77 yılın öyküsü

Güncelleme Tarihi:

77 yılın öyküsü
Oluşturulma Tarihi: Şubat 10, 2006 00:00

Adalet Ağaoğlu’nun 77 yılının öyküsünü Feridun Andaç’a anlattığı "Adalet Ağaoğlu Kitabı", geçtiğimiz günlerde yayınlandı. Haftalık dergisi son sayısında kitabın en çarpıcı bölümlerini derledi.

Feridun Andaç’ın yüzlerce soru cevaptan oluşan "Adalet Ağaoğlu Kitabı"nda Adalet Ağaoğlu, "Çocukluğumdan beri bütün uykularım uyanık... Deliksiz uyku, uyuyakalmak nedir bilmem. Ama çok isterim bunu" diyor. Can Yücel’in "Türkiye’nin en güzel kazası" dediği yazar, uyanık uykulardayken içine içine ağladığı 77 yılını bu kez kaleminin ucundan dökülenlerle değil, dudaklarının arasından düşenlerle anlattı.

OKUL UĞRUNA ÖLÜM ORUCUNA YATMIŞIM

"23 Ekim 1929’da Nallıhan’da doğmuşum. Çocukluğum ilkokulu bitirinceye kadar, doğum yerim Nallıhan’da geçti. Ağabeyim benden iki yıl önce ilkokulu bitirmiş, Nallıhan’da ortaokul olmadığından yatılı okula gönderilmişti. Ben de ortaokula gidebilmek için söylendiğine göre ölüm orucuna yatmışım."

Acınmak en istemediği şey, onu etkileyen en önemli kişiyse büyükbabası Fuat Ağaoğlu... Büyükbabasının ona küçük bir aşı yaptığına, bu aşının da onu baskılar altında ezilmekten koruduğuna inanır. Dedesinin ölmeden önce söylediği cümlelerse zihnine kazınır: "Baban seni artık evde oturtmak ister. Ama sen babana yenilme."

DERT DÖKME DEFTERLERİ

"Günlük tutma kaygımın ucu, başlarda iç dökmeye dayanıyordu galiba. Bunları yok ettim. 1968’den bu yana tuttuklarımsa şekile girdi. ’Dert Dökme Defterleri’ dediğim defterlerimi yayınlansın falan gibi düşüncelerle yazmış değilim. Hepsini yakmak istiyor fakat yakacak yer bulamıyorum."

77’sinde günlüklerini yakma niyetinde olan Ağaoğlu, lise yıllarında "Çalıkuşu" romanının ’Feride’si olmak istemesini ’sarsıcı bir çelişki’ olarak anlatır. Ne var ki onu yazarlığa iten bu çelişkiden başka şey de değildir. "Kendi adıma ben olmayı değil de, Feride’yi sorgulamaya heves etmişimdir."

Evliliğe karşı biriyim ve öyle evlendim

Kadınlarda en güzel yaşın 40 ile 60 arası olduğuna inanıyorum. Çünkü insan genç kızken, genç kadınken o içsel özgürlüğü hissedemiyor. Ama daha sonra tuhaf bir biçimde içsel bir özgürlük ediniyorsunuz.

Ben hep sanatçı arkadaşlarımlaydım. Onlarla aynı masada oturmayı, yemeyi, içmeyi sevdim; fakat sanatçı olmayan biriyle, bir mühendisle evlendim. Benim Halim ile ilişkim onun ne mühendis, ne de erkek olmasından kaynaklanıyor. Halim’in bütün sanatçılara, yalnız bana değil, duyduğu müthiş ilgi, sevgi ve saygısı var. Belki de benim buna ihtiyacım vardı; kadın olarak böyle bir saygıya ihtiyacım vardı.

Eğer birlikte yaşadığım kimse yazmama engel olsaydı onunla yaşayamazdım. Zaten evliliğe karşı olan biriyim ve öyle evlendim. Onu hep arkadaş olarak gördüm diyebilirim. Burada; "Cinselliğiniz yok mu" diyebilirsiniz. Olmaz olur mu, tabii ki çok doğal bir şey. Ama kendimi bildikten sonra diyeyim, karşı tarafta istediğim sorumluluğu da buldum.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!