Gümüş Ekran

Aşk sürükleyip götürür

O Çok Sevimli'yi (She's so lovely) ben son haftaların en has filmi ilan ediyorum.

Sean Penn, bu filmiyle 50. Cannes Film Festivali En İyi Erkek Oyuncu Ödülü'nü kazanmıştı. John Cassavetes'in oğlu Nick Cassavetes tamamladı filmi. Aşk kurala bağlandı mı, programlandı mı, aşk değildir. Özellikle hesaba, kitaba dayanırsa aşk olmaktan çıkar.

Tutkunun kuralını kim koyabilmiş ki.

Eddie (Sean Penn), Maureen'in (Robin Wright Penn) evliliği çok gariptir. Gerilimli, her an patlamaya hazır, çılgınlığın yaşandığı bir gariplik.

Eddie'nin çılgınlıklarına kim dayanabilir? Bir gün sakin, ama çok gün de boşalmayı bekleyen bir zemberek. Gün gelir, mantık mı, intikam mı, usanmak mı, belki de hepsini içeren bir duygu, Maureen'de kocasından kurtulma isteğini körükler. Sonunda Eddie akıl hastanesinde tedavi altına alınır.

Eddie'nin gerçeklik duygusunu kaybettiği, ama intikamını bilediği 10 yıl geçip gitmiştir. Ya Maureen? Onu bekleyeceğine Joey ile (John Travolta) bir mantık evliliği yapmıştır.

Ben de bu mantık evliliği sözünden nefret ederim. Mantıksızı nasıl oluyor ki? Yani aşk olunca.

Zenginlik, güzel bir ev ve üç çocuk. Bunlar aşkı söndürebilir mi? Aşkı beslemek için servete, paraya gerek var mı?

Duygularına kapılıp da mantık seddini yıkanlara hayranımdır.

Maureen 10 yıl boyunca kocasını aramamıştır... Ancak akıl hastanesinden çıkıp da ona telefon edince, aralarındaki aşk yeniden başlar. Tutkusu için her şeyi bırakıp giden, sevdiğinin ardına düşen bir kadının öyküsü. Ben böyle de anlatmak isterdim doğrusu.

Sean Penn, olağanüstü incelikte oynuyor. O sinirli, güvensiz, hırçın ama tutkulu adamı. Yüz hatlarından bakışına, el hareketlerinden yürüyüşüne kadar.

Özel bir film. Aşkın gücünü, kuralların hiçliğini, tutkunun yüceliğini sevenler için.

'Garip' sözünü O Çok Sevimli'yi seyrettikten sonra daha çok sevdim.