Sezen'le iki gün iki gece Atina

Güncelleme Tarihi:

Sezenle iki gün iki gece Atina
Oluşturulma Tarihi: Kasım 26, 1999 00:00

Haberin Devamı

Gazetemizin yazarlarından Pakize Suda, Haris Alexiou ile Atina'da verdiği konser öncesinde ve sonrasında tam iki gün boyunca Sezen Aksu'nun yanındaydı. Sanatçıyı adım adım izleyen Pakize Suda konserle ilgili herşeyi Kelebek okurları için yazdı.

Atina konserinden 10-15 gün önce Genel Yayın Yönetmenimiz Ertuğrul Özkök aradı. ‘‘Sezen'le Atina'ya gidiyorsun görevli olarak’’ dedi. Daha birkaç dakika önce ‘‘acaba Sezen'le Atina'ya gitsem mi, hem Atina'yı hiç görmedim, hem İstanbul'daki konseri kaçırmıştım, hem de bir-iki gün tatil yapmış olurum’’ diyordum. Görev ilaç gibi geldi. Artık ‘‘temiz kalpli’’ mi dersiniz, ‘‘aptal’’ mı siz karar verin.

Sezen'le defalarca seyahate çıktık. İlk kez sanatçı-gazeteci olarak yola çıkacağız. Endişelerim var; seyahatin basına kapalı olan kısımlarında arkadaş sıfatıyla yasakları delebilecek miyim, yoksa ben de herkes gibi kapılarda mı bekleşeceğim. Bakalım göreceğiz.

Pazartesi sabahı karga kahvaltısını etmeden saat 06:00'da havaalanına gitmek üzere Sezen'deyim. İki yardımcısı, bir-iki dostu, bir de ben saat 09:00'da havalandık.

Uçakta herşeye güldük. En çok da benim hiçbir şeyi geri çevirmeden yememe... Defalarca ilave ekmek istedim hostesten. Sezen tüketim kapasiteme çok güldü ama baktım, onun da tepsileri dolu gelip boş gidiyordu. Bu arada Cola'larımızın diyet olduğunu belirteyim. Formumuzu korumak için elimizden geleni yapıyoruz!

Saat 10:00'da Atina'ya indik. Havaalanından otele kadar Türk, Yunanlı onlarca hayranıyla öpüştü. Otele geldiğimizde Ali Kırca, Taki Berberakis, Yorgo Kırbaki, Stelyo Berberakis, herkes orada. Pek sevinemedim doğrusu. Bende bir bencillik, bir bencillik. Herkesi atlatıp bütün haberleri ben vereceğim. Sırf bu yüzden iki günde bir kutu Vermidon bitirdim. Sezen'le diğer gazetecileri gözetlemekten sürekli başım ağrıdı.

Saat 13:00'da Kültür Bakanlığı'ndaki basın toplantısına gittik. Kadın Kültür Bakanı bir yanına Haris'i bir yanına Sezen'i aldı.

Rumca bilmediğim halde basın toplantısındaki tercümanın, Sezen'in 10 dakikada anlattığını gazetecilere bir dakikada tercüme etmesinden hiç de işinin ehli olmadığını anladım. Toplantıdan sonra Sezen'de aynı fikirde olduğunu söyledi. Yanılmadığımız, ertesi gün çarşıda Türkiye'den Atina'ya göç eden iki hanımla karşılaşınca ortaya çıktı. ‘‘Tercüman sizin söylediklerinizi keserek verdi’’ dediler.

Akşam bir meyhanede basına kapalı yemek var. Meyhanenin ismi ‘‘Ananın Yeri’’ anlamına geliyor. İstanbul'daki endişemden eser yok, yemeğe arkadaş sıfatıyla ben de davetliyim.

Patlıcan ezme, ıspanak ezme, peynir ezme... Herşey zeytinyağlı, herşey cevizli ve sarmısaklı. İsimleri de kolay. Ispanaki, patlıcanaki. Ve tabii meşhur içkileri Uzo. Ben bir ara kendimi Uzi'niz bir harika derken yakaladım ama hemen düzelttim: Uzo.

Sezen minik tabaklarda ortaya gelen mezelerle yetinmedi, herbirinden önüne birer tabak istedi. Bu arada birbirimize de tavsiyelerde bulunuyoruz: ‘‘Şu biberli olandan yedin mi, ye bak.’’

Yemekten sonra tavernaya gidilecekti. Artık yorgunluktan mı, Uzo'dan mı, bir uyku bastırdı. İçimden ‘‘İnşallah Sezen'in de uykusu gelmiştir’’ derken sesini duydum: ‘‘Benim uykum geldi.’’ Yaşasın. Otele gidip yattık.

Sabah 08:00'da telefonum çaldı; Sezen. Beraber kahvaltıya indik. Kruasanları bir yandan yiyoruz, bir yandan da ‘‘bunlar biraz yağlı mı, ne?’’ diyoruz. Ama ‘‘evet, yağlı; yemeyelim’’ diyen yok. Tam 1,5 saat yemişiz.

Kahvaltıdan sonra çarşıya çıktık. Nedense burada insan kendini hiç yabancı gibi hissetmiyor. Yine herkes Sezen'in etrafında, yakalıyor, öpüyor.

Koloraki'ye çıktık. Bizim Rumeli Caddesi gibi. Bütün mağazalar marka satıyor. Hepsine girip çıktık. Hiçbir şey almadık. Sezen, ‘‘ben daha önceden biliyorum, burada açık bir çarşı olacak’’ diye tutturdu. Sora sora nihayet bulduk. Herşey çok ucuz. İstanbul'dan beş milyona aldığım çorabı 500 bin liraya aldım. Sezen de sekiz tane file çorap aldı.

Sezen'e çizme arıyoruz. Benim ayağımdakileri çok beğendi. Eğer istediği gibisini bulamazsa benimkileri ayağımdan alacak. İnşallah bulur. Buldu... Hem de dört tane birden.

Çizmeleri aldığımız dükkanda önce pek yüz vermediler bize. Nedense alışveriş yapabileceğimiz intibaanı uyandırmadık tezgahlarda. Oysa‘‘parayla imanın kimde olduğu bilinmez’’ Nitekim dört çizme birden alınca paranın kimde olduğunu anlamışlardır.

Sezen prova öncesi dinlenmek için otele döndü. Ben dolaşmaya devam ediyorum.

Provaya gideceğiz. Sezen'in heyecandan barsakları gaz yapmış, karnı davul gibi. Buna rağmen bir tabak spagetti yemeği ihmal etmedi.

Sezen konser hazırlığında. Elbisesi siyah üzerine minicik kırmızı güllü dekolte. Üzerinde dantel şal var. Çok şık. Beraberce takılarını seçiyoruz. Saçını topuz mu yapacak, açık mı bırakacak karar veremiyor. Bana soruyor. ‘‘Sana her türlüsü yakışıyor’’ diyorum. İçimden de ensesi erkek traşı olan saçının neresini toplayacağını ya da bırakacağını merak ediyorum. Gerçi önceki tecrübelerimden Sezen'in bir santim uzunluğundaki saçlarını bile topuz yapabildiğini biliyorum ama yine de meraktayım. Nihayet açık bırakmaya karar veriyor.

Haris, Sezen'in ‘‘Tutuklu’’sunu Türkçe okudu. ‘‘Gel gel sarışınım gel’’i Sezen Türkçe, o Rumca beraber okudular. ‘‘Aman doktor’’u da. Ve ‘‘Tutuklu’’yla finali yaptılar. Klasik bir laf olacak ama gerekli. Muhteşem bir konserdi. Hem de çok duygulu. Sezen önce Rumca ‘‘Kalispera komşu, kalisperasos’’ dedi. Sonra da İngilizce şöyle dedi:‘‘Size Anadolu'dan selam getirdim. Sizinle ve Haris'le olmaktan çok mutluyum. Ben sizi her zaman sevdim ve seveceğim, söz veriyorum. Çünkü inanıyor ve biliyorum ki kalplerin arasında sınır yok. Size ve Tanrıya teşekkür ediyorum bunu bana nasip ettiği için.’’ Çıkışta hemen hemen herkesin gözlerini sildiğini gördüm.

Konser sonrası Yunan televizyonlarına ve BBC'ye demeç verdi. 02.00'de otele döndük ve mutluydu. Haris ve ailesi de bizimle otele geldiler.

Ve dönüşte havaalanındayız. Benim elimde torbalar torbalar. Koyup kaldırırken gözümden güneş gözlüğümü düşürüyorum. Biri alıp veriyor, tam o sırada göğsüme taktığım okuma gözlüğü düşüyor. Onu alırken torbanın biri açılıp yere dökülüyor. Bu arada öyle durmuş bizi seyreden erkeklere söyleniyorum. Sezen kasıklarını tutarak gülüyor. Onun elleri bomboş tabii. Sonunda halime acımış olmalı ki elimden torbanın birini aldı. Bütün televizyonlar kamera yollamışlar Sezen'i karşılamak için. Bir baktım elinde benim torba televizyonculara Atina konserini anlatıyor. Hemen koşup aldım elinden.

Sezen Haris dostluğu

Türkiye’de başlayan dostluk Atina’da da devam etti. Haris, Sezen’i bir dakika bile yalnız bırakmadı. Elleriyle yedirdi, elleriyle içirdi. Ailesiyle birlikte Sezen’in oteline gelen Haris Sezen’e sarılıp sarılıp onu öptü. Yunanistan’ın Sezen’i olarak anılmak Haris için büyük bir onurdu. Haris ve Sezen dostuluğu şarkılarını kendi dillerinde söylemelerinden de belli oluyordu.

Konser öncesinde titiz provalar

Konser salonundayız. Sezen kuliste son hazırlıklarını yapıyor. Onun kadar heyecanlıyım. Sanki milli maça geldik. Şarkı söylemenin ne demek olduğunu bildiğim için endişelerim de var. Ya sesi kısılsa... ya gıcık gelirse... ya bir aksilik olursa... Bütün korkularım yersiz çıktı. Sezen'in performansı her zamanki gibi en üst seviyedeydi. Haris Alexiou'nun da öyle. Provalarda arkadaşları Sezen’e stres atması için tesbih hediye ettiler.



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!