Yağlıboya tablo gibi opera

Güncelleme Tarihi:

Yağlıboya tablo gibi opera
Oluşturulma Tarihi: Ekim 28, 2009 12:18

İstanbul Devlet Operası'nda Recep Ayyılmaz'ın rejisiyle Leyla Gencer anısına sahnelenen 'Orphee ve Eurydice', sembolizmin doruklarında geziniyor. Sahnenin dört kenarına yerleştirilen altın varak çerçeve, eserin yağlıboya bir tablı gibi izlenmesini sağlıyor.

Ölümsüz bir aşk, taraflardan birinin ölümünden ne denli etkilenebilir? Peki ya hayatta kalan, ölümü göze alarak sevdiğinin peşinden nereye gidebilir? Konusunu Yunan mitolojisinden alan trajik opera ‘Orphee ve Eurydice’ (Orphee et Eurydice), Recep Ayyılmaz rejisiyle operanın divası Leyla Gencer anısına İstanbul Devlet Operası tarafından sahneleniyor.

Prömiyerini geçen nisan ayında yapan eser, yeni sezonun ilk yorumuyla 28, 30 ve 31 Ekim’de Kadıköy Süreyya Operası’nda izlenebilir.

Yağlıboya tablo gibi opera

Opera sanatının gelişimine büyük katkılar sağlayan besteci Christoph Willibald Gluck tarafından bestelenen ve librettosu Pierre-Louis Moline’e ait olan ‘Orphee ve Eurydice’, İDOB repertuvarında yer alan en eski müzikli eser olmasının yanısıra opera literatürünün ilk dönem eserlerinden biri. Bestelendikten yaklaşık yüz yıl sonra Hector Berlioz’ün getirdiği yeni yorum, tenor partisinin dönemin ünlü mezzo sopranosu Pauline Viardot’nun sesine uyarlanmasıyla bu versiyon oluşuyor.

Marcel Camus’un aynı konuyu Brezilya’daki Rio Karnavalı’na taşıdığı ‘Orfeu Negro’ (Siyah Orfeo) adlı filmi henüz çocuk yaşlarda izleyerek etkisinden yıllarca kurtulamadığını hatırlatan yönetmen Recep Ayyılmaz, ‘Orphee ve Eurydice’in kendisi tarafından sahneleneceğini duyduğunda çok heyecanlandığını vurguluyor. Sahnenin dört kenarına yerleştirilen altın varak çerçeve, eserin tümünün yağlıboya bir tablo gibi izlenmesini sağlıyor. Zaman zaman sahnede hareketsiz duran sanatçılar ise sanki geçmişe ait hatıralardan bir enstantaneyi canlandırıyorlar. Sahneye koyduğu eserlerde sebep sonuç ilişkisine önem veren Ayyılmaz, sahne üzerindeki her detayın mutlaka bir anlamı olduğuna değiniyor. Eserin baştan sona sahneye gerilen ince bir siyah tül perdenin arkasında oynanmasıyla da, hiçbir zaman realiteye dönmeyen eser ile seyirci arasına bir sınır çektiğini ifade ediyor.


Eserin bir diğer ilginç noktası da sahnede hareket eden devasa bir el figürü. Büyük ressam Abidin Dino’dan esinlenerek bu çağrışıma yönelen Ayyılmaz, acının sembolize edildiği saç figürüyle de eserin her sahnesinde seyirciye değişik mesajlar gönderiyor. Eserin akışı içersinde sürekli olarak kullanılan saç, sembolik bir biçimde Orphee’nin çoğalan acısını seyirciye yansıtıyor.

Son zamanlarda sanatseverlerin de giderek alıştığı erkek rollerinin kadınlar tarafından yorumlanma geleneği bu operada da karşımıza çıkıyor. Orphee karakterinin mezzo sopranolar Aylin Ateş ve Deniz Erdoğan Likos tarafından dönüşümlü olarak oynandığı eserde bir kadın tarafından canlandırılan erkek rollerinin son derece bıçak sırtı olduğunu ifade eden yönetmen, yorumda ve görsellikte dengeyi iyi korumak gerektiğinin vurguluyor.

Orkestrayı dönüşümlü olarak Andres Lopes ve Paolo Villa’nın yönettiği eserde koreografiler Beyhan Murphy’e ait. Eserin dekorları Behçet Malikler, kostümleri ise Gizem Betil imzası taşıyor. Eurydice’yi Otilia M. İpek, Gülbin Kunduz ve Ayten Telek; Amour’u (Aşk) ise Sirel Yakupoğlu ve Ayşen Zülfikar yorumluyorlar.

‘Orphee ve Eurydice’, 28 ve 30 Ekim saat 20.00’de, 31 Ekim’de ise saat 16.00’da Kadıköy Süreyya’da.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!