Kavanozdaki yeşil bitki macerası

Güncelleme Tarihi:

Kavanozdaki yeşil bitki macerası
OluÅŸturulma Tarihi: Mart 14, 2005 00:00

Bir akÅŸam, tanımadığı üç kiÅŸi çaldı kapısını. ‘Bizi Salim gönderdi. Yardımcı olabileceÄŸini söyledi’ dediler. Ä°stanbul’dan gelmiÅŸlerdi Münih’e. Ne tek kelime Almanca biliyorlardı, ne de kalacakları bir yerleri vardı.Åževki, hiçbir soru sormadı. Zor durumda oldukları belliydi adamların. Evinin 300 metre kadar ilerisindeki küçük otele götürdü onları. Üç yataklı bir odaya yerleÅŸtirdi. ‘Haydi lobide buluÅŸalım’ deyip indi aÅŸağı. Az sonra içlerinden biri geldi Åževki’nin yanına. Kendini Berat diye tanıtıp doÄŸrudan konuya girdi; ‘Bak kardeÅŸim, bizde yedi kilo esrar var. Bizim bunu paraya çevirmemiz lazım. Bize yardımcı ol.’ Åževki, esrar sözünü duyar duymaz irkildi:- Ne diyorsun sen kardeÅŸim? Ben torbacı mıyım? Ben bu iÅŸi beceremem.Berat, önce kendisini Åževki’ye gönderen Ä°stanbul’daki arkadaşı Salim’e sunturlu bir küfür salladı; ‘Yaktın bizi ulan Salim!’ Sonra Åževki’ye yalvarmaya baÅŸladı. ‘Yapma be abi. O zaman bize hiç deÄŸilse bir 500 mark ver. Acilen Hamburg’a gidelim, yoksa buralarda posta oluruz’ diyordu.Ä°yi de Åževki, parasını nasıl geri alacaktı? Hiç tanımıyordu onları, üstelik bir daha görmek isteyeceÄŸi de şüpheliydi. ‘Eee benim 500’lük ne olacak?’ diye sordu Åževki. ‘Yap bize bir kardeÅŸlik’ dedi Berat, kendince bir çözüm yolu vardı onun:- Bak kardeÅŸim, biz hem sana 200 gr. esrar veririz, hem de Türkiye’ye izne gittiÄŸin zaman Salim’den alırsın paranı.’Şevki, o güne deÄŸin ne esrar kullanmıştı, ne de baÅŸka bir uyuÅŸturucu. Adamın malına bu denli güvenen halinden mi etkilendi nedir, ‘Bana ne senin esrarından’ demedi. Tam tersine ‘Peki o zaman, gidip evden para getireyim’ deyip kabullendi bu öneriyi. ‘Gelirken boÅŸ bir kavanoz getir’ dedi Berat.Hızlı adımlarla eve döndü Åževki. EÅŸi merak etmiÅŸti. Onun üst üste yaÄŸdırdığı soruları yanıtsız bıraktı. ‘Sonra anlatırım, ÅŸimdi sıkma beni. Sen bana 500 mark ver’ diyerek çıkıştı eÅŸine. Haklı olarak, ‘Ne parası bu?’ diye sordu Tülay. Åževki ‘Sonra anlatırım’ deyip geçiÅŸtirdi. Tülay baktı olmayacak, 300 mark çıkarıp verdi. Åževki’nin cebinde de 200 mark vardı. Tülay’a çaktırmadan kilerden de bir kavanoz alıp öyle çıktı evden.KAVANOZU NEREYE SAKLAYACAKTI Otelde bu kez üçü birden bekliyorlardı lobide. Åževki, parayı verince gözleri parıldadı, neÅŸeleri yerine geldi adamların. Uzun bir sohbete baÅŸladılar Åževki ile. Åževki, 200 gram esrarı minik kavanoza koyup otelden ayrıldığında vakit çoktan geceyarısını geçmiÅŸti.Åževki, 1967’de gelmiÅŸti Almanya’ya. Üç yıl sonra da Türkiye’de evlendiÄŸi eÅŸini getirmiÅŸ, mutlu bir hayat sürüyordu iki kiÅŸilik dünyasında. Bir ilaç dağıtım firmasında çalışıyordu. Öğleden önce iki, öğleden sonra iki kez olmak üzere günde dört kez servise çıkıyor, ilaçları verilen adreslere dağıtıyordu. Koca bir Volkswagen Transporter araç emrindeydi. Özel aracı gibi kullanıyor, akÅŸamları evinin kapısına park ediyordu bu arabayı.Aracın içinde her zaman karton kutular, ilaçlar oluyordu. Arabadan iyi zula bulamazdı. İçinde esrar bulunan küçük kavanozu kapının önüne park ettiÄŸi arabaya saklayıp öyle çıktı eve. EÅŸi çoktan uyumuÅŸtu. Ä°ÅŸe gitmek için sabah 06.00’da kalkacaktı, Åževki ise 07.00’de. EÅŸinin meraklı sorularını ÅŸimdilik savuÅŸturmuÅŸtu.Ertesi gün iÅŸe gittiÄŸinde aklı o minik kavanozda kaldı Åževki’nin. İçini derin bir korku kaplamıştı. Bomba yüklü bir arabada dolaşıyormuÅŸ gibiydi. Sonunda bir gece kavanozu arabadan alıp bahçeye gömdü. Rahatlayacağını sanıyordu. Ama bu kez de sürekli yaÄŸan yaÄŸmurlardan dolayı endiÅŸelendi. Ya yaÄŸmurlar toprağı sürükleyip kavanozu açığa çıkarırsa? Bu korkuya daha fazla dayanamadı, bir gün iÅŸ arasında eve gelip, kavanozu gömdüğü yerden çıkararak mutfak dolabına, konserve kutuları ve kavanozların arasına koydu. Rahatladı mı, hayır. Ä°ÅŸin kötüsü tamamen rahatlatacak bir çare bilmiyordu.Bir akÅŸam Türklerin devam ettiÄŸi bir lokalde otururken telefon geldi. Arayan Berat’tı. Åževki meraklandı, ‘Hayrola ne var?’ diye sordu. Berat, ‘Hiç öylesine aradım. Biz malı bitirdik, sen de deÄŸerlendir. Ä°yi para ediyor. Her ÅŸey için saÄŸol. Biz dönüyoruz memlekete’ dedi. Åževki, ‘Yolunuz açık olsun’ deyip, telefonu kapattı. Ama Berat’ın aramasının nedenini kavrayamamıştı. Bir süre takıldıktan sonra unuttu telefonu.TELEFON KONUÅžMASI DÄ°NLENMÄ°ÅžTÄ°Berat’ın aramasının üzerinden üç gün geçmiÅŸti. Rutin yaÅŸamına devam ediyordu. O gün birinci turu atıp ÅŸirkete döndüğünde, iki sivil polis bekliyordu onu. KorktuÄŸu başına gelmiÅŸti. Polislerle beraber doÄŸru eve gittiler. Kapıda bir yeÅŸil polis BMW’si onu bekliyordu. Bahçede iki kurt köpeÄŸi toprağı eÅŸeleyip duruyordu. Dairenin kapısı kırılmıştı. Olanları gören Åževki, soÄŸuk terler dökmeye baÅŸladı. Åžimdi yanmıştı iÅŸte! Hem de durup dururken.Evin içi polis kaynıyordu. O minik kavanozu bulmuÅŸlardı, televizyonun üzerinde duruyordu. Polislerden biri geldi Åževki’nin yanına. ‘Ben Frederking’ diye tanıttı kendini. Sonra kavanozu gösterip, ‘ Bu kavanozu görüyor musun? Bunu sana iade edeceÄŸiz, iÅŸinin başına döneceksin. Bize elindeki malı ver’ dedi. Elinde daha çok esrar olduÄŸuna inanıyorlardı. Ãœstelik Åževki, ne yaptıysa, ne söylediyse hepsinin o kavanozda olduÄŸuna inandıramadı polisleri.Aldılar onu doÄŸru Kriminal büroya götürdüler. Bir odaya koyup sorguladılar. Hem de beÅŸ polis birden. Üçü Hamburg’tan gelmiÅŸti. Åževki, baktı olacak gibi deÄŸil, tek kurtuluÅŸ yolunun samimi ikrar olduÄŸuna karar verdi. Her ÅŸeyi, o akÅŸam Türkiye’den gelen üç kiÅŸinin kapısını çalmasından baÅŸlayarak anlattı. Polisler, anlattıklarına inandı mı? Hayır. Asıl hedefleri, yıllardır peÅŸinde oldukları Berat ve arkadaÅŸlarıydı. Åževki’nin onların yerini bildiÄŸini, anlattığı kadar da masum olmadığını düşünüyorlardı. Nitekim tutanağı imzalattıktan sonra doÄŸruca nöbetçi hakimin önüne çıkardılar. Hakim de tutuklama kararı verince, cezaevi yolu göründü Åževki’ye.Yedi günün ardından tutuksuz yargılanmak üzere cezaevinden bırakılırken polisler, Åževki’den küçük bir ricada bulundular:- Berat gelirse ya da ararsa bize haber verir misin?Åževki, ‘Tabii haber veririm’ deyince yüzleri güldü polislerin. Telefon numaralarını vererek dostça uÄŸurladılar onu.1979 Aralık ayının son günleriydi, Noel yaklaşıyordu. Ä°ÅŸyerine dönmesinden birkaç gün sonra ÅŸef, Åževki’yi odasına çağırdı. Noel nedeniyle bir ÅŸiÅŸe ÅŸarap hediye ederken, ‘Bu ÅŸarabı iç ama haÅŸhaÅŸ içme’ diye de uyardı. Åževki’nin yüzü kıpkırmızı olmuÅŸtu, ÅŸef bu sözleri söylerken. Ä°lk duruÅŸma üç ay kadar sonraydı. Åževki, duruÅŸmaya eÅŸiyle beraber gitti. Åževki, o gece 500 mark karşılığında ne aldığını açıkça söylemese de kadın hoÅŸ bir ÅŸeyler olmadığını tahmin edip ‘Başımızı belaya sokacaksın’ diye söylenmiÅŸti. Ancak önsezilerinde haklı çıktığı halde yine de kocasına destek vermekten geri durmuyordu.DuruÅŸmada savcı, elindeki bir metni okuyup, sonra da hakime uzattı. O zaman nasıl yakalandığını anladı Åževki. Polis, Bahri ile lokalden yaptığı telefon konuÅŸmasını dinlemiÅŸti.Åževki, ‘İşte ÅŸimdi yandım’ diye oturduÄŸu yerde büzülürken, Hakim, tutanaÄŸa şöyle bir baktı ve savcıya geri verdi. ‘Bunda kayda deÄŸer bir ÅŸey yok’ dedi. Åževki, yeniden doÄŸruldu yerinde. Sıra polis sorgusuna gelmiÅŸti. Hakim, ona dönüp sordu; ‘Sorgu sırasında tercüman var mıydı?’ Åževki, ‘Yoktu efendim’ cevabını verince hakim, ‘Bu ifade geçersiz’ deyip bir kenara atıverdi kağıtları. Åževki iyiden iyiye umutlanmış, bu davadan kurtulacağını düşünmeye baÅŸlamıştı.Sonraki duruÅŸmalarda hakimin isteÄŸi üzerine tercüman ve avukat bulundu Åževki’ye. Hakim, kurallara harfiyen uyulmasını isteyen titiz bir hukukçuydu. Açıkladığı karar da sevindirdi Åževki’yi; 12 ay esrar bulundurmaktan, 9 ay da o insanlara yardımcı olmaktan toplam 21 ay hapse mahkum etmiÅŸ ama 7200 mark ödemesi halinde cezasını 3 yıl süreyle tecil etmiÅŸti. Åževki, ‘Ohh be dünya varmış’ diye sevindi. Birkaç gün sonra iÅŸine döndü. Kavanozdaki o yeÅŸil bitkinin başına açtıklarını unutmuÅŸ, rutin hayatına dönmüştü. Alman narkotik polisi, unutmasına izin vermedi, büroya çağırıp bir teklifte bulundular:- Sen Türklerin olduÄŸu kahvelere takılıyorsun. Bize oralardan bir iÅŸ ver. Biz sana birini alıcı gibi göndereceÄŸiz. O arkadaşımıza mal satsınlar.‘Bakarız’ demekle yetindi Åževki. Reddederse sorun çıkacağını anlamıştı. Polisler oldukça ciddi görünüyordu. Onları zaman içerisinde atlatabilmeyi umuyordu Åževki. Bir ay geçti aradılar, iki ay geçti yine aradılar. Nitekim sonunda yeniden büroya çağırıp, ‘Bize yardımcı olmazsan sınırdışı ederiz’ tehdidinde bulundular. Åževki’nin gıkı çıkmadı, korkmuÅŸtu. ‘Anladım’ dedi çıktı oradan. Sonra aldı mı onu bir düşünce? Kimi yakalatacaktı? Olabilecek isimleri tek tek gözünün önüne getirse de hiçbirine kıyamıyordu.ALMANYA’YA KAÇAK GÄ°RİŞİN BEDELÄ°Yapamayacağını anlayınca bir avukata gidip, başına gelenleri anlattı. Avukat, yabancılar dairesine bir yazı gönderdi, oldukça sert bir yazıydı. Sorunu çözemediÄŸi gibi polisleri daha da kızdırdı bu geliÅŸme.Vakit geçirmeden sınırdışı etme planını uygulamaya koydular. Oturma iznini yenilemek üzere gittiÄŸinde ‘Üç hafta içinde Almanya’yı terket’ dediler Åževki’ye. Avukatı, dava açmaktan, hukuki yola baÅŸvurmaktan yanaydı. Åževki ise gerek görmedi. Çıktı dönüş yoluna. 14 yıl kaldığı Münih’e veda etmek zordu, üstelik Tülay’dan da ilk kez ayrılıyordu Åževki. Ä°stanbul’a kavuÅŸtuÄŸuna bile sevinemedi. Hele zamansız geliÅŸinin nedenini anne-babasına söyleyememek ayrı bir ızdırap nedeniydi. Aylardan nisandı. Üç ay kadar sonra eÅŸi yaz tatiline gelene kadar günler geçmek bilmedi. Ne yazık ki, doÄŸup büyüdüğü Ä°stanbul’u memleketi olarak hissedemiyordu. Evinin sıcaklığını arıyordu hep. Münih’teki evini, eÅŸini, dağıtım molalarında yediÄŸi sosisli sandviçi, içtiÄŸi birayı, her köşesini ezbere bildiÄŸi caddeleri özlüyordu.Tülay bir sürpriz yapacak, yaz tatilini erkene alacaktı. Ancak sayılı günler çabuk geçiyordu. Tülay valizini hazırlamaya baÅŸlayınca, Åževki kendini yine kötü hissetti. Karısının gitmesine dayanamayacaktı.‘Hayatım sen ÅŸimdi yapayalnız mı döneceksin?’ diye sordu. Tülay, ‘Evet ama baÅŸka ne yapabilirim ki?’ dedi haklı olarak. Öyle ya, ne yapabilirdi ki? Diyecek bir söz bulamadı Åževki.Sonunda o gün gelip çattı. Tülay, valizlerini arabaya yükleyip herkesle vedalaÅŸtı. Tam yola çıkmak üzere direksiyona otururken aniden atıldı Åževki. ‘Ben seni Kapıkule’ye kadar götüreyim’ dedi, geçti direksiyona.Kapıkule’ye geldiklerinde inmeye yeltenmedi bile. Tülay ile birlikte kendi pasaportunu da uzattı, geçtiler Bulgaristan’a. O zaman sordu kadın. ‘Sen nereye geliyorsun?’ ‘Hiç’ dedi Åževki, ‘Merak etme Sofya’dan dönerim.’Yugoslavya’ya geçtiler, hálá devam ediyordu Åževki. Tülay, iyice endiÅŸelenmeye baÅŸlamıştı. ‘Sen hálá gelecek misin?’ diye sordu. Åževki, ‘Biliyorsun Avusturya’dan geçemem, oradan dönerim’ diye yatıştırmaya çalıştı onu. Kadın, ne dese ikna edemedi Åževki’yi. Yine baÅŸlarına bela alacaklardı, bunu hissediyordu. Nitekim Avusturya sınırına geldiklerinde Åževki, ‘Ben yürüyerek geçeceÄŸim. ÇeÅŸmenin başından beni alırsın’ diyerek arkadaki bidonu alıp indi. Kalbi güm güm atıyordu yürürken. Neyse ki, elini kolunu sallayarak geçti sınır kapısından. Az sonra eÅŸi, arabayla gelip aldığında mutluluktan uçuyordu. Gözü, hızla yaklaÅŸan tehlikeyi görüyordu. Salzburg’a, Almanya sınırına yaklaşırken artık tek kelime etmiyordu Tülay. Zaten konuÅŸsa da Åževki’yi durduramayacaktı. Gümrük kapısına 300 metre kala indi Åževki. ‘Yine aynı ÅŸekilde yaparız. Park alanından alırsın beni’ dedi. Sınır kalabalıktı. Åževki’nin yürüyerek geçmesi kolay oldu. 10 dakika sonra park alanında beklerken heyecandan yerinde duramıyordu. Tülay, neden gecikmiÅŸti? Bütün soruları kafasında evirip çeviriyordu Åževki. Dakikalar geçmek bilmiyor, gelen araçlar birkaç dakika durup gidiyorlardı. Derken bir polis aracı durdu yanıbaşında. Dört polis, koÅŸarcasına hızla yanına gelip pasaportunu istediler. Oturma izninin bittiÄŸini ilk bakışta fark edip sorguya baÅŸladılar. ‘Neden geldin?’, ‘Kimi bekliyorsun?’ üst üste yaÄŸdırıyorlardı soruları. Tam bu sırada Tülay da geldi. TanımıyormuÅŸ gibi tuvaletlere doÄŸru yürüse de yakalandı polislere. Faksların çalışıp Åževki’nin seceresinin ortaya dökülmesine sadece 15 dakika yetmiÅŸti. Almanya’ya kaçak giriÅŸ macerası hüsranla sona ermiÅŸti. Gözleri yaÅŸlı eÅŸi Münih’e giderken, Åževki için günlerce sürecek olaylı bir dönüş yolculuÄŸu baÅŸladı. Ä°stanbul’a dönene kadar o yeÅŸil bitkiyi, kavanoza koyduÄŸu güne lanet etti Åževki. OKURA PUSULAEŞİ KESÄ°N DÖNÜŞ YAPTIÖykünün kahramanı, kendisinin ve eÅŸinin gerçek isminin yazılmasını istemedi. Kent isimlerini ise deÄŸiÅŸtirmedim. Åževki, kaçak girmeye çalıştığı Almanya’dan Türkiye’ye döndükten birkaç ay sonra sevinçli bir haber aldı. EÅŸi Tülay, kesin dönüş yapmaya karar vermiÅŸti. EÅŸiyle birlikte Ä°stanbul’da yeni bir hayat kurdular kendilerine. ‘Anlatsam Roman Olur’u noktaladıkÄ°lk öykü olan ‘Gazoz kapağından çıkan tatil’ yayınlandığında, takvimler 31 AÄŸustos 2004’ü gösteriyordu. Aradan altı ayı aÅŸkın bir süre geçti ve bugüne deÄŸin tam 50 öykü kaleme aldım.Bu 50 öykü aracılığıyla baÅŸlangıçta hedeflediÄŸimiz gibi farklı yaÅŸamlardan kesitler sundum; farklı bir Türkiye panoraması oluÅŸturmaya gayret ettim. ‘Anlatsam Roman Olur’, insan yaÅŸamlarına farklı, kendine özgü bir pencere açtı. Umarım Hürriyet okurları da bu pencereden yararlanmıştır. Kendi adıma hem bir gazeteci, hem de bir insan olarak bu pencereden gördüğüm insan yaÅŸamlarıyla zenginleÅŸtiÄŸimi söyleyebilirim. Ancak ‘Anlatsam Roman Olur’u artık noktalamanın zamanı geldi.Projeyi noktalarken geriye bir borcum kaldığını itiraf etmeliyim. 50 öykü yayınlandı, bu 50 insan, 50 okuyucu demek. Ancak geride projenin doÄŸası gereÄŸi yayınlanamayan yüzlerce mail, mektup, faks kaldı. Bu yaÅŸam öykülerinin sahiplerinden özür diliyorum.Bir de son dilek; umutlarınız solmasın, kaleminiz hep mutluluklarınızı yazsın... Hoşçakalın...BÄ°TTÄ°Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!