Neden bazılarımız daha fazla yiyor?

Güncelleme Tarihi:

Neden bazılarımız daha fazla yiyor
Oluşturulma Tarihi: Eylül 02, 2002 16:58

Bilim adamları, metabolizma ve iştahı düzenleyen 250 gen ve en az 40 nörokimyasal madde belirledi, ancak sosyal çevre de en az biyolojik belirleyiciler kadar güçlü.

Atıştırmak birçoğumuz için kötü bir alışkanlık. Kendinizi atıştırma konusunda nasıl bulurmusunuz? Örneğin, filmlerde veya öyküler-fıkralarda rastladığımız, gece buzdolabı meraklılarından mısınız? Durmadan atıştırmak sizin için önüne geçilmez bir arzu mu? Şişmanlığınızın nedeni atıştırma merakından mı ileri geliyor?

Eğer gerçekten hiç doymak bilmez biriyseniz, ciddi bir genetik bozukluğunuz olabilir. Tıpkı Amerikalı Moss gibi.

Kaliforniya'da yaşayan Melissa Moss için, atıştırmak, bir ölüm kalım meselesi. Prader-Willi olarak bilinen, kromozomlara ait bir anormallik nedeniyle, Melissa, hem doymak bilmeyen bir iştaha hem de günde 1.600 kalori yese bile kilo almasına neden olan çok yavaş bir metabolizmaya sahip.

Artıkları çalıyordu

28 yaşındaki Melissa, ilkokuldayken yemekhanedeki artıkları çaldığını, hatta yerdekileri topladığını açıkça söylüyor. Bugün bir yetişkin olmasına karşın yemek asla aklından çıkmıyor.

Melissa gününü, ne kadar yiyebileceğini hesap ederek geçiriyor. Yoğurt, meyve, yağsız hindi sandviçleri ve televizyon karşısında yenen diyet yiyecekler içeren günlük 1.300 kalorilik diyet, Melissa için sıkıcı olsa da hayatta kalmasını sağlıyor.

Hastalığa yakalanan ve tedavi edilmeyen kişiler, ergenlik çağlarında aşırı şişmanlıyor ve yetişkin olduklarında da kalp krizi, şeker hastalığı veya diğer rahatsızlıklar nedeniyle ölüyorlar. Bazılarıysa, mideleri patlayana kadar yemekten yaşamını yitirdi.

İştahın biyolojisi

Bilim adamları, bu acımasız hastalığı inceleyerek iştahın karmaşık biyolojisini anlayabilir. Araştırmacılar, bu hastalığa bağlı genetik anormalliklerin iştahı tam olarak nasıl ateşlediğini belirlemeye çalışıyor. Bu başarılırsa, yalnızca bu hastalığa yakalanan 20 bin Amerikalı tedavi edilmekle kalmayacak aynı zamanda neden bazılarının diğerlerinden daha fazla yediği de anlaşılacak.

Yemek yemek basit bir olay gibi gözükebilir, ancak açlığı hissetmekten tabağı geri itmeye kadar geçen tüm işlem, beyin ve mide arasında geçen dikkatli ve gizemli dolaşım tarafından yönetilir.

Neden açıkıyoruz?

Bilim adamları, metabolizma ve iştahı düzenleyen 250 gen ve en az 40 nörokimyasal madde belirledi, ancak sosyal çevre de en az biyolojik belirleyiciler kadar güçlü:

Yemek yemenin sinirsel biyolojisi, ağızdan beynin sinirlerine pozitif sinyallerin iletilmesiyle başlar.

Mutluluk hissi veren dopamin ve opioid salgılanır.

Aynı anda, iştahı durduran hormonlar da salgılanmaya başlar.

Aşağı daha fazla besin gittikçe, karın şişer ve bu da yemeyi durduran sinyallerin beyne iletilmesini sağlar.

Belirli besinlerin ‘‘Doydum'' diyen sinirsel ve hormonal sinyaller göndermeleriyle birlikte ince bağırsaklar da geri bildirim verir.

Bilinen yanıt, beynin daha fazla gıda ve enerji alma uyarısını başlatmasıdır. Ohio Üniversitesi'nde pediatri endokrinoloğu William Zipf, ‘‘İnsanların tüm özellikleri, yemek bulmak, yemek yemek ve yemek saklamak üzerine kurulu. 30 bin yıl önce yaşamamız için gerekli olan yine buydu'' diyor.

Diğer bir deyişle, her ince insanın içinde, ‘‘daha fazla yersem, hayatta daha kolay kalırım'' diye düşünen biri vardır.

Prader-Willi hastalığı veya genetik bozukluğu, çok belirgin kökenlere sahip olduğundan, bu bilinmez konunun aydınlatılmasına yardımcı olabilir.

Birçok genetik bozukluğun aksine, çoğunlukla kalıtsal olmayan Prader-Willi, kromozom 15 dizisindeki onlarca genin silinmesine veya katlanmasına neden olan ve yumurta, sperm veya embriyonik oluşum sırasında gerçekleşen bir hata sonucu ortaya çıkar. Bozulan 10 gen, Prader-Willi'nin karakteristikleri arasında yer alır.

Hastalığın özellikleri

Bu hastalığa yakalananlar, inanılmaz iştahlarının yanı sıra zayıf kaslara, yavaş bir metabolizmaya, küçük el, ayak ve üreme organlarına ve ayırt edilen üçgen bir ağza sahiptirler. Kısa boylu ve sarışındırlar ve öğrenme yetenekleri belirgin şekilde düşüktür. Deriyi koparma, soruları tekrarlama ve eşya toplama ve düzenleme gibi kompulsif davranışlar yaygındır.

Aynı zamanda çok da inatçı olabilen bu hastaların çok iyi hafızaları vardır ve yap-bozlarda çok iyidirler.

Bilim adamları artık, Prader-Willi hastalarında hasar gören genlerin, beyindeki hipotalamusun fonksiyonlarında da yer aldığına inanıyor. Hormonal tepkileri ileten hipotalamus, kalp atışı, vücut ısısı ve büyüme gibi metabolik sistemleri kontrol eder. İştah konusunda uzmanlarsa, hipotalamusun, yemeyi denetleyen sinirsel döngünün değişim noktası olduğunu belirtiyor.

Öte yandan, aşırı yemek yeme doğumla birlikte başlamaz. Children's Mercy Hastanesi'nde sitogenez uzmanı (hücre gelişimi) ve çocuk doktoru Merlin Butler, ‘‘Beynin, yemeyi denetleyen bu kısmı, ilk iki yılda etkin değildir. İlerde etkin olmaya başladığındaysa, bir daha hiç durmaz'' diyor.

25 tavuklu sandviç

Peki, bu hastalar her zaman aç mı yoksa hiçbir zaman doymuyorlar mı? Zipf, bir çocuğun, bir saatlik bir deneme süresi içinde 25 tavuklu sandiviç yediğini, ardından da öğle yemeğini istediğini kaydetti. Zipf, bunun nedeninin, bu hastaların hiçbir zaman doymamamaları olduğuna inanıyor. Diğer bilim adamlarıysa, sorunun, aşırı etkin bir iştahla bağlantılı olduğunu söylerken, Moss, kendini her zaman aç hissetmediğini belirtiyor.

Bazı araştırmacılar, iştah ve metabolizmayla bağlantılı nörokimyasalları daha derin olarak inceliyor. Florida Üniversite Hastanesi'nde pediatri uzmanı Daniel Driscoll, Prader-Willi ve diğer obez hastalarının kanlarında ve serebrospinal sıvılarındaki leptin, grelin ve nöropeptit Y seviyelerinin anormalliklerini ölçtü.

Çalışmada, farelerin hipotalamusuna enjekte edilen nöropeptit Y'nin, aniden aşırı yemeyi aniden arttırdığı saptandı. Leptin ve grelin, yeme ve metabolizma üzerinde güçlü sistemik etkileri bulunan iki hormondur.

Mutluluk duygusu

İştahla ilgili yakın zamanda yapılan araştırmalarda, beynin mutluluk merkezlerinin rolüne de değinildi. Norgren, yemeyle ilişkili kimi nörokimyasalların, uyuşturucu bağımlılığının temelinde de bulunduğunu belirtiyor. Örneğin kokain ve eroin, beyindeki dopamin seviyesini arttırır. Norgren, ‘‘Yemek yeme de, beynin tam olarak aynı bölgelerinde aynı etkiyi yapıyor'' diyor.

Kansas Tıp Merkezi'nden Travis Thopmson ise, sinir taşıyıcısı gama-aminobutirik asidin, bir şekilde obsesif-kompulsif davranışların oluşmasına katıldığını söylüyor. Sinir taşıyıcıları için gereken reseptörlerden birinin üretilmesinde görev yapan genlerden biri, Prader-Willi hastalarında değişen genlerin dizildiği kromozomda yer alıyor. Dahası Thompson, Prader-Willi hastalarının kanlarında, hasta olmayanlara oranla 3 kat daha fazla sinir taşıyıcısı bulunduğunu saptadı.

Discover dergisinde yer alan (Eylül sayısı) bu haberde, bu sinir taşıyıcısının beyindeki dopamin seviyesini inhibite ettiği göz önüne alınırsa, bu kişiler sadece tok bir midenin mutluluğunu yakalamaya çalışıyor olabilir, denmekte.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!