Çürük raporu mevzuu...

Güncelleme Tarihi:

Çürük raporu mevzuu...
Oluşturulma Tarihi: Aralık 27, 2005 16:12

Sahi rotasyondan maksat nedir? Trafik polislerine filan da uygulandığı söylenir. Maksat bir memur ‘kötü alışkanlık edinecek şekilde’ uzun süre aynı yerde görev yapmasın, diye memuru ‘şeytana karşı’ kollamak mıdır; yoksa acaba, ‘her memur, memuriyetinin nimetlerinden (!) eşit pay alsın da yarın şarlamasın’ diye şeytani bir adalet midir?

Neyse... üç kuruşa büyük fedakârlıkla çalışan namuslu memurları tenzih ederek devam edelim konumuza.

Kanalın biri, rüşvet alan trafik memurunu, belediye zabıtasını, maliyeciyi (vs) gizli kameraya çekip program yapar...

- Vay be, trafik polisi rüşvet yiyor!
- Vay ulan, belediye zabıtası işportacıdan nasıl da avanta istiyor!
- Hastiiiir, maliye memuru parayı nasıl da cebe indiriyor!

Bilmiyor muydunuz yani?

İçinde bir üst subayla bir astsubayın da bulunduğu bir ‘çete’, para karşılığı ‘çürük raporu’ düzenliyormuş. Gazeteler koca koca haber yaptı. Haklılar, haklılar da, haber, bu çetenin yakalanmasıdır, yoksa mevcudiyeti değil. Türkiye’de ‘çürük raporuyla yırtmak’ diye bir imkan varsa, bu imkanı kullanmak için para ödeyecek Türk ve bu imkanı paraya tahvil edecek memur, MUTLAKA bulunur.

Asker, bu tür yolsuzlukların üstüne gidiyor Allah için! Demek ki mesela inşaat-emlâk, satın-alma, kantin-çay ocağı gibi işlerde bir yolsuzluk yok ki, ortaya çıkarmıyorlar! Değil mi! Olsa, duyardık...

Neyse, haddimizi aşan konulardan uzak durmak için, size bir askerlik anısı anlatayım. (Tekrarlayayım?)

*

Millet çürük raporu almak için 20 bin, 30 bin doları gözden çıkarıyormuş ya, fakir fukaranın imkânı yok, onlar da ‘uyanıklık ederek’ yırtmaya çalışıyorlar.

Yıl 1982, yer Gümüşsuyu Asker Hastanesi. Sağlık kontrolünden geçiyorum. Şahit olduğum sahne:

Şoför yapılacak erat, göz muayenesi için getirilmiş. Biliyorsunuz, askere giden gençlere ‘abileri’ tembih ederler: ‘Şoför olmayasın, cipi, kamyonu üstüne zimmetlerler, başın belaya girer!’ Delikanlılar da, şoför olmamak için her şeyi dener.

Bölüklere dağıtım yaparken acemi birliğinden yahut şubeden sevk edilmiş askerlere sorardım:

- Ehliyeti olanlar el kaldırsın.

Bir, iki saf el kalkardı sadece. Tehdit ederdim:

- Arkadaşlar, burası askeriye, burada hiçbir şeyi gizleyemezsiniz. Yarın polisten ‘Ehliyeti vardır’ diye öğrendiğimizde üzülürsünüz, ona göre!

Araba yüzü görmemiş bir iki köylü çocuğu hariç, bütün eller havaya...

Asker hastanesine getirilen şoför adayı askerler de, uyanık ya, renk körü ayağına yatarak kurtulacak akılları sıra.

Uzun bir kuyruk, bir tabip yüzbaşı, elinde renk körlüğünü belirlemede kullandıkları hani o sayfalarında alacalı rakamlar yer alan kitapçığı açmış, sayfaları çevirerek tek tek soruyor:

- Kaç yazıyor burada?
- 28

Şak bir tokat...

- Geç şu tarafa! Sıradaki, kaç yazıyor burada?
- 67

Şak bir tokat...

- Geç şu tarafa! Sıradaki, kaç yazıyor burada?
- 12

Şak bir tokat...

- Geç şu tarafa! Sıradaki, kaç yazıyor burada?
- 83

... Hiçbiri tutturamıyor, her biri tokadı yiyor, lodosa tutulmuş gibi şöyle bir sallanıyor ve ‘sağlam’ sırasına geçiyor alı al moru mor. Ama her biri, istisnasız, şansını deniyor!

‘Aman şoför olma!’ demişler ya, her şeye razı gariban...


Not-1: Dayanamayıp tabip yüzbaşıya sormuştum, ‘Nasıl anlıyorsunuz askerin renk körü olmadığını, yalan söylediğini?’ diye. Meğer, (rakamları atıyorum) 28 rakamını (renklerin dağılımından dolayı) renk körü mesela 39 görürmüş. Tabii asker bunu bilmediği için sallıyor bir rakam ve yakalanıyor tabii...

Not-2:
Şimdi birileri bu yazdığımı okuyunca soracaktır, ‘Ne yani, askerde dayak mı var?’ Olmadığını hepimiz biliyoruz, değil mi? Olsa duyardık... Bakmayın siz benim palavralarıma!

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!