaşırdım kaldım.
* Neden?
- Tayin edildiğim yeri bulamadım haritada! Doğu’da bir köy, ilçe yapılmış, tayin edilen ilk memur da benim. İstanbul’dan uçakla Diyarbakır, sonra trenle Beşiri, oradan 18 saat katır sırtında Hazo kazası. Orada pek çok meseleyi çözdüm. Üç ay sonra ayrılırken, onlar da ağladılar ben de ağladım. 50 yıl sonra gittim tekrar o kazaya. Dükkanların duvarlarında fotoğraflarım vardı. Çok duygulandım.
* Avukatlık yaptınız mı?
- Avukat olarak üç duruşmaya girdim. İlki alacak davasıydı. Davalı geldi, karşı taraf “Parayı vereceğim” dedi, duruşma bitti. İkinci davamda kadının bir evi var, “kiracı çıksın” diyor. Kiracı “Çıkıyoruz” dedi, o da bitti gitti. Üçüncü duruşmaya girdik. Gazetedeki yazılarla ilgili... Seçim günü çıkan bir yazı, yanlışlıkla konmuş, büyük cezası var. Güzel bir savunma hazırladım. Hakim “Davayı inceledik, suçlu bulmadık, sanığın beraatine karar veriyorum” dedi. Geveze Halit yine sus pus kaldı.
* Avukatlık böylece bitti mi?
- Evet, sonradan sorulduğunda da “beni konuşturmayan meslekte işim yok” dedim hep.

Haberin Devamı

ZEKİ MÜREN KENDİSİNİ BENİM SUNMAMI İSTEDİ

* Spor spikerliği hayatınız nasıl başladı? Anlattığınız ilk maçı hatırlıyor musunuz?
- Adnan Menderes, Türkiye-Rusya ilişkileri düzelsin istiyor diye Fenerbahçe takımıyla Rusya’ya gittik. Spikerliğini Fenerbahçe’den Niyazi abi yapıyordu. Bana devre arasında “İkinci yarıda sen de bir konuşma yap” dedi, ama devre başladı o gelmedi. İkinci devreyi anlatmak bana kaldı. Spikerliğim öyle başladı işte.
* Siz erken mi konuşmuşsunuz gerçekten?
- Evet.
* Peki o kanarya suyu içme meselesi nedir?
- Ben çok erken konuşmuşum. Bütün mahalleli bu işe şaşırıyor, “Bu yaşta çocuk konuşur mu?” diyorlar. Sonra ben bir susuyorum, tek kelime çıkmıyor ağzımdan. Ailem beni Eyüp Sultan’a götürüyor yeniden konuşmaya başlayayım diye... Dualar falan... Derken bir komşu elinde kafesle geliyor. Kanaryanın su kabını çıkarıp benim ağzıma döküyor. Ertesi gün konuşmaya başlıyorum ve gördüğünüz gibi hâlâ devam ediyorum. İzmir Fuarı’nda bu olayı anlattım. Sonra bir baktım 50-60 aile, kucaklarında çocuk, “Halit Kıvanç çocukları konuşturuyor diye geldik” diyorlar.
* O yıllarda hem gazetecilik hem de takdimcilik yapıyorsunuz. İkisi bir arada nasıl yürüyordu?
- Gazeteden 250 lira alırken, fuarda yarım saatte 3 bin lira kazanıyordum. Sonra bütün özel gecelerde beni istemeye başladılar. Zeki Müren “İstenen takviyeyi benden yapınız, yeter ki Halit Kıvanç yapsın benim takdimimi” demiş. Doğum günü sahnede kutlanacak, beni istedi, gazinoda aldığımın üç katını aldım o tek gecede. Bana bir gün olsun “sen” demedi.

HER ŞEYDEN ÖNCE ATATÜRKÇÜ'YÜM

Haberin Devamı

* Gerçekleştiremediğiniz bir hayaliniz var mı?
- Sunucu olarak tiyatroya çıktım ama hiç tiyatro yapmadım. Tiyatrocu olmak isterdim...
* Allah gecinden versin ama... Vasiyet hazırladınız mı?
- Kitaplığımdaki her şeyi bir arkadaşımın Manisa’da açtığı okula yolladım. Benim evimde durursa bir işe yaramayacak çünkü. Okullara yardımı seviyorum.
* Nasıl anılmak istersiniz? İyi bir spiker, iyi bir insan?
- İnsanoğlu o kadar unutkan ki... Kimleri kimleri unutmuyorlar, beni nasıl hatırlayacaklar! Ama şunu söyleyebilirim; hiçbir konuda fanatik değilim. Kimseyi tercihleri için sorgulamam. Bir de her şeyden evvel Atatürkçü’yüm. Bugün bazı uygulamalar oluyor ama ben Atatürk çocuğu olarak büyüdüm.
* Atatürk’ü ilk nerede gördünüz?
- Fatih’te bekledik saatlerce, İran şahı ile otomobille geçtiler orada gördüm ilk. Yıllar sonra Dolmabahçe’de vefat ettiği yatağın başında 15-20 ilkokul öğrencisine Atatürk’ü anlattım. Cumhuriyet benden iki yaş büyük. Ondan sonra bütün cumhurbaşkanları ile tanıştım.
* Sizi herkes spiker olarak hatırlıyor ama aynı zamanda çalışkan bir yazarsınız da. 28 kitabınız var. “333 Fıkra” bunlardan biri. Niye 333?
- “333” deyince güzel oluyor kızlar!
* Peki ya “Telesafir”?
- Televizyon yeni çıktığı dönemlerde, evinde televizyon bulunana giden çok olurdu. Bir bahane bulur, “Biz de ne zamandır uğramayı düşünüyorduk” der, televizyon izlemek için o evlere doluşurlardı. Bir de “Aaa, televizyon mu aldınız?” derlerdi. Bunlardan yola çıkarak “Telesafir” adını koydum.
* Başka?
- Sabiha Gökçen’in hayatını yazdım, “Bulutlarla Yarışan Kadın”... 75 bin basıldı. Türk Hava Yolları, Cumhuriyet Bayramı’nda uçaklarında dağıttı. Ayrıca Müjdat Gezen’in hayatını yazdım. Müjdat, abimin eline doğmuş, göbek adını Halit koymuşlar; Halit Müjdat Gezen. Müjdat “Halit ağabey sınıf birincisiydi, o hep iftihar aldığı için ben de çalışkan olayım diye onun adını koymuşlar ama tersi oldu, Halit ağabey benim gibi artist oldu” der hep.
* Kitabınızda Türkan Şoray ve Yılmaz Güney’le fotoğrafınız da var.
- “Taçsız kraliçe” Türkan Şoray ile “çirkin kral” Yılmaz Güney, ilk kez benim sunumumda bir araya geldi. Ödüllerini ben sundum. Önce Türkan aldı ödülünü, sonra Yılmaz Güney... Ama Yılmaz Güney sonra ona dönüp “Bacım ben birtakım olaylar nedeniyle yoktum buralarda, Türk sinemasına hizmet edemedim, benim ödülüm de senin olsun” dedi.

Haberin Devamı

BEYGİR KADAR GÜZEL GÖZLÜ KADIN HAYATIMDA GÖRMEDİM

Ben hayatımda hiç kavga etmedim. Kimseye tokat, yumruk atmadım. Küfürü de kaldırdım hayatımdan. Son kitabı yazmamın nedeni de bu. Hayvan isimlerinin hakaret ve küfür olarak kullanılmasını istemiyorum. Yoldan geçen at bana gülümsüyor gibi gelirdi. Evde kanaryamız vardı, gözüm gibi bakardım. Bütün hayvanları severim. Evde sineği öldüreceğime camdan dışarı atarım. Öldürmek niye ki? Hatta ben evdeki akrebi bile öldüremedim. Aslanlı kaplanlı yerlerde bir aslanın başını okşadım, “Halit ağabey, bizi buraya hapsettiler, bir de buraya gelip alay ediyorlar, üstümüze şeyler atıyorlar” der gibi baktı. Koskoca atın, beygirin gözünün güzelliği nedir öyle! Ben bugüne kadar beygir gibi güzel gözleri olan kadın göMETrmedim.

FORMALAR KARIŞTI, İSİMLER DEĞİŞTİ

Bir gün bir maç anlatıyorum. Futbolculardan biri uğursuz olduğunu düşündüğü için 13 numaralı formayı bir başkasıyla değişmiş. Bize bildirmemiş tabii. Son 10 dakikada oyuna girince ben de onun değil, arkadaşının adını söylemişim. Akşam “Annem radyoda dinlemiş, benim ismimi söylemediğiniz için oynadığıma inanmıyor, ne olur telefonda ona gerçeği söyler misiniz” diye aradı. Ben de annesine olayı anlattım, anne oğul rahatladılar.

METİN OKTAY ŞARKISININ SÖZLERİNİ YAZAN BENİM

* Spora dönelim mi yeniden? Fatih’te oturup da nasıl Fenerbahçeli oldunuz mesela?
- Kadıköy’de amcamlar oturuyordu. Köşklerinin bahçesi Fenerbahçe antrenman sahası. Amcamın oğulları ile sürekli oradaydım. İşte o yıllarda Fenerbahçeli oldum.
* Spor spikerliği yaparken hiç Fenerbahçe’ye torpil geçtiniz mi?
- Şöyle bir şey anlatayım; en iyi arkadaşım Metin Oktay’dı. Bizden çıkmazdı. Bir gün topa bir vurdu, Fenerbahçe ağlarını deldi. Bunun üzerine şöyle bir şarkı yapıldı: “Meşin topun kralı, goller goller sıralı. Ağlar bile delindi Metin topa vuralı. Metin gol gol gol...” Bunun sözlerini yazan Halit Kıvanç’tı.
* Yılların spor spikeri ve duayeni olarak futbolda şike olaylarına ne diyorsunuz?
- Şikenin dünyanın her yerinde yapıldığına inanıyorum. Çok büyük bir futbolcu geldi bir gün bana. Karşı takımın kalecisi gelmiş, ona “abi bizim takım küme düşüyor zaten, izin ver birkaç golünü kurtarayım da transfer sezonunda önüm açılsın, Metin’in golünü kurtardı desinler” demiş. “Sen ne yaptın” diye sordum, “Bir şey yapmadım, ayaklarım hareket etmedi. Adamı kalede görünce dondum kaldım, gol atmadım” dedi. Bir keresinde de bir idareci arkadaşımla uçakta karşılaştık, elinde çanta... Koca çantayı yarım günlüğüne niye taşıdığını sorunca, bana çantanın içindeki paraları göstermişti. Uzun lafın kısası, futbolda şike hep vardı.


BÜLENT ERSOY BENİ PEK SEVMEZ

* Oğuz Aral imzalı bir çiçek resmi gönderilmiş size?
- Dünya Mizah Konferansı’nda Türkiye’yi temsil ettim. Üçüncü olduk. İzmir Fuarı’nda çalışırken geldi o resim, Oğuz Aral yollamış. Üstüne de “Senin gibi sanatçılara çiçek gönderilir, benim param yok, çizdim yolluyorum” diye yazmış.
* Bülent Ersoy’un erkek olduğu zamanlarda çekilmiş bir fotoğrafı da kitabınızda var.
- Evet, ödül alan dört sanatçı; Müjdat Gezen, Sezen Aksu, ben ve arkamızda şık smokini ile Bülent Ersoy. Bülent bunu çok arattırdı, koymayalım diye, yok etmek için. Ama kitapta var sonuçta. Beni de pek fazla sevmez zaten.

EŞEK SÖZÜ VERİYORUM

* “Gülmek Serbest Dostlar” kitabınızda en çok hangi bölümü seviyorsunuz?
- Eşeklerle ilgili olan bölümü... Ama eşek anırması dışında gayet sakin bir hayvandır. Bunun nesini küfür olarak kullanıyorsunuz? “Zor mu eşeklik?” diyorum kitabımda. “Aman beyefendi kolay olsa insanlar bırakır mıydı bize eşekliği?” diyor eşek. “Bizim gibi anadan babadan, soydan soptan olan eşekleri sevin, kendi cinsinizden olanları, bize yamanmaya kalkanları değil” diyor sonra. Söz veriyorum diyorum. “İnsan sözü olmasın ama” diyor. Haklı!

BBC'Yİ REDDEDEN İLK KİŞİYİM

* Siz şov dünyasının içindesiniz. O arada da mutlu bir evlilik sürdürmeyi başardınız. Biraz de eşinizi ve evliliğinizi anlatır mısınız?
- Eşim eczacı. Çok ölçülü ve anlayışla yürüyen bir evlilik bizimki. Benim de onu küçük düşürecek bir davranışım olmadı bugüne kadar. 10 Dünya Kupası’na gittim, uzun zaman evden ayrı kaldım, turnelerde mankenlerle aynı otobüsteydim, ama eşimin güvenini sarsacak en küçük bir olay yaşamadım. Eşimin en sevdiğim yanı yardımseverliği. Herkese elinden geldiğince yardım eder ama reklamı sevmez. Oğlum da öyle. Biz parayı değil dostluğu, iyiliği ön planda tutuyoruz.
* Evde nasıl vakit geçiriyorsunuz?
- Diziler çıktığından beri televizyonun esiri olduk. Arada eşimle tavla da oynarız. Benim gibi çalışan birine tahammül etmek zordur. “Benim kumam futbol ve televizyon” der hep. Birçok başarımı karımın fedakarlığına borçluyum.
* Popüler işlerde olanların çapkınlık hikayelerinden kitap yazılır denir...
- Ben öyle olsaydım bu evlilik sürmezdi. Aile hayatımdan çok memnunum ve mutluyum. Biz birbirimiz için yaşadık ve öyle davrandık.
* Peki Halit Kıvanç kendisini bize anlatsa ne der? Öncelikleri, değer yargıları nelerdir?
- Para bir vasıtadır benim için, tamamen ona odaklanarak hiçbir şey yapmadım. Bir de insanları din, dil, takım, renk açısından hiç yargılamadım, ayırmadım.
* Kırgın olduğunuz birileri var mı?
- Bütün dargınlarımla barıştım. Ama birini trilyonlar seviyorum, bir diğerini 0,0001... Yine de kimseye düşman değilim.
* Sizin başarı sırrınız nedir?
- Her olayda başarı sırrım konsantre olmak. BBC bana beş yıllık kontrat teklif etti, reddettim. “BBC’ye hayır diyen ilk kişisiniz” dediler.
* Niye reddettiniz o teklifi?
- Türkiye’de televizyon başlıyordu ve ben ilklerden olmak istiyordum.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!