Üffff, ÇOK SICAK!!(Beynim sulanıyor olabilir mi?) Aman Tanrım! Sıcak kollarımdan, omuzlarıma, sırtımdan kafama doğru çekinmeden ilerliyor. Cehennemde harama gösterdiğin her tel saça kırk bin zebani yapışacak derdi de anneannem gülerdim o zaman. Meğer bunlar gerçekmiş hem de yaşarken yapışıyorlarmış, yoksa her tel saçım bana bu kadar fazla, bu kadar ağır gelebilir miydi?Polyanna'yı anarak içimden şükrediyorum kara iklimime. Bİr de nem olsa zebaniler mitoz bölünmeyle üreyeceklerdi kafamda. Beynim güzel bir omlet kıvamındaydı yarım saat kadar önce şimdi ise eriyip menemene döndü. Bir Meksikalı havasında istirahat ettim bütün gün ve artık onlara özenmemin anlamsız olduğunu anladım. Adamlar keyiflerinden değil acılarından yatıyorlarmış öylece. Bu sıcakta başka bir şey yapabilmenin de imkanı yok zaten.Eski ajansımda Pakistanlı bir eleman vardı. Ne zaman sıcak desek kıkırdamaya başlar, asıl sıcağı bilmediğimizi söylerdi. Memleketlerinde atmış derecenin üstünde olduğunda hava, nasıl günde üç kez banyoya girdiklerini ve küvete yığın yığın buz attıklarını anlatırdı.Buz dolu küvete girmek değil de, serin Ege suyuna kendimi bırakmanın hazzını yaşamak için neler vermezdim şimdi. Güneş bütün canımı damarlarımdan çekip, beni kumlarla bütünleştirene kadar sahilde yatardım. Artık yerde yatan cansız kumla bir olurduk, bütün kemiklerim ufalanırdı. Sonra ikinci hayatım için son bir derman ayağa kaldırırdı beni, bu güç ile denize kadar koşardım. Beni al dercesine bırakırdım kendimi ona. O beni sarar, okşar, sahiplenir ve diriltirdi. Mükemmel terapisine güneş de eşlik eder, büyük maviliğin üstünde seyrederdi beni. Sadece onlar ve büyük bir alçakgönüllülükle kabul ettikleri ben kalırdım sonsuzlukta. Yukarıdaki sahneyi defalarca kurdum hayalimde, Nazım Hikmet'in hapisanede söylediği sözler geldi aklıma; 'Bedenimi hapsedebilirler ama beynim özgürdür' ama olmadı. Değil o mükemmel deniz havasını solumak hayalimde, bu görüntüler daha da acı verdi bana.Çocukluğumdan beri ilk defa televizyonda gördüklerime özendim. Mankenler slikonlu göğüsleriyle denize poz veriyorlardı. İlk defa bunun yüzünden kıskandım onları. Denize girmek benim hakkımdı. Üç yıldır yüzüm sürmemiştim çünkü. Nasıl yani, estetikli vücutlarını kıskanacak değildim ya. Yerli mankenlerimizin hala tarz oluşturmaya akıl erdirememeleri beni üzmüştü. Bir süre buna yordum kafamı. Fazladan yaptırdıkları balonlar içimi sıkıyordu çünkü. Bu bunaltıcı havada hiçbir fazlalığa tahammülüm yoktu. Halbuki küçük göğüsler ne de çekicidir. Bikininin içinde nasıl da masum ve ulaşılmaz dururlar. Öyle sağından solundan taşıp aç kurtlar gibi etrafa saldıran göğüsler ancak verimli bir köy anasına yakışır. Milletimiz hala yuvarlaklardan, birbirine benzeyan sağından solundan çekiştirilip robotlaştırılmış suratlardan mı hoşlanıyor zannediyor bu insanlar bilemiyorum. Ama dünyaca ünlü ajansların estetikli mankenleri kabul etmediğini okumuştum ve taktir etmiştim. İşin kötüsü sadece ihtiyacı olanlar değil zaten çok güzel olanlar da yatıyor bıçak altına. Oralarına buralarına yabancı nesneler sokup, başka suratlara bakıyorlar her sabah aynalarında. Neyse yapsınlar, beni ilgilendirmez. Ama denize girmesinler, çünkü seyretmeye dayanamayacağım.Sıcaktan bin parçaya ayrılıp, sonra uçacağım... Sıcakta SofraKediler hani sıcağı severdi, niye bütün gün hiçbir kedinin yatmayacağı kadar dağınık pozisyonlarda yatıyorlar. Aslında onlarınki yatmak değil, düpedüz bayılmak. Hani evin en güzel, en rahat koltuğuna kurulurlardı, niye tozlu yerlere seriliyorlar, kapı girişlerine paspas gibi uzanıyorlar. Sıcaklar kedilerimi de mahvetti...Ne var ki, tüm iş verimimizi, düzenimizi ve yaşama sevincimizi altetmesine rağmen sıcaklar iştahımıza dokunamadı. Hala yağlı kızartmalardan, et yemeklerinden ve hamurişlerinden vazgeçmiyoruz.
Balık diye de tutturuyorduk ama öğrendik ki balıkçılar kapalıymış, bu sıcakta balık yenmezmiş, büyük şehirlere ulaşıncaya kadar balıklar bozuluverirmiş. Olsun ülkede tavuklar sıcaktan birbiri ardına telef olsalar da hala diğer etlerden ucuzlar. Üstelik cingöz marketler türlü seçme şansı vererek sıkılmamızı engelliyorlar. Tavuk pirzola; şık, lezzetli ve ekonomik. Dana bonfileler el yaksa da tavuk bonfileler uygun. Şinitzel, haşlama, kızartma derken uzun uzun oyalanıyoruz. En çok brokolili tavuğu seviyorduk ama brokoli mevsimi de bitti herhalde artık ortada yoklar. Bu havada içki içemiyoruz tamam ama mükemmel mezeler açlığımızı bastırmamıza yardım ediyor hala. Patlıcan bu mevsimin en değerli hediyesi; patlıcan salata, kızartma, haydari, şakşuka... Ayrıca patlıcan oturtma benim favori yemeğim. Annem her ne kadar önce kızartmadan yapsa da patlıcan yemeklerini, ben kızartmaktan yanayım. Karnıyarık, patlıcan dolması, alinazik de cabası. Alinazik hem iyi bir
yemek, hem de iyi bir meze. Lokantalarda közlenmiÅŸ, soyulmuÅŸ ve ufak ufak doÄŸranmış patlıcanla yoÄŸurt tabaÄŸa ayrı ayrı konup üzerinde bildiÄŸimiz adana kebabıyla servis edilse de, bir Antepli olarak söyleyim ki, patlıcanları sarımsaklı yoÄŸurtla karıştırıp (bu ÅŸekilde et koymadan meze olarak da yiyebilirsiniz) üstüne kavrulmuÅŸ kıyma ve maydanoz ilave edip, kırmızı biberli tereyağını üzerinde gezdirip yemelisiniz. Patlıcanları püre haline getirmeniz gerekiyor, benden hatırlatması.Ama fazla biber koymayın, keza ben acı sevmem.Fakat acının sıcaÄŸa karşı gizli bir nimeti olduÄŸundan adım gibi eminim yoksa Meksikalılar, Urfalılar, Adanalılar neden bu kadar acı yesinler ki. Bu arada Antep'de yediÄŸim etlerin de niye daha lezzetli olduÄŸunu öğrendim. Etleri uzun zaman önce soÄŸanla, salçayla, yaÄŸla hatta yemeÄŸine göre yoÄŸurtla terbiye etmeleri bir yana, Antep'in bütün kasapları etleri bıçakla kesiyor asla makinaya sokmuyorlarmış. Öyleki makineden geçen ete et mi denir diyorlar. Eh, haklılar...Kedi diyordum deÄŸil mi; evet kedilerin de iÅŸtahı kapanmadı. Anne kedimiz, tuttuÄŸumuz terasta son bir hafta içinde üç güvercin avlayıp yiyerek hepimizi ÅŸaşırttı. Oysa ne de masum bir kedidir. Güvercinsevenleri üzdüğüm için üzgünüm, ama doÄŸa iÅŸte, ne yapalım... Ä°lkay Sevgi ÇOPUR - 31 Temmuz 2000, Pazartesi Â
button