80’lerde üniversiteli olsam kesin cezaevine girerdim

Güncelleme Tarihi:

80’lerde üniversiteli olsam kesin cezaevine girerdim
Oluşturulma Tarihi: Kasım 12, 2009 16:22

Bugün vizyona giren 'Suluboya' adlı sinema filminde rol alan Tuba Ünsal, yeni filmi, 1980 dönemini anlatan 'Bu Kalp Seni Unutur mu?' dizisi ve hayatına dair samimi açıklamalar yaptı.

Haberin Devamı

Tuba Ünsal / Foto galeri

Bugün vizyona giren “Suluboya” adlı sinema filminde rol alan Tuba Ünsal, yeni filmi, 1980 dönemini anlatan “Bu Kalp Seni Unutur mu?” dizisi ve hayatına dair samimi açıklamalar yaptı. 1981 doğumlu Ünsal, “Benim anarşist bir tarafım var. 80’li yıllarda üniversite öğrencisi olsaydım, kesin cezaevine girerdim” diyor.

Kendinizi “normal” tanımlamıyorsunuz, neden?

- 16 yaşındaki kaç tane kız, hangi cesaretle her şeyi geride bırakarak Istanbul’a gelebilir ki?
Çok var...

- Peki kaç tanesi bu kadar zorluğun içinde çabalamaya çalışır ve başarılı olur? Kaç tanesi “Kardeşim ben artık evleniyorum” ve “Bitti artık, ben boşanıyorum” der? Böyle bir duruş sergileyebilir? Bilmiyorum yani... Belki bu size çok normal geliyor ama çevremdeki insanlara baktığım zaman sayı çok az...

Haberin Devamı

“Ben evleniyorum” ya da “Bitti, boşanıyorum” demek anormal bir davranış değil bence.
- Belki de dürüstlük bu... Ben hayatımı hiçbir zaman kapalı kapılar ardından yaşamadım. Neysem o oldum, açık açık her şeyi söyledim. Gizli kapaklı davranmadım. Hep kafama göre bir hayat yaşadım.

Kafanıza göre yaşadığınız hayat sizi mutlu mu, yoksa mutsuz mu etti?
- Çok mutsuz etti. Şimdi şimdi mutlu olmayı öğreniyorum. Çok canım acıdı çünkü... Hakkımda yalan yanlış haberlerin yapılması, bir yere gittiğimde onlarca kameranın takip ediyor olması, beni çok mutsuz etti. Hatta depresyona soktu. Oysa ben daha normal olmayı arıyordum. Şimdi alıştım artık. Hayatımı bu düzene göre şekillendirmeye çalışıyorum.

BU KIZ ÇOK GÜZEL “ADAM” OLDU

Nasıl?
- Şekillendirmeye çalışıyorum derken, zaten büyüyorsun. Büyüdüğün zaman o, “Ay bu gece şuraya çıkayım, buraya gideyim” durumları kalmıyor. Zaten çok yoğun çalışıyorum. Yoğunluk ve büyümek seni biraz daha dingileştiriyor, kendi içine dönmene neden oluyor. Ben şu an, insanların çok ilgilenmeyeceği bir hayat yaşıyorum. Maşallah son iki yıldır bu anlamda çok mutluyum. Artık sadece yaptığım işlerle haber oluyorum.

Artık hep evde misiniz, dışarı çıkmıyor musunuz?
- Çıkıyorum ama bir dengesi var. Gazetecilerin olduğu yerlerde dolaşmıyorum. Dolaşacaksam da yaptığıma ettiğime dikkat ediyorum. Yaş büyüyünce sorumluluk artıyor. Yapımcın, menajerin sana güveniyor. Bu güveni sarsmamak için daha dikkatli davranıyorsun. Eskiden “Ben işimi çok disiplinli yapıyorum, özel hayatımı kimseyi ilgilendirmez” diyerek hareket ediyordum. Şimdi öyle davranmıyorum. Eskiden yaptıkların için “Daha genç, hata yapabilir” deniliyor, böylece bundan sıyrılabiliyorsun ama yaş ilerleyince öyle olmuyor işte.

Haberin Devamı

Yaş ilerleyince “Bu kız adam olmaz” diyorlar...
- (Gülüyor) Evet ama bu kız çok güzel adam oldu... Hayat her şeyi öğretiyor insana... Bugüne kadar yaşadığım hiçbir şeyden pişman değilim, çok şey öğrendim çünkü...

BU ÜLKEDE INSANLAR BOŞU BOŞUNA ÖLDÜ

Peki... 1980 dönemini anlatan “Bu Kalp Seni Unutur mu?” dizisinde rol alıyorsunuz. Siz 1981 doğumlusunuz. Bu diziye başlamadan önce o yıllara ait bir fikriniz, bilginiz var mıydı?
- “Vizontele Tuuba” filmi de o dönemi anlatan bir filmdi. Bu filmden teklif geldiğinde de ilk işim 80’li yılları okumak, araştırmak oldu. O döneme ait işkence kitaplarını okuyorum, raporlara bakıyorum, daha önce işkence görmüş insanlarla sohbet ediyorum... Ve bu dizi için “Sahneler abartılmıyor mu?” diye sorduklarında, okuduğum kitaplardan, dinlediğim insanlardan yola çıkarak hiçbir şeyin abartılmadığını söylüyorum. Bence Türkiye için yüz karası bir dönem. O yıllar, yapılanlar hiç unutulmasın, unutturulmasın...

Haberin Devamı

İşkenceler mi bu kadar etkiledi sizi?
- Birçok şey... Başımızda birileri var ve o insanlar bilerek bizi yıllar öncesine götürdüler. Ihtilaller ülkemizin gerilemesine neden oldu. Oysa çok çok önemli bir konumdaydık. Her şey iyi gidiyordu. Sonrasında her şey çok sertleşti. Bu işi yapıp, ülkeyi karanlığa sürükleyenlerin göğüslerini gere gere hâlâ ortalıkta dolaşmalarını anlayamıyorum.

Kimler var böyle dolaşan?
- Askeri de var, politikacısı da var. Var da var yani... Bunların ortalıkta hiçbir şey olmamış gibi dolaşmaları bana çok enteresan geliyor.

ANARŞIST BIR TARAFIM VAR

Enteresan geliyor derken?
- Eğer ben bu kadar insanın ölümünden sorumlu olsaydım, herhalde ülkeyi terk ederdim. Benim babam askerdi, neler olup bittiğini anlatırdı. Çok ilginç şeyler olmuş o yıllarda ülkede. Ne oldu, elimize ne geçti? “Vizontele”nin sonunda çok güzel bir cümle vardı; “Bu çocukların hepsi iyi çocuklardı, hepsinin hayalleri ve idealleri vardı ama hiçbirini gerçekleştiremediler” diye. Yani bu ülkede insanlar, gençler boşu boşuna öldü. Ve oradan kahramanlar doğdu. Deniz Gezmiş, bugün bağımsızlığın ve vatan sevgisinin en önemli simgesidir. Bu insanlar ideallerini gerçekleştirseydi ne olurdu? Bugün sözde demokrasiyi değil, özde demokrasiyi yaşardık. Hâlâ tam anlamıyla demokrasiyi yaşadığımıza inanmıyorum.

Haberin Devamı

O dönemde yaşamak ister miydiniz?
- Bizler çok suya sabuna dokunmadan yaşıyoruz, apolitik yetiştik. Şu an kendi çabalarımızla bir şey öğrenmeye çalışıyoruz. O dönemde yaşamak ister miydim, bilmiyorum. Yaşasaydım olayın ne tarafından, nasıl olurdum onu da bilmiyorum.

Anarşist bir ruha sahipsiniz, sessiz çoğunluktan olmazdınız herhalde?
- Evet, anarşist bir tarafım var, doğru söylüyorsunuz. Asla sessiz çoğunluktan olmazdım, sessiz kalmazdım. Ama ne tarafta dururdum, onu da bilmiyorum yani. Bildiğim tek bir şey var, sessiz kalmazdım, doğru bildiğimi söylerdim. Kesin bundan dolayı da cezaevine bir girer bir çıkardım...

ÇEKİM AFRIKA’DA DEDILER MEĞER BENI KANDIRMIŞLAR

Haberin Devamı

Sete geciktiğiniz için rol arkadaşınız Melis Birkan size “Neden geç geliyorsun, seni beklemek zorunda mıyız?” demiş, doğru mu bu?
- Hayatımda hiçbir sete geç kalmadım. Bununla ilgili hiçbir şeyi de sorgulatmam. Benim nasıl disiplinli olduğumu yönetmenler ve yapımcılar da bilir. Doğru bir haber değil bu...
Çok yakında rol aldığınız “Türkler Çıldırmış Olmalı” ve “Suluboya” filmleri vizyona girecek.

Önce “Türkler Çıldırmış Olmalı”dan başlayalım. Nasıl geldi teklif?
- Tam babamı kaybettiğim dönemde geldi. Çok sert bir süreçten geçiyordum. Biraz kafam dağılsın diye, komedi filmi olduğu için kabul ettim. Kabul etmemin en büyük nedeni, benim sahnelerimin Afrika’da çekileceğini söylemeleriydi. Ama beni kandırdılar! (Gülüyor) Afrika’ya gitmedik ve o sahneler burada çekildi. Neyse, önemli değil... Çok güzel, bol kahkahalı bir film oldu.

Cihat Hazardağlı’nın dijital bir teknikle çekilmiş “Suluboya” filmi de cuma günü (bugün) vizyona girecek. Masalsı bir film. Türkiye’de ilk kez böyle bir teknikle film yapılıyor. Heyecanlı mısınız?
- Çok! Hikâyesi de çok güzel filmin. Ben Lorela isminde bir resim öğretmenini canlandırıyorum. Lorela dünyanın en iyi ressamı olmak, sergiler açmak istiyor. Sokaklarda çalışarak para kazanıyor. Bu işe heveslilere resim yapmayı öğretiyor. Ve bir baba, Marco adında 10 yaşındaki çocuğunu elinden tutup Lorela ile tanıştırıyor, onun resim öğretmeni olmasını istiyor. Lorela ile Marco arasında resimle, cinsellikle ilgili bir süreç başlıyor.

10 yaşındaki çocukla nasıl bir ‘cinsel’ süreç başlıyor?
- 10 yaşındaki çocuk, bir kıza karşı ilk kez bir şeyler hissediyor. O kızın dudaklarına bakıyor, öpüp kaçmak istiyor vs... Bu anlamda yani. Kendi dünyasında bunları yaşıyor ama öğretmenine söylemiyor. Bu film benim hayatımda çok önemli. Çünkü, tarzı açısından dünyada da büyük ses getirecek. Filmde her şey tablo tadında. Şu an bile önemli festivallerden filmle ilgili çok önemli tepkiler geliyor. Her şeyine imzamı atabileceğim bir film bu. Çığlık atarak izledim. Çünkü normal çekildi ama her karesi ayrı ayrı boyandı. Ortaya müthiş bir görsel şölen çıkmış. Buradan bir sürprizi açıklayayım; bu filmin ikincisi de gelecek!

SEZEN AKSU OLSAYDIM DAHA CESARETLI OLURDUM
Hayatınız bir fırça ucunda olsa, nasıl bir tablo ortaya çıkardı acaba?
- Kendimi şöyle resmederdim; sırtını dönmüş, elinde oyuncak bebeğini sürükleyen, hayalleri olan tatlı bir kız çocuğu... Çünkü ben hiçbir zaman büyümedim, büyümek de istemiyorum. Hâlâ çocukluğumu yaşıyorum.

Peki Türkiye’yi nasıl resmederdiniz?
- Yalnız ve güzel ülkem olarak...

Niçin yalnız?
- Ben ülkemi yalnız görüyorum. Ama Allah’tan alttan gelen çok akıllı bir gençlik var. Onlar bu ülkeye çok faydalı olacak. Ülkemin hiçbir sorununa karşı kayıtsız değilim. Bu açılımlara falan da kayıtsız değilim.

Açılım hakkındaki fikriniz nedir?
- Sezen Aksu, bu konuyla ilgili sanat dünyasından fikrini söyleyen ilk kişi oldu. Bence böylesine büyük, önemli insanların açıklamaları çok önemli. Bugün Sezen Aksu ülkemizi yurtdışında gururla temsil ediyor. O bizim her şeyimiz. Böyle insanların görüşlerinin çok önemsendiğini de biliyorum. Keşke herkes onun kadar cesaretli olsa. Bana gelince... Eğer ben Sezen Aksu’nun konumunda olsaydım, inanın ondan daha cesaretli olurdum. Şu anda bir şeyler söylemeye çalışıyorum ama bilgim doğrultusunda. Söylediğim her cümlenin altının dolu olması gerek. Ben politikayla o kadar ilgili bir genç değilim.

BABAMI ÇOK ÖZLÜYORUM
Babamı kaybedeli dört ay oldu. Hayatımda çok büyük bir boşluk var. Onun yokluğunu anlatabilecek durumda değilim. Babam benim en hassas karnım... Benim babam muhteşem bir adamdı. Çok yakışıklı, bilgili, çocuklarını çok seven, çok acayip birisiydi. Zaman zaman onu üzdüm. Keşke bütün bunlar olmasaymış. Çok özlüyorum onu... Ve her kız çocuğu gibi o benim idolümdü, aşık olduğum ilk erkekti. Babamın karakter özelliklerine sahip bir erkek arkadaşım olsun çok isterdim. Sanırım hep de onu aradım. Ama bulamadım. Bulamayacağım da... Ama ablam bu konuda çok şanslı. Onun çok güzel, mutlu bir evliliği var. Umarım ben de onun kadar şanslı olurum.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!