Padişah arar gibi başkan arıyorlar

Güncelleme Tarihi:

Padişah arar gibi başkan arıyorlar
Oluşturulma Tarihi: Şubat 17, 2000 00:00

Haberin Devamı

Sekiz yaşında bir çocuktu. Sabahları babasının elinden tutar, deniz kenarına balık tutmaya giderdi. Moda'dan her geçişinde çimleri sulayan yaşlı bir ‘zenci’ dikkatini çekerdi. Onu hayranlıkla seyretmekten kendini alamazdı.

Göz temasıyla kabaran duyguları bir gün ayaklarına yön verdi, babasının ellerini bırakıp siyah adama koştu. Adamın ellerini yakalayıp öpüverdi. Adam çabuk toparlandı, çocuğun başını okşadı. O an çocuğun başı göğe erdi; bir Fenerbahçeli için en büyük mutluluğu yakalamış; futbolun efsane ismi Didi'ye dokunabilmişti. Pele'den sonra dünya çapında ün kazanan büyük bir futbolcuydu, Didi. Futbolu bıraktıktan sonra antrenörlüğe başlamış, Peru milli takımını çalıştırdıktan sonra Fenerbahçe'ye gelmişti.

DİDİ OSMAN'I BİLE KADRO DIŞI BIRAKTI

Didi, ilk yıl başarılı olamadı. Öncelikle takıma hakim olabilmesi gerekiyordu. İlk gözüne çarpan, takımın golcüsü Osman Arpacıoğlu oldu. Ligin gol kralı olan Osman, aynı zamanda antrenör sözü dinlemeyen, ele avuca sığmayan bir gençti. Didi, onu kadro dışı bıraktı. Bu karar, hem futbolcuları, hem de yöneticileri şaşkına döndürdü. Didi, kararından vazgeçmedi. Son 11 maçta oynatmamasına rağmen ligi gol kralı olarak tamamlayan Osman'ın akıbetini paylaşmaktan korkan öbür futbolcular da hizaya geldiler. Takım üzerinde tam otorite kuran Didi, ertesi sezon Fenerbahçe'yi şampiyon yapmayı başardı. FB'yi iki yıl daha çalıştırdı.

Ancak Fenerbahçe o yıllarda da her kafadan farklı ses çıkan bir kulüptü. ‘‘Tabiatı icabı’’ yine karışıktı. İç kamuoyu, başarılı bir antrenörün de takımın başında kalmasına el vermiyordu. Fenerbahçe'de, hatta Türkiye'de futbolun çağdaş düzeye yükselebilmesi yolunda önemli bir soluk getiren Didi, ülkesine dönmek zorunda kaldı.

Fenerbahçe ise ‘‘Fenerbahçe Maksim gazinosu gibidir. Hep yıldızları toplar’’ deyişini haklı çıkarmak istercesine bir futbol sisteminin değil, yeni yıldızların peşinde koşmayı sürdürdü. 3.5 yıl FB'de görev yapan Didi'den sonra hiç kimse bu kadar süre FB'nin başında kalamadı.

Oysa futbol, 1970'lerden itibaren tüm dünyada büyük bir dönüşüm fırtınasına yakalanmıştı. Ne yazık ki, Fenerbahçe bu dönüşümden haberdar olamadı, kendini yenileyemedi. Oyun sisteminde de, kulüp yönetimi anlayışında da...

1972'de Didi'nin elini öpen Tamer Korkmaz, o anı yaşamı boyunca unutmadı. Sıkı bir Fenerli oldu, takımını izleyerek büyüdü. Gazeteciliği meslek seçip, Zaman gazetesinde köşe yazarlığına başladıktan sonra da sporla, daha doğrusu Fener ile ilgisini kesmedi. Didi'nin getirdiği futbol sisteminin izlerini arayıp durdu takımında. İsimlere takılıp kalmak yerine futbolun teknik yanına merak saldı:

‘‘Futbol, tanjant kotanjant oyunu değil derler espriyle. Oysa futbol tanjant kotanjant oyunudur. Tabii ki, top yuvarlaktır. Fakat aslolan tekniktir, sistemdir. En önemlisi de sistemde istikrarı sağlamaktır.’’

Korkmaz'a göre, Fener, Didi'den sonra en büyük fırsatı Parreria ile yakaladı! Çünkü Parreria, 1970'de Dünya Kupasını kazandıktan sonra büyük bocalama geçiren Brezilya futbolunda ‘‘sentez yaratan’’ bir isimdi:

‘‘Pele'li Brezilya, yıldızlarının teknik kapasitelerine dayanıyordu. 4-3-3 sistemiyle kollektif değil şahsi bir futbol oynuyorlardı. 1970'lerde kollektif oyun sistemine geçen Avrupa futbolu Brezilya futbolunun önüne çıktı. 4-3-3 çağdışı kaldı; 1980'lerden itibaren 3-5-2 sistemi kabul gördü. Bir dönem Türkiye'de de çalışan Piontek öncülük etti bu sisteme.

Brezilyalılar bu sisteme cevap vermek için futbolcularının şahsi yeteneklerini kollektif futbola adapte etmenin yollarını aradılar. Neticede bir senteze varıldı ve Parreria'nın oyun sistemi doğdu.

Parreria'nın ‘istasyon sistemi' dediğimiz oyun düzeni 2-1-4-1-2 ! Bu aslında 2-6-2 gibi de görülebilir. Burada altılı orta saha kurgusu 1-4-1 gibi algılanabilir. Orta saha çok güçlü. Alan savunmasına dayalı bu sistem, hem total futbolun çağdaş bir uygulaması, hem de sahanın belli yerlerinde istasyon olduğu için futbolcuların enerjilerini hesaplı kullanmalarını sağlar. Parreria'nın dışardan algılanması zor oyun sistemi, 1994'de Brezilya milli takımında çarpıcı bir başarıyla uygulandı ve Brezilya dünya kupasını bir kez daha kazandı.’’

PARRERİA KALSAYDI TERİM EFSANESİ GECİKİRDİ

Korkmaz, Parreria’nın Valencia'dan sonra geldiği Fenerbahçe'de de aynı sistemi uyguladığını hatırlattı. Parreria'nın oyun sisteminin, Türkiye'de 4-4-2 olarak adlandırılmasına itiraz etti:

‘‘Gerçek fonksiyonlar açısından 4-4-2 kabul edemeyiz Parreria sistemini. Parreria sisteminde total futbol dediğimiz orta sahanın dinamik kullanımı öne çıkıyor. Parreria sisteminde 2-1-4-1-2'de ilk 2 tandemdir. Yani tandem, iki futbolcunun hem libero, hem de stoper oynama durumudur. Parreria, bunu 95-96'da FB'de uyguladığı zaman Uche ve Högh tandem oynuyorlardı. Fener, alan savunması ve pres yaptı, şampiyon oldu. Fakat bu kibar, nazik adamı üzdüler, gitmesine neden oldular.’’

Korkmaz'a göre, Parreria'nın en az dört yıl takımın başında kalması gerekirdi! Üstelik Oğuz ve Aykut da takımdan gönderilmemeliydi:

‘‘Takımın iskeleti geliştirilebilseydi Fatih Terim efsanesi en azından gecikirdi. Ama iskelet bozuldu ve Parreria'dan sonra sürekli oyun sistemi değişti. Tandemi en iyi uygulayan Högh gitti, Uche sakattı. Takıma 3-5-2 sistemini monte etmeye çalışan Rıdvan'ın gidişini deprem nedeniyle ligin sarkması geciktirdi. Rıdvan'a haksızlık yapıldı. Onunki aslında bile bile lades öyküsüydü.

Zeman ise daha İtalya'da uçağa binerken 4-3-3 oynatacağını açıkladı. Bu cinayet. Sergen gibi bir yetenek var, gör sonra karar ver. Yöneticiler anahtarları Zeman'a verdiler. Getiriyorsun adamı, hakikaten tam yetki vermek lazım. Ama bu Zeman olmamalıydı. Pendik yenilgisi şanssızlık değildi. Pendik, FB'nin oyun düzenini çözmüştü.

Sonuçta o da gitti. Şimdi yine sistem değişti. Basında Turan Sofuoğlu'nun 3-5-2 oynattığı konusunda mutabakat olmakla beraber, ben bu sistemin 4-4-2'ye sarktığını düşünüyorum. Kadroya en uygun sistem de bu.’’

İstikrarsızlıklar ve hatalı transferlerden kulüp içindeki ‘‘menfaat odakları’’nı sorumlu görüyor Korkmaz. Galatasaray ile Fenerbahçe arasındaki puan farkının tesadüf olmadığını vurguluyor; bir karşılaştırma yapıyor:

‘‘FB, Avrupa'da uyum kurallarını yerine getiremediği için AB'ye alınmayan Türkiye'yi, GS ise uyum sürecini yerine getiren ve AB'ye tam üye olabilecek Türkiye'yi temsil ediyor.’’

FB'Yİ BEKLEYEN YENİ TEHLİKE

Aziz Yıldırım, FB'ye başkan olduğunda ‘‘Fatih Terim’’ arayışındaydı. Birçok Fenerli, Mustafa Denizli'den sözediyordu ama o karar veremiyordu. Milli takımlar teknik menajerliği ve federasyonda asbaşkanlık yapmış spor yazarı Erdoğan Şenay ile konuşmasını önerdiler.

Yıldırım, Şenay'ı arayıp yardım istedi. Şenay, yakın arkadaşı Denizli ile görüştü. Denizli, henüz Milli Takımla anlaşma imzalamamıştı, FB'ye gelmeyi kabul etti. Şenay, Yıldırım ile buluştu. FB brifingi verdi, sonra Denizli'nin kabul ettiğini söyledi:

- Acaba Cemil ne der bu işe?

Yıldırım, danışmanı konumundaki Cemil Turan'ı kastediyordu. Görüşme orada bitti. Yıldırım, Rıdvan Dilmen'i teknik direktörlüğe getirdi. Yöneticilerin çoğunluğu Denizli'yi istedi. Rıdvan için iki olumlu oy çıktı; birisi Başkan Yıldırım'dı. Dediği oldu.

Fakat Rıdvan ancak beş hafta dayanabildi. Ardından getirilen Zeman da dikiş tutturamadı ve peşpeşe gelen yenilgiler Yıldırım'ın da istifasına yol açtı. Ancak sonra fikir değiştirip yeniden aday oldu; 20 Şubatta yapılacak kongrede Vefa Küçük ile yarışacak.

Yıldırım, artık teknik direktör seçiminde hata yaptığını kabul ediyor ve tekrarlamayacağını belirtiyor. Bu sözler, yanlışı o dönemde ifade edenlerden biri olan Şenay'ı tatmin etmiyor:

‘‘FB, treni sezon başında Yıldırım'ın hatasıyla kaçırdı. Hazırlayıcısı maalesef Aziz Yıldırım olmuştur. Tek kişiye dayalı yanlış kararlarıyla FB'nin başına büyük dertler açtı.’’

Şenay, FB'nin kendini rehabilite edemediğinden yakındı, ‘‘Hep tek adam arayışındalar. Sistem arayan yok’’ dedi: ‘‘FB daima padişah arar gibi başkan arıyor. Orada burada, kolon arkalarında futbolcularına para dağıtan başkanlar gelmiş. Sağ eliyle para dağıtıp sol eliyle köfte ekmeği ısıran başkanlar gördük. ’’

Daha önemlisi, Şenay, Rüştü ve Alpay başta olmak üzere futbolcuların kulüpten kaçma eğiliminde olduklarından sözetti. ‘‘Bu kötü gidişe Vefa bey ya da Aziz bey dur diyebilir mi? Zor’’ dedi. Gerçekten de sözleşme süresinin bitmesi yaklaşan futbolcu sayısı çok fazla. İşte futbolcuların ‘‘yeni kriz habercisi’’ niteliğindeki sözleşme bitiş tarihleri:

31 Mayıs 2000: Uche, Mustafa Doğan, Serkan Özsoy, Haluk Tanrıseven, Oğuz Dağlaroğlu, Erkan Sözeri, Alpay, Mosheou, Metin Diyadin, Güvenç Özkan, Tayfun, Murat Yakın.

31 Mayıs 2001: Semih Şentürk, Murat Şahin, Engin İpekoğlu, Rüştü Reçber, Saffet Akbaş, Ogün, Johnson, Tufan Apaydın, Ali Turan, Dimas, Abdullah, Kemalettin.

31 Mayıs 2002: Mehmet Ayaz.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!