Her pazartesi Penguen’in zombi gecesi

Güncelleme Tarihi:

Her pazartesi Penguen’in zombi gecesi
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 27, 2006 00:00

1972’de Gırgır’la başladı sabahlayan karikatürcüler muhabbeti. Bir gece yarısı yapıldı Gırgır’ın el değiştirme operasyonu. Buna karşın gün doğmadan karşı operasyonla mizahçılar kendi dergilerinin patronları oldular. Tabii adresleri de değişti. Kendileri gibi karanlıkta ortaya çıkan insanların arasına Beyoğlu’na taşındılar. Gün yüzü görmemiş esprinin sırrı bu olsa gerek.

Dergileri okuyunca akşamın karanlığından güneşin doğuşuna kadar sürede üretilen malzemenin tadına da doyulmuyor. Mizahçıların 34 yıl önce başlayan mesai düzeninin sırrını, bir sabahlama gecesi Penguen’de çözmeye çalıştım. 2004 Ağustos’unda yayına başlayan ve ikinci yılında Başbakan Tayyip Erdoğan’ın çeşitli hayvan tiplemeleriyle betimlendiği dergi kapağıyla olay yaratan Penguen’in çizerleri, kendileri gibi sabahlara kadar çalışan kulüplerin, sabahçı kahvelerinin, meyhanelerin, birahanelerin arasında mutlu mesut güneşi doğuruyorlar.

Yine bir pazartesi akşamı. Çizerler yavaş yavaş dergi binasında toplanıyorlar. Henüz espri bulamamış yazar-çizer için doğum sancıları kendini gösteriyor. Bazılarının şansı yaver gitmiş eskizlerini evlerinde yapmışlar. Böyle olunca da işin büyük bölümü bitmiş sayılıyor.

Henüz bir şey bulamamış olanlar kendilerini en tenha odalara atıyorlar. Oluru yok, mazeret asla kabul edilmiyor. Sabaha kadar konular bulunup mutlaka çizilecek.

Yazı-çizi işi yetiştiremeyenin vay haline. Gestapo görevlilerine bile rahmet okutacak tolerans fukarası Bahadır Baruter’in ağır yaptırımları var. Verilen saatte işini bitiremeyen çizerin işlerinin yerine yedek sayfalardan biri monte ediliyor. Böyle bir duruma düşünce ne huzur, ne moral kalıyor.
/images/100/0x0/55eaf71df018fbb8f8a228b8

En üst kattaki stres hepsinden beter. Penguen, Lombak, Kemik’in aynı zamanda patronu olan dörtlü. Bahadır Baruter, Metin Üstündağ, Erdil Yaşaroğlu ve Selçuk Erdem. Bahadır altı aydır çizmiyor. Odasına özel bir aydınlatma sistemi kurarak kendini tamamen resme vermiş. Okurlardan gelen baskılar bile kararından döndüremiyor. "Daha dört ay yokum" diyor. Şimdilik derginin idari komiseri, Erdil ve Selçuk üst kattaki zevkli döşenmiş odalarında ikinci, üçüncü sayfaya güncel konular bulup çizerlere dağıtmaya çalışıyorlar.

Daha kendi sayfalarına el sürülmemiş. Vakit geceyarısına doğru yaklaşınca Bahadır da tuvalini ve fırçalarını bir kenara bırakıyor hep birlikte Erdil’in odasında toplanıyorlar. İşin en zorlu anlarından biri başlıyor. Kapak konusu ne olacak?

EN GICIK DÖNEM ESPRİ BULMA ANI

Alt katlarda bazı odalardan kahkahalar yükselirken bazı odalardan çıt çıkmıyor. Lombakçıların ve teknik servisin olduğu katta kendisine yataklı çalışma odası yapan Metin Üstündağ gayet rahat. Arkasındaki kağıt tomarını gösteriyor. Zor zamanlar için bol miktarda konu yedeklemiş. Yukarıdaki ortaklarının kapak streslerine fazlaca aldırış etmiyor. "Eğer çok sıkışırlarsa devreye girerim" diyor. Yan odadan gelen genç çizerlerin muhabbetlerine kulak kabartmadan edemiyor. Masa lambasıyla aydınlanan yüzündeki munzur ifadeyi hiç bozmadan eskizler yapıyor, bir taraftan laflıyoruz.

Gırgır tezgahından geçmiş en deneyimli ustalardan. Sabahlamalara Oğuz Aral’ın yanında başlamış. 1972 yılında Gırgır çıktığından beri çizerler, sabahlamalarına ait kareler, hatta çizgi romanlar yapıyorlar, yeni kuşaklarda bu geleneği sürdürüyor. Bu durumu biraz anlatmasını istiyorum.

Metin "Çalışma günü çeşitli safhalardan oluşuyor. En gıcık dönem espri bulma dönemi. O zaman yüzler fecidir. Vaktinde yetiştirememe halinin adına ’kıçımda ayı bağırıyor’ deriz. Espri bulunmuşsa, vakit de varsa ortam çok neşeli oluyor. Sabaha doğru adrenalin yükselip sinirler boşalıyor. Herkes olduk-olmadık gereksiz yere gülmeye başlıyor. Bazen odalardan kahkahalar geliyor. Anlarsın ki sinirler laçkalaşmış. En güzel zaman derginin tamamlandığı andır. O anın tadını çıkarmaya bayılıyoruz. Ayı boğulmuştur. Kimisi kahvaltı yapar, kimi bira içer. Herkes kendini şımartacak bir şey yapar. Gırgır zamanı dergi bitince köprüaltına giderdik. Çayla başlar, birayla bitirirdik. Şimdi Bahadır’la
/images/100/0x0/55eaf71df018fbb8f8a228ba
birlikte eşlerimizi de alarak arabayla tura çıkıyoruz. Dergi sonrası mutlaka yeşil görmek istiyor insan. Çatalca’ya, Şile’ye gidiyoruz. Özellikle aylık dergilerde böyle bir tur, büyük ihtiyaç oluyor."

Yukarıda neler oluyor diye odadan çıkıyorum. Konuşma balonlarını dolduran Şevki’nin kahkahalarının yanından Erdil’in odasında toplantı hálá sürüyor. Sabah olacak kapak konusu hálá çıkmış değil.

Bahadır yeni bir taktikle derginin çıkış gününü bir gün önceye almış, amaç rakibe bir çalım atmak. Yazı çizinin yanında bir de Ceyar’lık durumları oldukça zor gibi. Kafalarını ellerinin arasında sıkıştıran patronların yanından ayrılıp son zamanların yükselen yıldızı Yiğit Özgür’ün odasına dalıyorum. Eyvah, olduğu gibi masaya yığılmış. Gece yarısından sonra diğer odalarda da aynı görüntüler başlıyor.

SERAMİK KUPAYI YASTIK YAPAN VAR

Ağır uyku krizlerine dayanamayanlar birkaç dakikalık derin uykulara dalıyorlar. Kimisi seramik kupayı yastık yapmış. Kimisi telefonun yaylı tuşlarına kafasına dayamış. Bu durumlarda odayı paylaşan kanka, ince bir zamanlamayla arkadaşının ne kadarlık bir zamana ihtiyacı olduğunu hesaplayarak kalkmasını sağlıyor. Gece yarısını çoktan geçmesine rağmen Beyoğlu Ekipler Amirliği’nin önünden kalkan arabaların patinaj sesleri, kart sesli travestilerin küfürleri kimsenin dikkatini dağıtmıyor. Tamamlanan işler birer ikişer Baloncu Şevki’nin önünde birikiyor. Tombul parmaklarının arasındaki rapido hatasız bir şekilde balonları dolduruyor. Biten işler bilgisayarın başında kafası sık sık klavyeye düşen teknik servise geliyor. Bilgisayara aktarılan sayfalar detaylı bir şekilde renklendirilip baskı öncesi film alınması için yakındaki bir ajansa gönderiliyor.

6 GÜN GEZ TOZ 1 GÜN SABAHLA

Yukarıda kapak konusu bulunmuş. Bahadır hızla teknik servise giriyor. Tavizsiz bir şekilde ortamlı gaza getirecek direktifler veriyor. "Hadi abi. Tamam mı çocuklar. Ne yapıyorsunuz?"

Bahadır’a nedir bu zulüm, şart mı böyle çalışmak diyorum. Siz de adam gibi işlerinizi gündüz yapsanıza diyorum. "Olmaaaz. Bu işin raconu budur. Bu sistemin adı son dakikacılık. Baskıya yetişebilecek her şeyi değerlendirmek için bu sistemden başka bir sistem mümkün değil. Haftalık dergi raconunda altı gün serserilik yapılır gezilir, tozulur. Olay son gün patlar. Son 24 saat toplanarak komaya giriyoruz. Bir arada hem muhabbet oluyor yeni yeni konular ortaya çıkıyor, hem de yoruldukça daha verimli oluyorlar. Rasyonellikten uzaklaşıyorlar. Her hafta nasıl konu buluyorsunuz diye soruyorlar. Mecburuz yoksa aç kalırız. Zaten hayatın hiçbir alanında tutturamamış tipleriz. Aramızda mühendis de var, hepsi okumuşlar ama tutunamayan tipleriz. Bizim gibi sokak çocuklarının tutundukları tek dal bu. Tabii yetenekliyiz de. Ama kravat takmıyoruz. Burada insanların tek başlarına odalarda takılmalarını da istemiyorum. Hem konuşucaz hem çizicez yok öyle içine kapanmak."

GÖZÜNÜ KIPMAYAN BALONCU ŞEVKİ

Sabah gün ışığı camlardan içeriye giriyor. Ofis asistanı Sinan sabaha kadar koşturmaktan yorulmuş bir köşede uyuyakalıyor. Gözünü kırpmadan sabahlayan tek kişi baloncu Şevki. Burada Yetkin Gülmen’in de hakkını yememek lazım. Ve kapak bilgisayarda beliriyor. Yine Bahadır’a dönüyorum. Öyle oldu böyle oldu dergi yine canavar gibi tamamlandı. Bahadır işin püf noktasını söylüyor. "Burada Türk Alman modelini uyguluyorum. İstanbul Erkek Lisesi mezunu olarak Alman ekolünü de almış biri olarak şunu söyleyebilirim. Türk gibi geyikçi, son dakikacı, Alman gibi programlı, sistemli yapıyı birleştirince sonuç sağlam oluyor." Artık baskı zamanı. Herkes olduğu yerden şöyle bir doğrulup gelen börekleri yiyip yeniden masaları üzerinde derin uykuya dalıyor. Bahadır, matbaa sonucunu görene kadar ayakta.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!