15 dakikada Nazan Kesal

Güncelleme Tarihi:

15 dakikada Nazan Kesal
Oluşturulma Tarihi: Eylül 30, 2012 00:00

Cannes’da iki kez kırmızı halıda yürüyen usta oyuncu Nazan Kesal, bu kez kocasının ölümünden sonra altı çocuğuna babalık da yapmış, güçlü mü güçlü bir kadını canlandırıyor yeni dizi Kayıp Şehir’de.

Haberin Devamı

- Merhaba. Şu an nerdesin?
- Röportajdan çıktım, dublaja doğru yol alıyorum. Ardından da çekime gideceğim.
- Sürekli bu tempoda mısın şu sıralar?
- Dizinin ilk bölümleri olduğundan tempomuz çok yoğun.
- Yeni bir dizi, nasıl bir heyecan içindeki?
- ‘Meryem’ bana uğur getiren bir karakter ismi. Tayfun Pirselimoğlu’nun ‘Saç’ filminde oynamıştım. Orada da Meryem’di karakterin adı, dizideki gibi...
- Ne kadardır hazırlanıyorsun bu role? Altı çocuklu bir anneyi canlandırmak zor olmalı.
- Evet, altı çocuk zorluyor. Çünkü benim sadece bir tane çocuğum var. Her bir çocuğun ayrı ayrı annelik üzerine düşen duygusu, sorumluluğu çok farklı. Altı çocuğun annesi olabilme hali, seyirciyi buna ikna edebilme sürecim biraz sancılı geçti.
- Neler yaptın?
- İki ay boyunca adeta oyuncu Nazan’ı unuttum. Kremimi sürmedim, saçımı boyatmadım, sporumu yapmadım ve o kadının dünyasına yaklaşmaya çalıştım.
- Nasıl bir ruh halin var peki şu anda?
- Altı çocuğun düşüncesi bile beni yordu en başta. Her zaman güçlü, dik, ayakta olan Nazan’ın omuzlarını biraz düşürdü.
- 7 yaşındaki oğlun Poyraz’la ne kadar vakit geçirirsiniz?
- Üç buçuk yaşına kadar Poyraz’laydım, çalışmadım. En önemli yılları birlikte geçirdik. Şimdi o da okula başlayınca biraz uzaklaştık. Bazen sete çağırıyorum onu çok özleyince. Dizideki en küçük oğlum İhsan Berk’le arkadaş oldular.
- Onunla birlikte yaptığın en uçuk şey nedir?
- Birlikte en çok boğuşmayı seviyoruz. Onun istediği her şey bana uçuk geliyor, bilgisayar çağı çocuğu ne de olsa. Skylander diye bir oyun var mesela, gel beraber oynayalım diyor ama yapamayınca çok kızıyor bana. Gayret ediyorum ama zor tabii.
- Senin de içinde kocaman bir çocuk olduğunu düşünüyor musun?
- Herkesin içinde vardır bir çocuk. Ve fırsat buldukça coşuyor. Özellikle çocuklarla ve yaşlılarla çok özel bir bağım var, çok iyi vakit geçiriyorum.
- O zaman bu rol, senin için biçilmiş bir kaftan?
- Evet, kesinlikle.
- Ne kadar vaktin gidiyor dizi çekimlerine?
- Sistemi yeni oturtmaya başladık. Çok iyi bir senaryo olduğundan altında kalmamaya çalışıyoruz hepimiz. Yani, yoğun.
- Kendine kalan daracık zamanda neler yapabiliyorsun?
- Şu dönemde pek vakit ayıramıyorum.
- Peki böyle bir dönemde en büyük yardımcın kim oluyor?
- Eşim Ercan. Bir de evdeki yardımcı ablamız. Ama mesela yemek yapmayı çok severim. Yapıp çıkmaya çalışırım. Eğer dışarıdaysam da mutlaka telefon açar, baharatına kadar tarifi verir, takip ederim. Telefon konuşmalarımın çoğu yemek tarifi, Poyraz’ın karşılama saati, ödevleri hakkında olur.
- Yavuz Turgul, Zeki Demirkubuz ve Nuri Bilge Ceylan gibi yönetmenlerin sanat filmlerinde gördük seni daha çok. Bu, özellikle seçtiğin bir durum muydu?
- Evet. Oyuncu, seçimleriyle vardır. Hayır diyebilmeli bir oyuncu. Bu tamamen mesleğinizi yapma biçimiyle ilgili. Oyunculuk yaparken bu filmlerin içinde olduğumda kendimi daha iyi ifade edebiliyorum. Ama çok iyi bir popüler film gelirse neden oynamayayım...
- Okulu bitirme tezin ‘kadında mücadele ruhu’ üzerineymiş. Mücadeleci bir ruhun mu var?
- Yaşamın hareket olduğunu, dinamizm ve mücadele gerektirdiğini bilenlerdenim. Hiçbir şey bana altın tepsiyle sunulmadı. Hep tırnaklarımla kazıya kazıya, birçok insana rağmen, ruhumdaki mücadele etme arzusu beni buraya getirdi.
- Şu hayatta en çok ne için mücadele ettin?
- Çok çeşitli şeyler üzerinden cevaplanabilir bu soru. Ama en çok, iyi bir oyuncu olabilmek için mücadele ettim.
- Cannes Film Festivali’nde kırmızı halıda iki kez yürümüştün. Nasıl bir histi?
- Cannes’daki algı çok farklı, diğer festivallere benzemiyor. Orada yürüdüğünüz zaman “Bir dakika, ben değerli bir şeyim galiba” duygusunu hissettiriyor insana. Ülkemizde bunu yaşamak zor. Ülkemizde kendi değerlerimizi maalesef bilmiyoruz ve alkışlamaktan kaçınıyoruz.
- Oyuncu olmasaydın ne işle uğraşmak isterdin? Belki yemekle ilgili olabilir...
- Yemekle ilgili olmaz. Evet, yemek yapmayı çok seviyorum. Domestik bir ruh var içimde ama ev işlerinden çok sevdiklerime yemek yapmak hoşuma gidiyor. Arkeolog olmak isterdim.
- Neden?
- Yaşanmışlıklar beni çok etkiliyor. Mesela şu an çekim yaptığımız sokak eski bir İstanbul sokağı. Binaları inceleyip düşüncelere dalıyorum orada yaşayanlarla ilgili. Çocukluğumdan beri böyle. Anneannemin sandığını karıştırmaya bayılırdım mesela... Eski tabaklarını gözüm gibi saklarım hâlâ.
- Var mı ileride oyunculuğu bırakıp başka bir şeyle uğraşma hayalin?
- Hayır. Çünkü oyunculuk, benim yaşam serumum. Belki sadece gençlere yardım eder, okul açarım. Yönetmenlik yapmak, heveslerimden biri.
- “Keşke daha erken öğrenseydim” dediğin bir şeyler var mı?
- Yabancı dil bilmemek, benim için büyük bir eksiklik. Yabancı bir filmde çok iyi telaffuz yapamayacağım için rahatsızım.
- “İyi ki yapmışım” dediğin şeyler neler?
- Oğlum Poyraz. Yaşam enerjisi veriyor bana. “Anne ben senin canın mıyım” diyor. “Evet, annecim” deyince “Sen de benim canımsın” demesi ömre bedel.
- Hayatta en çok neden korkuyorsun?
- Bu ülkenin gidişatından, oğlumla birlikte bütün çocukların geleceğinden korkuyorum. Onlara nasıl bir dünya bırakıyoruz...

Haberin Devamı

Sanat filmlerinin kadını

Haberin Devamı

Şimdiye kadar Tayfun Pirselimoğlu, Zeki Demirkubuz, Nuri Bilge Ceylan ve Yavuz Turgul gibi yönetmenlerle çalıştı. Ceylan’la birlikte 2003’te ‘Uzak’ ve 2006’da ‘İklimler’ filmleriyle iki kez Cannes’da kırmızı halıda yürüdü. Pek çok festivalde ‘en iyi kadın’ ya da ‘en iyi yardımcı kadın’ ödüllerini aldı.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!