Vahşet böyle yükseldi

Güncelleme Tarihi:

Vahşet böyle yükseldi
Oluşturulma Tarihi: Ocak 28, 2007 00:00

Yönetmen Serdar Akar’ın 2 Şubat’ta gösterime girecek filmi Barda, bugüne dek çekilmiş en şiddet dolu Türk filmi. Akar, senaryoyu 1997’de Ankara’nın göbeğinde meydana gelen vahşet dolu gerçek bir olaydan yola çıkarak yazdı.

Hafızanızı biraz yoklayıp, 9 Mart 1997’ye geri döndüğünüzde, olaya konu olan "Zorba şehirde", "Eşkıyalar Ankara’nın merkezinde ev bastı" manşetlerini belki hatırlayabilirsiniz. Ankara’nın Gaziosmanpaşa semtinde oturan ve o zamanlar 18 yaşındaki Tunç Erden Yakar ve dört arkadaşının oturduğu evin kapısı sabaha karşı beş sularında kırıldı. Elleri silahlı yedi kişi içeri girdi. Alkol ve uyuşturucu alan caniler, hiç tanımadıkları gençlere tam 17 saat durmaksızın döverek, elektrik vererek ve tecavüz ederek işkence yaptı. Beş genç, "Çığlıklarımızı nasılsa bir duyan vardır ve polise haber vermiştir" diye ümit ediyorlardı ancak ne gelen vardı ne giden.

Bu kabus, ev sahibi Tunç Erden Yakar’ın evden kaçmayı başarıp polise gitmesiyle 17 saat sonra son buldu. Caniler Murat Yıldırım, Murat Kandemir, Murat Gökgöz, Ömer Şanlı, Yılmaz Koç, Tahir Yar, İbrahim Ural yargılandı. Gasp, zorla alıkoyma, yaralama ve tecavüz suçlarından 27’şer yıl hapse çarptırıldı. Ancak olaydan kısa süre sonra, mağdurların acısı bile hafiflememişken, caniler Rahşan Ecevit affı olarak bilinen afla salıverildi.

10 yıl sonra olayın mağdurlarının peşine düştüğümde, sadece Tunç Erden Yakar’ın izini bulabildim. Üstelik bu kez Hrant Dink cinayeti hemen yanıbaşında işlendiği için, bir numaralı tanıktı. Dahası, 2002’de Hollanda’da ırkçı parti lideri Pim Fortuyn da vurularak öldürüldüğünde tanık olarak dinlenmişti.

Tunç Erden Yakar, fikri alınmadan film çekildiği için Serdar Akar’a kırgın. Filmdeki dehşet sahnelerini izlerken boğazınızda düğümler oluşuyor, tüyleriniz ürperiyor ama olayın gerçek kahramanından hikayesini kurgusuz dinlediğinizde ise kanınız donuyor.

Sebepsiz şiddetin azmettiricisi Türkiye’nin geçmişi

Türkiye’de korku ve gerilim filmleri çekildi ama ilk kez böyle bir şiddet filmi çekiliyor. Bu filmi niçin yaptınız?

- Türkiye sebepsiz şiddetle yakın zamanda tanıştı. Bir genç, bayram günü evinden çıktı, önüne gelen bakkalları sebepsiz yere, zevk için öldürdü. Bunlar Türkiye’nin alışık olmadığı şiddet türleri. Bu durum beni çok tedirgin etti. Bu tür olaylar bir arada yaşamamızı sağlayan, bizi insan yapan beşeri hukukun sonu olabilir. Hukuk kitap değildir sadece, insanlar arasındaki beşeri hukuk bozulunca felaket olur.

Sizi harekete geçiren olay neydi peki?

- 10 yıl önce Ankara’nın göbeğinde 5-6 kişi komşularının kapısını kırarak içeri girdi ve içerideki kız ve erkeklere tecavüz ettikten sonra saatlerce işkence yaptı. Bu, "Türkiye’de bir şeyler olmaya başladı" dediğim olaydır. Bu olaydan esinlendim ama farklı bir senaryo yazarak kurguladım.

Şiddet, hiddet ve cinnet arasındaki bıçak sırtı sınırlar nedir sizce?

- Sınır çok ince, birinden diğerine kolayca geçiliyor. Sebepsiz şiddetin azmettiricisi Türkiye’nin geçmişi. Zaten şiddet insan doğasının parçası, hayatta kalma içgüdüsü. Şiddetin sınırlandırılması ne din ne de yasayla olur, insanlar arasındaki beşeri hukukla olur.

Filmde sürekli bahsedilen bir "TGG" ideolojisi var. Film neredeyse bunun üzerine kurulu. Nedir bu?

- Tekrar Gözden Geçirme ideolojisi. Filmin temelde söylemek istediği şeyleri kapsıyor aslında. Olan şeyleri hemen kabul etmeyelim, bize söylenen şeylere hemen inanmayalım, geçmişte yaşanmış ve söylenmiş şeyleri de bir daha gözden geçirelim. Çünkü bize söylenenlerin çoğunun yalan olduğu sonradan gördük. Mesela 12 Eylül. Bir sürü katliamın, cinayetin sırf 12 Eylül’e mazeret için yapıldığı belli oldu. Yarın başka ayrıntılar ortaya çıkacak. O yüzden yaşadığımız her anı tekrar gözden geçirmeliyiz.

Ama bu kadar şüphecilik, gerçeği bulacağım derken komplolar dünyasında yolumuzu kaybetmemize de sebep olmaz mı?

- Bir yargı ne kadar çok soruya cevap veriyorsa o kadar doğrudur. Bir komplo teorisi değil, bir paranoya değil, gerçek ipuçlarını kontrol etmeliyiz. Gerçeğe o an ulaşamazsan, sonradan ulaşabilirsin. O yüzden sürekli tekrar gözden geçirin. Ben iyi bir gözden geçirmeciyim.

Böylesine şiddet dolu bir filmi bitirdikten sonra ne hissettiniz?

- Filmi çekerken sadece çaresizlik hissettim. Bize hep iyiliğin kazanacağı, kötülüğün kaybedeceği öğretildi. Başkalarını mutlu etmek, fedakarlık önemliydi. Bu saf, hatta salakça bir umut olabilir. Ama sonunda iyiliğin kazanacağını inanmalıyız, ben buna hep inandım. Bir fikir, ideoloji, tavır, sistem ne kadar büyükse, köklerinden o kadar güçlü ters akımlar yeşerir. Şu anda kötülük ne kadar büyüyorsa, iyiliğin de hemen onun dibinden ona yetişmeye çalıştığına inanıyorum.

Film için bir yaş sınırı öneriyor musunuz?

- 13 yaşından küçükler gitmesin bence. Oğlum 10 yaşında, seyrettirmeyi düşünmüyorum.

YETENEĞİ KURŞUNLA ENGELLEMEYİ ANLATTIM

Futbolla alıp veremediğiniz bir şey mi var? Dar Alanda Kısa Paslaşmalar filminden sonra, şimdi de içinde futbol oynanan bir barda geçen olayları anlatıyorsunuz. Simon Kuper’in "Futbol asla sadece futbol değildir" önermesi barın duvarında, siz bu yazıya uzun uzun zoom yapıyorsunuz.

- Futbol, eskiden arenalardaki gladyatör dövüşlerinin uzantısı. Birileri sahada mücadele ediyor, diğerleri seyrediyor. Sahadakiler aslında birbirlerinden nefret ediyor ama onları insan yapan mücadeleyi de orada yaşıyor. Hayat da böyle, nefret edebilirsin ama mücadele ediyorsun. Kaybedersin ya da kazanırsın, sonuç sahada kalmalı. Bilginin yanı sıra yetenek önemli. Kimi zaman kişinin hayattaki duruşlarını bile etkiliyor. Her şeyi durdurabilirsin ama yeteneği durduramazsın. Tıpkı futboldaki gibi. Filmde çok iyi futbol oynayan bir gencin yeteneğini barda gören zorba onu ayağından vuruyor. Yani gencin karşı konulmaz yeteneğini kurşunla durdurmaya çalışıyor. O genç büyük bir kulüpte futbol oynasa, zorba ona tapınacak, posterini duvara asacak. İşte filmde bunu anlatmaya çalıştım.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!