Evet bu yeni. Gerçi konusu, malzemesi eski ama bu anlatım biçimi yeni. Yakında 100 sinemada birden oynayacak ‘‘Eski Açık Sarı Desene’’ isimli filmden söz ediyorum. Yönetmeni, Robert Kolej mezunu 71 doğumlu Ali Kazma. Amerika'da önce ekonomi sonra sinema okumuş. Seyredeceğiniz filmin farklı bir yapım öyküsü var. Bu genç adam, kamerasıyla birlikte bir yıl boyunca GS takımının içinde yaşıyor. Birlikte yiyorlar, birlikte içiyorlar ve birlikte yol yapıyorlar. Ve Ali Kazma olayın her anını, bütün ayrıntıları dikkate alarak filmleştiriyor. Yanlış anlaşılmasın! Bu bir GS filmi değil. Bu bir futbol filmi. Onun kamerası sizin casusunuz oluyor ve kendinizi futbolcuların hayatına sızmış olarak buluyorsunuz. Onlarla birlikte üzülüp, seviniyorsunuz. Resmen onları dikizliyorsunuz. Ne kadar büyük trajediler yaşadıklarına tanık oluyorsunuz. Hep söylerler ya, ‘‘Futbol, futboldan fazla bir şey’’ diye. Sizin için bu laf bir şey ifade eder mi etmez mi bilmiyorum ama benim için etti. Ne futbol maçı ne futbol programı seyretmeye dayanabilirim ben ama bu filmi, bir sineme izleyicisi gibi rahatlıkla ve keyifle izledim. Ali Kazma önemli bir şeyi gerçekleştirmiş yani. Futbolu sevmeyene bile futbol izlettirecek bir şey yakalamış. Ve siz anlıyorsunuz ki, Eski Roma'da gladyatörler arenaya nasıl çıkıyorlarsa, kendilerini hazır hissetmek için nasıl törensel bir an yaratıyorlarsa, modern zaman futbolcuları da aynen öyle. Bu Ali Kazma'yı takibe alın, göreceksiniz gelecekte bunun gibi bir sürü parlak işe imza atacak..Kazma soyadlı bu komplekssiz Ali'yi tanıyabilir miyiz?- 71 doğumluyum. Liseyi Robert'te okudum. 17 yaşına kadar yüzdüm. Bu hayatımdaki pek çok şeyi değiştirdi. Bir sürü şeyi geç yaptım ben. Çünkü o kadar yoruluyorsunuz ki, ondan sonra bir şey yapacak haliniz kalmıyor...Yani kızlar, gece hayatı, kulüpler, sigara, alkol...- Hepsine geç başladım. İlk sigarayı 23 yaşında içtim. Çok disiplinliydim. Olmak zorundaydım. 8 sene GS'de yüzdüm.Robert Kolej'den sonra...- Amerika. Colorado'da ekonomi okudum. Sonra 10 ay Türkiye. Derken fotoğraf eğitimi için Londra ve master için New York. 5 sene yaşadım New York'ta. Tezimi bitirdim, dört tane
film yaptım. Bir de üniversitede asistanlık. 2000 yılında da Türkiye'ye döndüm...Ekonomist olacakken neden bu kötü yola düşer insan?- Colorado'dan geldiğimde Finansbank'ta çalışmaya başladım. O işi sevip sevmediğimi bile bilmiyordum, işe gidip geliyordum. Ekonomi okumuştum ama sinema, fotoğraf, felsefe gibi çok ders almıştım. O taraflara daha çok meylim vardı. O arada özel hayatımda bir kayıp yaşadım. Annem vefat etti. Ondan sonra tekrar düşünmem gerekti: Ben hayatta ne yapmak istiyorum? Bu işi gerçekten seviyor muyum? Risk alıp yepyeni bir şey okumaya karar verdim. 23 yaşındaydım iyi mi kötü mü olacağını bilmiyordum ama denemezsem bu sorunun cevabını hiçbir zaman öğrenemeyeceğimi biliyordum!Size artık sinemacı denilebilir mi?- Ben hiçbir zaman kendimi bilmemneciyim diye tanımlamadım. Klasik bir sinema anlatım dilimyok benim. Öyle bir şeyler yapmak gelmiyor içimden. Yaptığım işler normal film festivallerinden daha çok ‘‘New Media’’ ve video festivallerine giriyor. Öyle olunca da adın ‘‘Çağdaş sanat yapıyor’’a çıkıyor. Ama benim aklıma hiçbir zaman ben video artistiyim, filmciyim, yönetmenim demek gelmedi. Bir film yaptım şimdi. Yönetmen miyim? Bilmem, görüntü ve sesle ilgili her şeyi yapmaya açık hissediyorum kendimi...İçeriden bir film‘‘Eski Açık Sarı Desene’’ diye bir film yaptınız. Şimdi projektörleri sizin yüzünüze tutuyorum. Neden yaptınız, nasıl yaptınız?- Futbol ve sinema bence birbirine çok yakın. Sinemanın anlatmayı sevdiği hikayeler, futbolun içinde hep var. Zaman ve mekan içinde yolculuk, değişim, mücadele, bir amaca dönük birlikte hareket etme ve insan dinamikleri. Kayıp var, kazanç var, beklenti var, beklentinin sonucunu görme var. Görememe var. Sonra şiddet. Sinema diline çok uygun bir şey. Topa hızlı vurmak, hızlı koşmak, agresif hareketler de şiddettir sinema dilinde. Bunların hepsi var futbolda. İkisinin birbirine çok uygun olacağını hep hissediyordum. İkincisi daha kişisel bir şey. Kendime hep soruyordum: Futbolla sen neden bu kadar ilgilisin? Niye bu kadar insan ilgili? Popüler kültürü tamamen şekillendiren bir ülke olan Amerika bile ne kendi futboluyla ne beyzbolla ne de NBA'le futbolu alt edemedi, kendisini adapte olmak zorunda hissetti. Demek ki bir şey var. Neden bu kadar ön planda bu spor? Dışarıdan hiç anlaşılmaz içeriden belki daha anlaşılabilirdiye düşündüm. Ve içeriden bir film yaptım. Futbol neden futboldan daha fazla bir şey....- Futbol, hayatın konsantre bir hali gibi. İçinde her şey var. Bence insanlar hayatlarında adını koyamadıkları bir sürü şeyin yansımasını orada görüp, bilinç altında onu anladıklarını hissediyorlar ve bir tatmin hissediyorlar. Ben New York'tayken GS yendi mi yürüyüşüm değişiyordu. Kimse bilmiyordu ki GS'nin galip gelip gelmediğini. Ama ben daha mutluydum. Niye? Demek ki onun enerjisinin, verdiği mücadele sonucunda aldığı galibiyetin benim hayatıma birebir bir yansıması var. Brezilya'nın futbolu Brezilya halkı için neden çok önemlidir? Brezilya halkı, takımının Almanya gibi futbol oynayıp başarılı olması yerine, kendi gibi oynamasını tercih eder. Yani kişisel estetiğin öne çıktığı bir futbol. Herkes serbest olsun, daha latin olsun. Samba olsun! Neden? Başarılı olmak mı önemli bu mu önemli? Bununla başarılı olmak daha önemli! Çünkü Brezilya halkı, kendi futbolunda kendini görüyor. Özdeşleşiyor. Biz İlhan Mansız'ı neden o kadar çok sevdik
Dünya Kupası'nda? Çünkü ‘‘Biz yakışıklı, başarılı, güzel adamlarız’’ demek istedik. Hepimiz, kendimize bir pay çıkardık. Ülke olarak pay çıkardık. Çok daha büyük bir şey futbol. Kimileri de şöyle diyor: ‘‘Futbol yuvarlak bir topun peşinde koşan 11 ter kokan aptalın oyunu.’’ Sizce onlar neden yanılıyor?- Onlar da yanılmıyor. Onlar onu görmüyor. Belki bunu söyleyen insanlar hayatta bambaşka bir şeyden bazılarının futboldan aldığı zevki alıyor. Evet, sonuçta 11 tane adam terliyor ve bir topun peşinden koşuyor. Öyle de bakabilirsiniz. Ama o zaman Bach'ın füglerini de devamlı tekrar eden melodiler diye değerlendirebilirsiniz. Çünkü bu da doğru. Hissetmedikten sonra söylenecek hiçbir şey yok. Yapmak istedim yaptımSizin bu filmle yapmaya çalıştığınız nedir? Psikolojik bir açılım, felsefi bir yorum, sosyolojik bir hatırlatma...- Yaptığım işi önceden anlamlandırma taraftarı değilim. Bunu yapmak istedim, yaptım. Ben bile yapmak istememdeki nedenleri tam olarak söyleyemem. Çünkü büyük ihtimalle bilmiyorum! Ama geriye dönüp baktığım zaman beni çok çok zenginleştiren bir tecrübe yaşadığımı söyleyebilirim. Ama çıkış noktam şu değildi: Ben futbolu herkese anlatacağım! Ne öyle bir kaygım ne de amacım oldu. Ama ben o bir sene sürecinde hissettiklerimin bir kısmını yaptığım bu filmde görüyorum. Yaşadığımız her şeyden geriye sadece bir his kalır. Bu filmde eğer o his varsa ne álá... törensel hazırlanışFilminizi izlerken zaman zaman futbolcularla eski Roma gladyatörleri arasında hiçbir fark olmadığını gördüm. Bir benzerlik kurulabilir mi?- Evet kesinlikle. Eski Roma'nın gladyatörleri modern zamanın futbolcuları oldu. Maça çıkmadan 10 dakika öncesine kadar normal insan gibiler. Şakalaşıyorlar, ama sonra değişiyorlar. Hava birden ağırlaşıyor. Yüz ifadeleri farklılaşıyor. Hepsinin kendine göre hazırlanma şekilleri var. Dizlik takmak sadece dizlik takmak değil, ya da parmaktaki yüzüğe bant sarmak. Tamamen törensel bir hazırlanış var burada. Ben o kramponları hiç yakından görmemiştim. Gerçek birer silah gibiler. İnsanın yüzüne geldiği zaman dağıtır. Ve her maçta gelebilir. Çok ciddi fiziksel bir risk taşıyan bir spor. Resmen onlar bir arenaya çıkıyorlar. 50 bin kişi bağırıyor. O yüzden de futbolcuların yaşadığı his gladyatörlerinkine çok yakın. Hangimiz her hafta 50 bin kişinin önüne çıkıp yaptığımız işte en iyi olup olmadığımızı başka bu işi yapan insanlara karşı test etmek durumundayız? Bu film 100 sinemada oynayacakFilminiz futbola casus gibi içten bir bakış da getirmiş. Bunu nasıl becerdiniz?- Küçük kameralar kullandık. Kimi çektiğimizi, hangi yakınlıkta çektiğimizi de bilmiyorlar. Zaten yüzde 95'i farkında değildi çekildiğinin. Dolayısıyla doğal ortamı bozmuyorsunuz. Yapay hiçbir şey yok. Bizim yaptığımız dikizlemek. Kaba oluyor böyle söylemek ama öyle...Filminiz yolda başlıyor, yolda bitiyor ve yol boyu devam ediyor. Arka arkaya gelen bu cümlelerin filminiz hakkında bir izahatı olabilir mi?- Ben bu filmi başından sonuna kadar bir yolculuk olarak gördüm. Onlar hep yapıyor. Ama ben hayatımda hiç bu kadar yol yapmamıştım. Transit alanlar denir ya, geçici mekanlar. Nedir bunlar? Havaalanı, otobüs durağı, taksi, araba. Hep A'dan B'ye giderkenki yerler. Ve yine enteresan bir şey, en çok suç buralarda işlenir. Çünkü insanların kendilerini en ait olmadıklarını hissettikleri yerlerdir bunlar. Futbolcuların da hayatları bu geçici mekanlarda geçiyor. Devamlı uçağa biniyorlar, devamlı otobüse biniyorlar, devamlı oteldeler. Moskova'ya gidiyor adam. Ama Moskova'ya gitmesiyle Adana'ya gitmesi arasında hiçbir fark yok. Bu kadar hareket içinde insan psikolojisi uçlara gidebiliyor. Evet hep hareket ediyorsun ama hiçbir şey değişmiyor, gittiğin yerler yani. Çok zor şeyler bunlar.
fenerbahçe filmi olsaydıBir futbolcunun trajedisiyle bir sinemacının, bir gazetecinin trajedisi farklı mı?- Trajedinin en derin noktasında bir fark yok. Ama onlar kısa zamanda çok fazla trajedi yaşıyor. 90. dakikada penaltı kaçıran bir futbolcuyu düşünün. Ve her zaman olabilecek bir ÅŸey. Ya da GençlerbirliÄŸi maçında Baliç'in sakatlanmasını. Adamın dizbağı kopuyor, inanılmaz bir acı içinde. Bir senedir takıma girmeye çalışıyor, tam iyi oynamaya baÅŸlamış, gidiyor dizi. Bir daha futbol oynayabilecek mi belli deÄŸil, ne olduÄŸunu bile bilmiyor o anda. Bunlar devamlı yaÅŸanıyor bir futbol takımında. Bizim hayatımızda bu kadar yukarısı ve aÅŸağısı sık yaÅŸanmıyor...Peki GS filmi yapıp 100 küsur sinemada oynatmak... Bu bir filmci olarak iÅŸleri garantiye almak deÄŸil mi?- Aksine. Birçok sinema, dağıtıcı firma, televizyon ‘‘Sakın böyle bir iÅŸe kalkışmayın. Bu film elinizde patlar! Zaten Türkiye'de kimse belgesel seyretmez. Futbol denilen ÅŸey de günlüktür. Tüketilir atılır’’ dedi. Yani kolayı deÄŸil, zoru seçtik. Ben yine de ilgi olacağını düşünüyorum. Fenerlilere biraz haksızlık yok mu bu filmde?- Ben GS'nin filmini yaptım. EÄŸer bir Fener filmi yapsaydım, herhalde o 6-0'lık galibiyet filmin en önemli noktalarından biri olurdu. Haksızlık yok yani. Her kulüp kendi futbol filmini yapabilir. Ama ÅŸunu da belirtmek isterim: GS'den alınmış tek bir kuruÅŸ yok. Bağımsız bir projeydi.ORTALAMA ZEKANIN ALTI MI?!Bunların hepsi çok özel insanlar. Çünkü GS, FB, BJK gibi takımlarda oynayan futbolcular o kadar elene elene geliyor ki, bu, sırf kabiliyetle olacak iÅŸ deÄŸil. Disiplin, beyin gücü, hırs, devamlılık, kendine inanma, yedek kaldığı zaman dağılmama, çalışıp tekrar takıma girebilme. Bu seviyede futbol oynayanların pek çoÄŸu sadece futbolda deÄŸil, hayatın her alanında baÅŸarılı olurdu. Bu insanları ortalama zekanın altı zannedenler var. Bir de para kazandıkları için kıçı kalktı diyorlar. Kıro gibi garip garip tanımlamalar yapıyorlar. Oysa, onları tanıdığınızda ‘‘futbolcu’’ diye bir kliÅŸe olmadığını görüyorsunuz. Bunların arasında hip-hop dinleyeni de var, Türk sanat müziÄŸi, Türk popu seveni de. Play station oynayanı da var kitap okuyanı da. Evet hepsi çıkıp top oynuyor ama onları futbolcu diye genellemek ahmakça...Â
button