İnsanlar çocukken pilot veya doktor olmak ister, ben otomobile heves ettim

Güncelleme Tarihi:

İnsanlar çocukken pilot veya doktor olmak ister, ben otomobile heves ettim
Oluşturulma Tarihi: Ocak 20, 2017 12:32

Otomotiv devi Volkswagen’e ait Seat deyince Hessen’de akla ilk gelen isim Necdet Bayram... Hessen’in şirin kasabası Alsbach’ta bulunan Autohaus Bayram’ın sahibi Necdet Bayram’ı, sektörde tanımayan neredeyse yok. Almanya’nın dört bir yanına otomobil satan Bayram, bu işi yapmaya daha küçük bir çocukken karar vermiş. “Çocukluk hayalimi yaşıyorum. Bu herkese nasip olmuyor. İnsanlar çocukken pilot veya doktor olmak ister. Bense otomobile heves ettim” diyen Necdet Bayram, bir kitaba sığmayacak yoğunlukta yaşadığı ticari ve özel hayatının kapılarını Hürriyet’e açtı.

Haberin Devamı

ÖNCE çocukluğunuzdan başlayalım. Nerede, nasıl geçti çocukluk yıllarınız?
* Kayseri’de doğdum. Üç kardeşin en küçüğüyüm. Babam Kayseri şeker fabrikasında ziraat müdürüydü. Annem, tipik ev hanımı. Doğduktan sonra haddinden fazla şımartmışlar beni. Çok rahat ve güzel bir çocukluk dönemi geçirdim. Ben doğduktan sonra tüm sorunlar bitmiş, sanki yeni bir dönem başlamış; ev alınmış, babamın işi gücü olmuş. Şeker fabrikası camiasının içinde büyüdüm. Çok şanslıydım, fabrikanın özel ilkokulunda ve ortaokulunda okudum.
Küçükken bir lakabınız var mıydı?
* Çocukken lakabım Profesör Okoplus’tü. O dönemlerde Okoplus adlı bir dergi vardı. O dergide, deney ve icatlarını yazan profesörün yazılarını takip ederdim. Babam, evimizin bodrum katında her türlü deney yapmama ve icatlarda bulunmama izin verirdi. Evde ne kadar alet varsa, parçalara ayırıp tekrar birleştirirdim. Sonra bunlar tıkır tıkır çalışırdı. Bu nedenle bana bu lakap takılmıştı. Ta o zamanlardan belliydi, otomobil ve tekniğe karşı sıra dışı ilgim olduğu. Ailem sayesinde bugün çocukluk hayalimi yaşıyorum. Bu herkese nasip olmuyor. İnsanlar çocukken pilot veya doktor olmak ister. Bense otomobil tamirciliğine heves ettim.
Tekniğe olan merakınız sizde meslek aşkına dönüştü öyleyse.
* Otomobilci olmayı bilinçli olarak kafama koyduğum için ortaokulu bitirdikten sonra Kayseri Endüstri Meslek Lisesi’nin motor bölümüne girdim. Üç sene okulda motor bölümünü okurken çok başarılıydım. Yaz tatillerinde de sanayiye gider Murat Usta’nın yanında karın tokluğuna çıraklık yapardım. Ta o zamandan kalan bir alışkanlığım var; bir şeyi yapıyorsam, o yaptığımı ayrıntılarına kadar anlayıp püf noktalarını çözmem gerekiyor. Bu sayede en büyük arızaları bile tamir etme yeteneğimi geliştirdim.
Lise son sınıftayken amcam Kayseri’de Mercedes bayiliğinin temelini atınca soluğu amcamın yanında aldım ve “Buranın başına ben geçeceğim” dedim. Kendisi hala İstanbul’da yaşayan ve rahmetli Sakıp Sabancı’nın da yakın arkadaşı olan amcam bana, tipik Kayseri şivesiyle, “İyi gözel yeğenim de, önce git möhendis ol gel. Möhendis olmadan olmaz ki” dedi. Tabii benim başımdan aşağı kaynar sular aktı. Bunun üzerine 1975’te önce İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi’ne gittim. Bir profesörden Türkiye’de otomobil mühendisliği bölümü olmadığını öğrendim. O dönemlerde bırakın otomobil mühendisliğini, sokaklarda dolaşan otomobiller parmakla sayılıyordu.

Haberin Devamı

BAKANLIKTAN YAZIYLA BİLDİRDİLER

Haberin Devamı

Sonra Ankara’da Milli Eğitim Bakanlığı’na gittim. Bakanlıktan, “Yurtdışında nerede otomobil mühendisliğini okuyabileceğini senin için araştıracağız ve sana bilgi vereceğiz” dediler. İki hafta sonra bakanlıktan gelen yazıda ABD’nin ünlü otomobil kentinde Detroit veya Almanya’da Darmstadt Teknik Üniversitesi’nde otomobil mühendisliği okuyabileceğim bildirildi. Almanya’yı tercih edip yazışmaları başlattım. Bu arada Kayseri’de tanıştığım Heidelberg plakalı minibüs sahibiyle yaz ayında Almanya’ya kadar geldiğimde yaşım 18’di.
Yolda gelirken yediğim sandviç yüzünden kendisiyle tartıştığım şoför beni Darmstadt tren istasyonunda bavulu sokağa atar gibi bıraktı gitti. O an kendimi sahrada bir karınca gibi hissettim. Cebimde 470 dolar vardı. İstasyonun önündeki banka oturdum ve yarım saat içimi çeke çeke ağladım. O gece bir otelde kaldım. Ertesi gün üniversiteye kaydımı yapıp bir öğrenci yurduna yerleştikten sonra yüksek öğrenime başladım.
Otomobil ticaretine nasıl başladınız?
* Cebimdeki para kısa sürede bitti. 1970’li yıllarda üniversitenin önünde zengin çocukların otomobillerini tamir ederek para kazandım. Bu arada tanıştığım Alman kız arkadaşım oğluma hamile kalınca evlendim ve Türkiye’ye dönme planları suya düştü. Boş zamanlarımda tamirden kazandığım para yetmez oldu. Derslerimde başarılı olduğum için karşılığında 3.5 yıl çalışmak koşuluyla Mercedes’ten aylık 600 Marklık burs kazandım. Tamiri bırakıp otomobil  ticaretine başladım.
Aldığım otomobilleri toparlayıp her cumartesi veya pazar günleri Frankfurt’ta kurulan otomobil pazarlarında satıyordum. Türkler genellikle Ford minibüs, öğrenciler de taksitle ‘Kaplumbağa’ alıyordu. Çok iyi para kazandım. Üniversiteden sonra Stuttgart’taki Mercedes’te tasarım mühendisi olarak işe başladım. Kısa sürede Araştırma Geliştirme ve Tasarım Bölümü’nün şefi oldum. Ben sadece mühendis değil, aynı zamanda çekirdekten yetişme otomobil tamircisi olduğumdan iş hayatında da başarılı oldum.
3.5 yıldan sonra Mercedes’ten ayrıldınız mı?
* Mercedes’teki iş sözleşmem sona erdiği gün istifa ettim. İşimi kendi işyerimde yapmak istiyordum. Altı ay Opel’de çalıştıktan sonra Darmstadt yakınlarındaki Alsbach kentinde kendi işimi kurdum. Almanya’da antika Mercedes marka otomobilleri toplayıp, bunları sinyal, ışık, hız göstergelerini Amerikan Fenni Muayene Normlarına uygun hale getirdim ve ABD’ye geri dönen Amerikan askerlerine satmaya başladım. Sonra Almanya’da patlak veren ekonomik kriz yüzünden dolar düşünce, bu işi bıraktım.
Sonra neden Seat?
* Ekonomik kriz yüzünden Almanlar arasında küçük otomobillere rağbet arttı. Yıl 1986. Bir tanıdık bana Seat’ın Volkswagen tarafından satın alındığını söyledi. O ana kadar bu markayı tanımıyordum. Araştırdım ve ana merkezinin Rüsselsheim’da olduğunu öğrendim. Porsche motorlu Ibiza model otomobili inceledim ve çok beğendim. Bu otomobilde gelecek gördüğüm için bir hafta sonra anlaşmayı imzaladım ve 1986’da dördüncü Seat bayii oldum. Hala Almanya’da en eski Seat bayiiyim. Açılışta 15-20 otomobil sattık. Üç yıl sonra Seat’ın ana fabrikasının bulunduğu Barcelona’da ‘Altın Bayii’ seçildim.

Haberin Devamı

TÜRKİYE’YE SEAT’I BEN GÖTÜRDÜM

Türkiye’ye açılmayı hiç düşünmediniz mi?
* 2 bin 500 bayinin katıldığı ödül töreninde Türk bayrağı görmeyince, Seat’ı Türkiye’ye götürme kararı aldım. Aynı yıl içinde Seat’ın Türkiye distribütörlüğünü aldım. Türkiye’ye gidip Seat’ın altyapısını kurdum, otomobilleri getirdim ve Seat’ı bugünkü Doğuş Holding’e devrettim. Ardından tekrar Almanya’ya döndüm.
Buradaki işyerimi kapatmamış, başına bir yönetici koyup işletmeye devam etmiştim. Gayret ve başarılarımız devam edince 1995’te ‘Platin Bayii’ ödülünü aldım. 1997 yılında 6.9 milyon mark yatırımla Avrupa’nın en modern Seat servisini açtım. Seat şirketi bile buna çok şaşırmıştı.

Haberin Devamı

İnsanlar çocukken pilot veya doktor olmak ister, ben otomobile heves ettim

BÜYÜK AŞK BÖYLE BAŞLADI
OTOMOBİL ALMAK İÇİN İÇERİ GİRİNCE...

NECDET Bayram ile Pınar Doğan çiftinin tanışma hikayeleri oldukça ilginç... İşyerleri karşılıklı olmasına rağmen yıllarca birbirlerinden haberleri olmamış. Ta ki, babası beyin kanaması geçirdiği için Alsbach’ta Doğan adlı döner imalathanesinin başına geçmek zorunda kalan Pınar Hanım’ın, otomobil almak için karşı komşusu Autohaus Bayram’ın kapısını çalıncaya dek... Necdet Bayram, o anı şöyle anlatıyor:
“Pınar Hanım iki yıl önce otomobil almaya gelmişti. Kısa zamanda ruh ikizi olduğumuzu anladık. Kendisi hem otomobilimi, hem de gönlümü aldı. 2016 yasında da nikahlandık...”

Haberin Devamı

İKİMİZ DE O AN AĞLADIK

NECDET Bayram, Pınar Doğan’a, Türkiye’de çıktıkları tekne turunda evlilik teklifinde bulunmuş... Pınar Hanım, “Dışı sert, içi yumuşak” diye tarif ettiği eşini ve evlenme teklifini Hürriyet’e şu sözlerle anlattı:
“Çok iyi bir işadamı, iyi bir yönetici ve hümanist. Özel hayatta ise çok hassas ve duygusal biri. Dışı sert kabuk, içi ise yumuşak çekirdek gibi. Birbirimizin bakışlarından ne düşündüğümüzü anlayabiliyoruz...

‘BEN SENDE TUTUKLU KALDIM’

“Necdet Bey, akşam yemeği için gittiğimiz restoranda Sezen
Aksu’dan ‘Ben Sende Tutuklu Kaldım’ şarkısı eşliğinde, dizlerinin üzerine çöküp bir pırlanta yüzükle evlenme teklifinde bulundu. Ben de hemen kabul ettim. İkimiz de o an mutluluktan ağladık. En büyük enerji kaynağımız aşkımız ve sevgimiz...”

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!