= ÇOK GİZLİ =

Güncelleme Tarihi:

= ÇOK GİZLİ =
Oluşturulma Tarihi: Eylül 29, 2005 17:57

Sağ gözünün olmayışından ve sol gözünün benimle konuşurken otel lobisindeki kristal avizeye bakmakta oluşundan da anlaşıldığı gibi, gözünü budaktan sakınmayan bir gazeteciydi gençliğinde. ‘Yaşlılık...’ diye geçirdim içimden. Düşüncelerimi okumuş gibi devam etti:..

           = ÇOK GİZLİ =

Ankara’nın, hani ‘iyi haber alan kaynaklar’ denilen, eski gazetecilerindi.

Beni aradı. Sesi kötüydü, ‘Ben seni arayayım’ dedim, istemedi.

‘Telefonda konuşmayalım’ dedi. ‘Ama bir an önce konuşmamız lazım...’

Sesindeki tuhaflıktan endişe duydum.

Atlayıp Ankara’ya gittim. Adı lazım değil bir otel lobisinde buluştuk.

- Devlet’in ‘tap sikrıt’ Avrupa Birliği planını ele geçirdim!
- Tap ne abi?
- Ya tapı s.tir et, çok gizli yani...
- Ne güzel işte, haber yapsana...
- Yaşatmazlar!

Dedi!

Sağ gözünün olmayışından ve sol gözünün benimle konuşurken otel lobisindeki kristal avizeye bakmakta oluşundan da anlaşıldığı gibi, gözünü budaktan sakınmayan bir gazeteciydi gençliğinde. ‘Yaşlılık...’ diye geçirdim içimden. Düşüncelerimi okumuş gibi devam etti:

- ‘İhtiyarlayınca korkak oldu’ diye düşünürsün sen şimdi...
- Estağfurullah abi, ben öyle terbiyesiz bir insan mıyım, aklımdan bile geçmez...
- Sözümü kesme! Elimdeki bir Kırmızı Kodlu Devlet Belgesi. Bu ne demektir bilir misin?
- Çok gizli mi?
- Yetkisi olmadan okuyanların ortadan kaldırılması demektir...
- Böyle bir gizlilik kodu mu var devletin? Hiç duymamıştım.
- Duyanlar kimseye söyleyemiyor da ondan... Neyse, beni dinle, her an gelebilirler...

‘Ya bunadı ya difransiyel sıyırdı’ diye düşüneceğim ama düşünemiyorum, beynimi okuyor sanki ihtiyar...

Uzatmayalım. Türkiye’nin ‘NİHAİ AB PLANI’ çok da basitmiş aslında, niye bu güne kadar hiç aklımıza gelmedi, inanılır gibi değil.

AZ SONRA...

(Buraya reklam vermek için hâlâ çok geç değil...)

Yaşlı ve tecrübeli dostumun açıklamasına bakılırsa, Türkiye’nin bu planı Hun hakanı Attila’dan beri (1555 senedir filan yani ) sinsi sinsi işlemekteymiş.

Attila, Temuçin felan gâvuru iyice sindirip, Türk korkusunu genlerine işletmiş (Gerçi o zaman genlerin varlığı bilinmediğinden ‘içine işlemek’ diyorlarmış) ama o kadar eskilere gitmeyelim, Osmanlı’nın fütûhat politikasına bir bakalım, mesela Eflak-Boğdan, yahut Karadağ...

Önce akıncılar peşpeşe akınlar düzenler, karşılarına cansız ne çıkarsa yakar, yıkar; canlı ne çıkarsa keser, gereğini yapar, sonra dönüp Eflak Beyi’ne resti çekermiş:

- Her sene 100.000 Düka altını veresen, vermez isen bahara yine gelirem!

Bunun adına siyasi literatürde ‘haraca bağlamak’ derlermiş.

Osmanlı, 14.yy’dan 18.yy’a kadar bu yolla, hiç çalışmadan cukkayı götürmüş. Şimdi rantiyeci diyoruz böylelerine. Taaa Batılılar, 18.yy’da uyanıp da, ‘Ne var len, erkeksen gel kendin al’ diyene kadar.

Osmanlı, bu saldırgan politikanın artık yemediğini görünce, iti ite, gâvuru gâvura kırdırmaya başlamış, bu yolla da bir iki yüz sene daha dötü kurtarmış. ‘Bak Rus’un koynuna girerim ha... Giriyoruuuum, giııiir... Sen kaç tane top veriyon?’

Meşrutiyet’ten 2.Dünya Harbi’ne kadar, bu kez de Türkiye ‘Ben de sizin gibi Avrupalıyım. Hödö hödö...’ diye kendini yutturmayı denemiş, bunun da fayda etmediği kısa sürede görülmüş.

Bundan sonraki son dönem, ağlama ve acındırma dönemiymiş. ‘Abi kulun kölen olayım be, abi ne iş olsa yaparım, abi şurada bi’yerde kıvrılır yatarım’ politikasıyla, kılıç kalkanla giremediği Avrupa’ya (eski bir Kölemen taktiğidir) paspas ve yer kovasıyla sızmış, koskoca Alamanya’da Mertel’in siyasî kariyerini dütleyecek noktaya gelmiş ve Fransa’dan Lehistan’a kadar herkesi tekrar ‘Türkler geliyor’ diye titretmeye başlamış.

Ben abimin yalancısıyım. Ve bu sindirme ve tiksindirme politikası başarıya ulaşmak üzereymiş.

Türkiye Devleti’nin Avrupa Birliği konusundaki bundan sonraki en gizli ve nihaî planı şudurmuş:

Adaylığımız ‘geri dönülmez/artık kaçınılamaz’ bir noktaya geldiğinde - ki buraya kadar her şeye eyvallah diyecekmişiz - Brüksel’e el altından bir haber uçurulacakmış:

- Türkiye’ye her yıl açıktan 100 milyar Avro verin, AB’ye girmeyelim!
- Biraz düşünelim, arkadaşlarla bir konuşalım...
- 110 oldu!
- Ama...
-120 milyar! Bak yoksa AB’ye gireriz ha...

Bunun adına da siyasi literatürde de ‘haraca bağlamak’ derlermiş.

Biri pozitif, biri negatifmiymiş neymiş ama, o kısmını iyi anlamadım...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!