Baba kokusu muymuÅŸ?

Güncelleme Tarihi:

Baba kokusu muymuÅŸ
OluÅŸturulma Tarihi: Haziran 14, 2003 00:00

CNN International Türkiye prodüktörü ve muhabiri Fatih TürkmenoÄŸlu bir kitap yazdı. Bu ay sonunda, Epsilon Yayınları’ndan piyasaya çıkacak olan Üç KuruÅŸ Fazla Olsun Kırmızı Olsun adlı kitabında toplam 27 hikaye var. Hikayelerin kimi kurgusal kimi ise kendi hayatından yaÅŸanmışlıklar. Ä°ÅŸte onlardan biri de 10 yıl önce kaybettiÄŸi babası Avukat Kamer Ali TürkmenoÄŸlu’na dair. TürkmenoÄŸlu'nun bu kısa hikayesini babalar günü vesilesi ile yayınlıyoruz.OFF, bu laf da edilir miydi ÅŸimdi? ‘‘Baban biraz hasta gibi, istersen dön artık.’’Buyrunuz gidiniz bir doktora, tahlilleri falan yaptırıp, gerekli görülürse röntgen çektirip baÅŸlayınız gereken tedaviye. Ben ÅŸimdilik halimden çok memnunum. New York'u seviyorum ve hayatımı biraz sallantılı da olsa, bir düzene oturttum. Ayrıca neden hasta olsun ki canım? En son altı ay önce gördüğümde gayet kanlı canlıydı. Telefon ahizesinden bana ulaÅŸan sesi de, her zamanki gibi gayet tok. Yoktur onun bir ÅŸeyi, mevsim deÄŸiÅŸimi zamanları iÅŸte. Ä°nsan ne giyeceÄŸini kestiremiyor bir türlü, sonra da üşütüyor böyle.Hep böyle olur, oflanılır, puflanılır, biraz zaman kazanılır, ama Valide Hanım'ın sözü, her zaman için yerine getirilmesi gereken emirdir. Sonra organizasyonlar acilen yapılır, zar zor da olsa uçak bileti ayarlanır, bavullar sıra sıra toplanır, okuldan alınması gereken son belgelerin de Ä°stanbul adresine postalanması rica edilir. Uzak ÅŸehirdeki son gecenin, çok özel ve çok uzun olmaması için hiçbir neden kalmamıştır artık.*...bu uçak da o kadar boÄŸucu ki, bütün kabin üstüme geliyor sanki. Ya babam sahiden hastaysa? Henüz babasız kalmak istemiyorum. Ben çok küçüğüm ya. Off be, neler geçiriyorum aklımdan böyle. Kötü düşünceleri çağırıyorum iÅŸte. Sersem kafam, n'olucak. Daha ben çok gezip göreceÄŸim, babam da hep evde olacak. Elinde çay bardağıyla oturacak köşesinde. Gayet mutlu ve saÄŸlıklı bir ÅŸekilde kahkahalarını atacak. Tabii, aynen böyle olacak.Ä°ÅŸte New York aÅŸağıda kaldı. Işıkları doÄŸru dürüst seçemeden, bulutlara dalmışız bile. Åžimdi ne güzel filmler seyrederiz, harika Türk yemekleri yeriz, on saatin nasıl geçtiÄŸini anlamadan da ineriz. Ãœstelik o geceyle gündüz arasındaki yolu alırken, daha doÄŸrusu uçak tam aydınlıkla karanlığın ortasındayken. İçim rahatsız, içim. Ya da bu uçak gerçekten çok sıkıcı. Nasıl geçer bunca saat? Ben nasıl bavulları beklerim? Babamı bir an önce görmek istiyorum. Allah'ım, çok korkuyorum!ZeytinyaÄŸlılarla, böreklerle, çeÅŸitli sebze yemekleriyle dolu, zengin sofrada oturuyorduk. Benim ÅŸerefime yapılmış her ÅŸey, özleyeceÄŸimi düşündükleri her yerel tadı sunmuÅŸlar. Babam çatalının ucuyla tadına bakıyordu sadece. En sevdiÄŸi biber dolmasının küçük bir tanesiyle oynayıp minnacık lokmaları aÄŸzında devleÅŸtiriyordu. Bu adam yerdi, iyi yerdi. Daha dikkatli baktığımda, bir hayli zayıflamış olduÄŸunu da fark ediyorum. Bol hırkasının içine saklanmış, çöken avurtlarını örtememiÅŸti. Doktor arkadaşının verdiÄŸi antibiyotik, vitamin ve ülser ilaçları, kesinlikle kısa sürede etkisini gösterecekti. Daha kullanmaya baÅŸlayalı 20 gün olmuÅŸ olmamıştı. Tabii ki bazı ilaçlar daha geç etki saÄŸlardı. Yani umarım. Yani yalvarırım, lütfen, lütfen, lütfen! O içten içe korktuÄŸum ÅŸey gerçek olmasın Tanrım, yardım etmelisin.Ameliyattan yeni çıktı. Gözünün feri yok. Serumlardan delik deÅŸik olmuÅŸ kolları, sedyenin kenarlarına baÄŸlı. Son bir gayret dudaklarını aralayıp ‘‘Ben gayet iyiyim, merak etmeyin’’ diyebildi. Tabii sonunda basit bir mide ameliyatıydı.Åžimdi gene aklıma takıldı, niye bu kadar kısa sürdü bu iÅŸ? Yarım saat kalmadılar bile içeride. Bunun uyutması, hazırlanması, bu kadar küçük bir müdahale miymiÅŸ yani? Bu hastanenin baÅŸhekimi nerede? Ameliyata giren doktor da niye bu kadar çabuk ortadan kayboldu, insan iki kelam etmez miydi? İçimi rahatlatamıyorum bir türlü, ama basit operasyonmuÅŸ meÄŸer. Yok yahu, iki cırt, tamam iÅŸte. Yabancı kütleyi alıvermiÅŸlerdir hemen. Hem tıp ne kadar hızlı ilerliyor. Artık her ÅŸeyin ilacı var neredeyse. Åžu doktor nerede, bileniniz var mı?Kafamızı takıp, oraya odaklanmayacaktık. Kemoterapi ve radyoterapinin yanında, alternatif tıbbın da bütün imkánlarını kullanacaktık. Anzer ballı ısırgan tohumundan, Mısır'dan gelen yılan kanına, EÄŸirdir daÄŸlarında çıkan kekiÄŸin suyundan, Hint ilaçlarına kadar... Yanında da bol C vitamini. ‘‘Hayat bu’’ diyorduk kendi kendimize. Hem bu dünyada kimin ne kadar yaÅŸayacağı da hiç belli deÄŸildi. Hem ‘‘zaman’’ denen ÅŸey bile baÅŸlı başına bir görece deÄŸil miydi? Maksat günü deÄŸerlendirmek, içini mümkün olduÄŸunca iyi doldurmaktı.‘‘Carpe Diem!’’*Dolu dolu beraber olacak, gülüp eÄŸlenecektik. Hayatlarımızı gözden geçirecektik. Hata yapmayacak, birbirimize özen gösterecektik. Sessizce hepimiz buna karar vermiÅŸtik.Hemen ismi ve binası büyük bir ÅŸirketin ihracat bölümünde çalışmaya baÅŸladım. Sabah altıda kalkıp Ä°stanbul'un bir ucundan öbürüne gidiyorum, ama olsun. Ä°ÅŸ çok sıkıcı, hiç bana göre deÄŸil. Bir faks göndermek için üç kiÅŸinin onaylaması gerekiyor, zaten üç kiÅŸinin ‘‘olur’’unu almak bir günü akÅŸam ediyor, biri mutlaka ‘‘şurası deÄŸiÅŸse diyorum, daha iyi olmaz mı?’’ falan diyor. Böyle insanı renksizleÅŸtiren, herkesi griye doÄŸru çeken salak bir yer. Birtakım insanlar, hayatlarını idame ettirebilmek için ‘‘şef’’, ‘‘müdür’’, ‘‘eleman’’ rollerindeler. Sonsuz sıkıcılıkta, maaÅŸlarını almaktalar. Nefret ediyorum, bir de kış, karanlık, soÄŸuk... Ama olsun. Babam beni iÅŸadamı görmek isterdi hep. Benim amacım baÅŸka, oynasam da amacım baÅŸka. ‘‘OÄŸlum benim, artık iyi bir iÅŸi de var, gözüm arkada deÄŸil’’ dedikçe, hafiften de gururlanıyorum.AkÅŸamı zor ediyorum ÅŸirkette. Ben orayı sevmiyorum, orası da beni. Herkes oynuyormuÅŸ gibi geliyor. Takım elbiseli bütün adamlara çok acıyorum. Bir de kötü ve kasıntı oyuncular. KoÅŸa koÅŸa eve dönüp hemen babama sarılmak istiyorum. ÇocukluÄŸumdan beri oynadığımız iki sorudan oluÅŸan ‘‘ben kimim’’ oyununu özlemiÅŸ oluyordum.- Evlat kokusu muymuÅŸ?- Baba kokusu muymuÅŸ?Bol bol onu ne kadar çok sevdiÄŸimi söylerdim. Zaten o da bildiÄŸimiz kelimeler duygularını anlatmaya yetmez de, türettikçe türetirdi. ‘‘Cuga’’ derdi, ‘‘Patam, Fakom’’ derdi, ‘‘Agıdı babasının bir tanesi’’ derdi. Sarılır ve koklardı. ‘‘Artık tedavilere devam etmek istemiyorum’’ demesine hiç kızmadım. Kemoterapi koltuÄŸundan kalkıp serumları kendisi çıkartıp fırlattı, ‘‘Hadi’’ dedi, hiç kızamadım.Eve dönerken ‘‘olayı abartma’’ diye açıkladı o kendine has zeki ve sakin ses konuyla. Dünyada etkileyemeyeceÄŸi, inandıramayacağı bir tek insan yoktu. ‘‘Bu seferlik bu kadar. Sizin yaÅŸamanız lazım. Ortalığı velveleye vermeyin, sakinliÄŸinizi hiçbir koÅŸulda kaybetmeyin.’’*Kendimi çok uzun hazırladım bizi bekleyen güne. Çok zamanımız kalmamıştı, günden güne geri sayıyorduk, beklenen sona doÄŸru ilerliyorduk. Sonuç, gene de sürprizdi. Son nefesini aldı ve vermedi, veremedi. Birkaç dakkika başında durduk. GitmiÅŸti. KardeÅŸimle birbirimize sarılıp, onun sözlerini tekrar ettik, güçlü olacağımıza yemin ettik.Midemden boÄŸazıma kadar çıkan yumruk, sersemlememe neden oluyordu gene de. Cenaze iki gün sonraydı. Allah kahretsin, iki gün sonra Babalar Günü'ydü.Üç gün su ve sigaradan baÅŸka bir ÅŸeye dokunmadan odamda oturdum. Arada bir kovanın içine kusuyor, sonra gidip banyonun fayanslarını ovuyordum. Sonra yapılması gereken bir sürü iÅŸ olduÄŸu aklıma geldi. Babam hepsini anlatmıştı bana. Defterden bir sayfa koparıp, ‘‘yapılacak iÅŸler’’ listesi yapmaya koyuldum. Veraset ilamı, baro kaydı, emlak vergisi. KardeÅŸimle iÅŸ bölümü yapmaya baÅŸladım, evet yapılacak ne çok ÅŸey vardı.Bürokrasinin engebeli yolları, aslında ne iyi bir kurtarıcıydı. Harala gürele derken altı yıl geçti bile. Ä°nsan bu dünyaya ‘‘yerleÅŸmeye çabalamak’’ için geliyor. DoÄŸrulmaya çalışmak baÅŸlı başına bir uÄŸraÅŸ. DeÄŸiÅŸik iÅŸler, deÄŸiÅŸik ÅŸeytani yaratıklarla tanıştım. Çok iyi dostlarım oldu, bir sürü de seyahat. Ä°nsan iÅŸte, iki yakasını bir araya getirmek için uÄŸraşıyor da uÄŸraşıyor.*Ama bir ÅŸey oldu geçenlerde. Eve çok geç döndüğüm bir gece, telesekreterde babam için bırakılmış bir mesaj vardı. Bariz Karadeniz ÅŸivesiyle konuÅŸan bir adam, ‘‘ararsanız seviniriz’’ gibi bir ÅŸeyler mırıldanıyordu. Ertesi gün, bıraktığı telefon numarasını birkaç kez denedim, hep meÅŸguldü, vazgeçtim üstelemekten. Üç gün sonra, gene geç vakit eve döndüğümde, gene aynı sesle karşılaÅŸtım. Bu kez acayip ısrarlı ve sitemkár hem de.- Kamer Bey, niye aramıyorsunuz kardeÅŸim? Bu davayı senden baÅŸkası çözemez, beni bir arayıver Allah rızası için, o kadar hukukumuz var.O mideden boÄŸazıma kadar bastıran yumruÄŸu gene hissettim. En çok sevdiÄŸim iÅŸi yapıyordum. Güçlüydüm sözüm ona, hayatta da her ÅŸey yolunda.- Bak telefon numaralarımı gene bırakıyorum.Midem bulanıyor. Çöktüğüm yerden kalkıp banyoya gitmeye halim yok. Hayır, ne yarın yapacaklarım, ne yetiÅŸmesi gereken iÅŸler. Dikkatimi baÅŸka hiçbir yere veremiyorum. Aklıma o iki sorulu oyun geliyor:- Evlat kokusu muymuÅŸ?- Baba kokusu muymuÅŸ?Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!