Her hali bir başka güzeldir oysa

Güncelleme Tarihi:

Her hali bir başka güzeldir oysa
Oluşturulma Tarihi: Ekim 23, 2003 19:03

İstinye burnundaki kahvehane. Sabah, saat on civarında hava kapalı. Marmara’dan, Boğaz’ın iki yakasını yalaya yalaya lodos esiyor. Deniz kurşun rengi, kıpır kıpır, huzursuz bugün. Ortalıkta ne martı ne karabatak, kaba yel çok şiddetli.

Haberin Devamı

Sabah ilk işim bu, güne başlarken gazetemi okumam lazım, geç bile kalmışım zaten. Bugün Hürriyet’te bir numara yok. Derya Arbaş adlı talihsiz kadının ölüm haberini okuyorum. Ölünün ardından konuşulmaz derler ya, annesi hakkında iyi şeyler gelmiyor aklıma, kızı bedbaht ettiğini, ölüme kadar götürdüğünü düşünüyorum. Sonra yazarım diye, susuyorum.

Tam denizin üstünde oturduğum için, su damlacıkları geliyor yüzüme, gazeteme.

Yaprakları sararmış, dökülmekte bir ağacın altındayım. Dallarının arasında bir kara karga, tam tepemde.

- Gak, gaak, gaaak!

Sanki “A Serdar, caanım Boğaz’ın kenarında oturmuşsun, kırk yılda bir, başını gazeteden kaldır da biraz etrafa bak be adam!” demeye çalışıyor bana.

Söz dinliyorum.

Kara bir Romen şilebi Köprü’nün altından geçiyor, Marmara’ya doğru seyrediyor. Uzaktan bakınca Boğaz’ı kaplamış gibi geliyor insana.

Boğaz sırtları somurtgan, iyi seçilmiyor bugün. Zaten karşı kıyıda insanın asabını bozan taş binalar yükseliyor.

Denizde ya dört sandal var, ya beş bu saatte. Çapariye çıkmışlar. Büyükçe olanı, minyatür bir gırgır teknesini andırıyor mavi beyaz, dalgaya yan vermiş, sarı muşambalı balıkçı ayakta zor duruyor. Sallayan çok, balık çeken yok.

Mamuş’un torunu, artık aynı yerde uzun süre oturamıyorum, Boğaz’a karşı bile... Hesabı ödüyorum, (Burası Türkiye, bozuk çıkmayınca, kahveci ‘Canın sağ olsun abi, bir daha sefere alırız” diyor. Beni ilk defa görüyor, ama olsun...) ve İstinye tarafına doğru, kenara bağlı küçüklü büyüklü teknelere ağzımın suyunu akıtarak yürüyorum.

Ilık rüzgarla birlikte, burnuma gelen mis gibi ... ne deniz kokusu, hangi yosun kokusu? Resmen lağım kokusu, lağım!.. Kıyıya çok yanaşmıyorum ki, kokunun yanında görüntü olarak da naylon torbalar, pet şişeler, köpürmüş lağım gözümü rahatsız etmesin...

Tekneleri çayocağı olarak kullanan kahveciler masa atmış sahil boyunca. Türbanlı bir genç kız tek başına oturmuş, kitabını okuyor. Seyredilmekten hoşlanmadığını kaşını kaldırarak belli ediyor. Eşofmanlarına bakılırsa sabah yürüyüşüne ara vermiş iki hanım, harıl harıl konuşuyorlar. Yanlarından geçerken, “Kör olası heriften herşey beklenir...” diyor uçları sivri, kızıla çalan kahverengi güneş gözlüklü olanı, “zehir etti hayatı kızı, boynu devrilsin!” Eğer “boynu devrilecek olan” damadıysa, ben o garipten yanayım, Allah sabır versin!

Üç, dört kaptan, kaptan değilse bile kıyıya bağlı yatların bekçileri, geyik yapıyorlar saksıların kenarına çökmüş, sinirlendikçe dili dolanan yaşlıca birini kızdırıyorlar.

- Rafet Abi be, dur nereye, daha karpuz keseceedik, hu ha ha ha! diye anırıyor şişman olanı.

Arkasına bakmadan el kol işaretleriyle uzaklaşıyor Rafet Kaptan:

- Si-si-sittir gi-gi-git lan kı-kıro!

Derken rüzgar yerden gazete kağıtlarını, tozu, pisi kaldırıp suratıma çarpıyor, ta gözlerimin derinine kadar.

Yanımdan bir de minibüs geçiyor, sıyırarak, müşteri toplamak için habire havalı kornasına basmış...

Hayır, Boğaz gününde değil bugün.

Sevgiliyi bu halde görmektense, gazeteye dönmek daha iyi.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!