Tarzan’ın Jane’i ben olmalıydım

Güncelleme Tarihi:

Tarzan’ın Jane’i ben olmalıydım
Oluşturulma Tarihi: Eylül 21, 2008 00:00

1970’lerin ortalarında bir İngiliz dergisinde çıkan karikatürde iki şempanze vardı. Dişi şempanze eşinin omzundan aldığı uzun sarı saç telini göstererek bağırıyordu: "Yine Jane denen o kadınla birlikteydin değil mi?!" Sözü edilen Jane, Jane Goodall’dı. Doğanın First Lady’si, Şempanzelerin Annesi lakaplarını boşuna almadı.

20’li yaşlarında çok güzel, genç bir İngiliz’di ve tek başına Tanzanya’nın Gombe ormanına gitti. Şempanzelerle yaşadı, onların davranışlarını not etti. Araştırmaları insanın evrimi ve şempanzelerle ilgili devrim niteliği taşıyan sonuçlar içeriyordu. 1960’larda başlattığı çalışma aralıksız olarak kurduğu ekip tarafından sürdürülüyor. O ise yılın 300 günü seyahat ediyor, çevre bilincini aşılamak için çalışmalar yapıyor, konferanslar veriyor. Geçen yıl Live Earth’ün gala gecesinde New York Stadyumu’ndaki 60 bin kişiye "Sadece bir gezegenimiz var ama böyle yaşamaya devam edersek, 5 tane daha yedek lazım" dediğinde büyük alkış kopmuştu. Bu basit cümleyi o söylediğinde başka bir anlam kazanıyor. Çünkü o hayatını hayvanlara ve ormanlara adadı. Bu konudaki samimiyetine herkes güveniyor. Çoğu kimse onu Gandi ve Mandela kadar etkili buluyor. Her yıl başka bir çevreci kampanyayla koleksiyonunu sunan giyim markası GANT’la yaptığı işbirliği nedeniyle Jane Goodall’la Londra’da buluştuk, maceralı hayatını konuştuk.

Çocukken de hayvanlara karşı ilginiz ve merakınız var mıydı?

-Merakımın boyutlarını ancak bir hikayeyle anlatabilirim. Annemin bir yakınının çiftliğine gitmiştik. Görevim tavuk yumurtalarını toplamaktı. Bu işi yapıyor fakat anlamıyordum: Bu yumurtalar nereden çıkıyor? Kimse tatmin edici bir cevap vermedi. Bir gün kümese kapandım ve dört saat boyunca yumurtanın nereden çıktığını gözlemledim. Çiftliğe döndüğümde ailem meraktan polis çağırmıştı. Ama annem gözlerimdeki heyecanı ve merak duygusunu gördüğü için kızmak yerine beni dinledi sadece.

Hayvanlarla olmak için Afrika’ya gitmeyi hayal etmeye başladınız. Okuduğunuz Tarzan hikayesinin bu hayalde etkisi oldu mu?

-Elbette. Tarzan’ın asıl Jane’i ben olmalıydım. Fakat Afrika hayallerimi anlattığım herkes bana çok gülüyordu. Sen bir İngiliz kızısın diyorlardı.

Hayal nasıl gerçek oldu?

-Liseyi bitirdikten sonra bir arkadaşım beni Kenya’ya, ailesinin oradaki çiftliğine çağırdı. 1 yıl garsonluk yaptım Afrika’ya gitmek için para biriktireyim diye. Sonra gittim, orada antropolog ve paleontolog Louis Leakey ve karısıyla tanıştım. Kazı yapıyorlardı. Louis’in bir asistana ihtiyacı vardı. Ona asistanlık yaptım. Bir süre sonra Louis kafasındaki diğer proje için benim uygun olduğumu düşündü çünkü sürekli hayvanlardan bahsediyordum. Tanzanya’ya gidip şempanzeleri araştırmamı, insan evrimiyle ilgili ipuçları bulmamı istiyordu. Üniversite derecesi bile olmayan genç bir kadına bu kadar güvendiği için ona çok şey borçluyum.

ANNEM BENİM İÇİN ÇADIRDA YATTI, SITMA OLDU

Leakey sizin gitmenizi istiyordu ama Tanzanya hükümeti genç bir İngiliz kadın ormanda ne yapacak, sorumluluğunu alamayız dedi. Sonra?

-Benim Afrika hayalim, II. Dünya Savaşı sonrası İngiltere’sinde duyulmadık, olmadık bir şeydi. Tanzanya hükümeti için de öyle. Sonunda bir şartla ormanda araştırma yapmama izin verdiler. Bana biri refakat edecekti. Tabii bu kişi annem oldu. Benimle Tanzanya’nın Gombe ormanına geldi ve bir çadırda aylarca kaldı. Yanında getirdiği ilaçlarla yerel halka doktorluk yaptı, böylece onların sempatisini kazandık. Bu arada ikimiz de sıtma olduk, annem çok kötüleşti. Bir ara, ateşi düşmek bilmiyordu. Sıtma insanı ya öldürüyor ya da yavaş yavaş sisteminizden atıyorsunuz. Bekledik, iyileştik.

Hiç korktunuz mu araştırma sırasında? Hayvanlardan, ormanın sonsuzluğundan?

-Korkmaz mıyım? Hele bir gece bir leoparın sesini çok yakınlarımda duyduğumda çok korkmuştum. Avlanmaya çıkmıştı. Beni afiyetle yiyebilirdi. Yapayalnızdım. Ama yapmadı. Bir keresinde de bufalolardan kaçmak için korkudan ağaca tırmanmıştım. Hayvanlar kendilerini tehlikede hissetmediklerinde asla zarar vermiyorlar.

OĞLUM GOMBE ORMANINDA BÜYÜDÜ

National Geographic için sizi filme alan ve daha sonra eşiniz olan Hugo van Lawick’ten olan oğlunuz Grub, neredeyse Gombe ormanında büyüdü değil mi?

-Evet ama ormana sokmuyordum onu çünkü şempanzelerin en sevdiği et taze ve genç primat eti. İnsan yavrusu yedikleri biliniyor. Biz onlara göre primatız. Grub bir şempanze hayranı değil ama büyük torunumun aklı fikri hayvanlarda. Tam benim torunum işte!

Şempanzelerden öğrendiğiniz en önemli şey neydi?

-Gombe’deki çalışmanın ilk 6 ayında şempanzelerin alet kullandığını gördüm. O zamanlar bu büyük buluştu çünkü insan, alet kullanan hayvan olarak tanımlanıyordu. Hatta şempanzelerden birinin bir dal yardımıyla karınca yuvasını dürttüğünü söylediğimde Louis "Ya aleti yeniden tanımlayacağız, ya insanı. Ya da şempanzeleri insan olarak kabul edeceğiz" demişti. İlerleyen zamanlarda şempanzelerin anne-çocuk ilişkisine, erkek-kadın arasındaki flörte ve ilkel savaşlarına tanıklık ettim. Spindle adlı ergenlik döneminde bir erkek şempanzenin 3 yaşında annesini kaybetmiş başka bir şempanzeyi nasıl evlat edindiğini gördüm. Bu şefkat beni çok etkilemişti.

Ormanda onlarla olmayı özlüyor musunuz?

-Ooo hem de nasıl. Yılda iki kez Gombe’ye dönüyor ve ruhumu orada yeniden şarj ediyorum. Beni bu ayakta tutuyor.

300 GÜN YOLLARDAYIM ÇÜNKÜ YAŞLIYIM, ZAMANIM AZALDI

Yılın 300 günü çevre bilincini aşılamak için seyahat ediyorsunuz. 1986’dan beri bir yerde 3 haftadan fazla kalmadınız. Kendinizi niye bu kadar zorluyorsunuz?

-Yoruluyorum hem de ne kadar bilemezsiniz. Ama artık yaşlandım ve zaman kısıtlı. Bir keresinde "Dünyayı
/images/100/0x0/55eb09a7f018fbb8f8a6f3fd
kurtarmadan emekli olmayacağım" demiştim. Bu işin şakası tabii ama sağlıklı ve aklım yerinde olduğu sürece çevre ve hayvanlar için çalışacağım.

Hiç umudunuzu kaybettiğiniz, gençlerde iş yok diye pes etmek istediğiniz oldu mu?

-Çok sıkıldığım ve öfkelendiğim oldu. Ama o zamanlar hep gençleri düşünüyorum. Onlarda iş var, gerçekten. 1991’de Dar-es Selam’daki evimin verandasında bir grup öğrenciyle birlikte ortaya çıkardığımız Roots&Shoots (Kökler ve Filizler) programı bunun kanıtı. Gençler bu programla mahallelerinde ya da şehirlerinde çevreye zarar veren nedir belirliyor. Sonra bunun için bir şeyler yapıyor. Bronx’ta ABD’nin en fakir okullarından birine gittim, Roots&Shoots programı bu okulda başlayalı birkaç ay olmuştu. Orada kapüşonunu kafasına geçirmiş, çete üyesi olduğunu sandığım Travis adlı bir oğlan geldi. "Siz şempanzeleri giydirmek onlara saygısızlıktır. Gülüyormuş gibi göründüklerinde ise aslında korkmuşlardır diye anlatmıştınız. Ben de Kellogs’un reklamlarında böyle bir şempanzenin kullanıldığını gördüm ve onlara bir mektup yazdım. Bir süre sonra bana cevap verdiler, şempanze artık reklamlarda yok! Çok mutluyum" dedi. Böyle şeylere şahit oldukça pes etmek mümkün değil.

Şu anda hayattaki en büyük dileğiniz nedir?

-Kökler ve Filizler Türkiye’nin de içinde olduğu 100’den fazla ülkede faaliyet gösteriyor. En büyük dileğim bu gençlerin sayısının artması. Çünkü onlar konferanslara katılıp sadece konuşmayı seven ama eve döndükten sonra kendi hayatlarında bile değişiklik yapmayan çevrecilerden, politikacılardan, işadamlarından çok daha samimi.

ANNEM HAYALLERE İNANMAYI ÖĞRETEN KİŞİDİR

Babam II. Dünya Savaşı’ndan sonra eve döndü ve kısa süre sonra boşandılar. Onu çok sonraları gerçekten tanıyabildim. Beni ve kız kardeşimi annem büyüttü. Bana her zaman cesaret verdi. Çok iyi bir dinleyiciydi. Hayallere inanmayı öğretti. O olmasaydı Afrika gerçekleşir miydi bilmiyorum. Onun kariyerim için ne ifade ettiğini anlatamam.

ALMADIĞI ÖDÜL KALMADI

Onlarca kez National Geographic’e kapak oldu, araştırmaları film ve belgesel haline getirildi. Çevre, hayvan hakları ve bilim konusunda bütün prestijli ödülleri aldı: Kyoto Ödülü, Benjamin Franklin Bilim Ödülü, National Geographic Society Madalyası, Gandi Şiddet Karşıtı Ödülü, UNESCO Altın Madalyası, Legion d’Honneur. 2002’den beri BM Barış elçisi. İngiltere Kraliçesi tarafından Dame unvanıyla onurlandırıldı.

David Greybeard gözlerime baktıelimi sıkıca tuttu

Araştırma için Amerikalı zengin bir işadamı bize para vermişti ama sadece 6 aylık. O yüzden bu süre içinde mutlaka sıradışı bir şey görmeliydim ki araştırmanın devamı için gerekli parayı bulabilelim. Çok zorlandım. Çünkü şempanzeler benim garip beyaz bir maymun olduğumu düşünüyor ve yanlarına yaklaştırmıyordu. David Greybeard ona yaklaşmama izin veren ilk şempanzeydi. Ondan sonra sihirli bir dünyanın kapıları bana açıldı çünkü artık onların içerisindeydim. Beyaz bir sakalı olduğu için ona Greybeard (Gri sakal) ismini takmıştım, sanki diğerlerinden daha bilgeydi. Benim zararsız olduğumu anlamıştı. Bir gün David Greybeard’e avucumun içerisinde kırmızı bir meyve uzattım. Kafasını çevirdi. Bir kez daha uzattım, bu kez meyveyi eliyle yere itti, sonra da gözlerimin içine baktı, elimi sıkıca tuttu. Bu "Meyveyi istemiyorum ama yine de çok teşekkürler" anlamına geliyordu. O anı, o bakışı, o iletişimi unutamıyorum. Sonradan öğrendim ki ona asla isim vermemeliymişim. 1962’de Cambridge’e hayvan davranışları bilimi derecesi almak için girdim. Oradaki bilim adamları beni çok eleştirdi, şempanzelere isim değil, numara vermeliydin dediler. O dönemdeki genel kanı şempanzelerin duygusu ve kişiliği olmadığı yönündeydi. Aslında hayvan beslemiş herkes bunun doğru olmadığını bilir. Köpeğim Rusty bana bir kişiliği ve zihni olduğunu gayet güzel öğretmişti.

İNSANLAR DURURKEN NİYE ŞEMPANZELERİ KORUYAYIM DİYENLERE CEVABIM

Yirminci yüzyılın başında Afrika’da iki milyona yakın şempanze vardı. Şu anda 150 binden az. Şimdi kalkıp bana insanlar zor yaşarken niye şempanzelerle uğraşalım diyenler çıkabilir. Cevabım şu: Bütün yaratıklar birbirimize bağlıyız. Şempanzeleri korumak demek, insanları korumak demek. Onları incelemek demek insanlık tarihiyle, evrim süreciyle ilgili çok önemli bilgiler edinmek, kendimizi tanımak demek. Şempanzeler için çevre bilincinin poster çocukları diyorum. Onlar sayesinde gençlerin ilgisini Afrika’ya çekebiliriz. Orada AIDS’ten kırılan halkları, fakirlikten ağaç kesmek zorunda kalan aileleri, mülteci kamplarını hatırlayabiliriz.

GANT’IN TEKLİFİNİ ÖNCE REDDETTİM

GANT benimle çalışmayı teklif ettiğinde "Bir giyim firmasıyla işim olmaz" diye geri çevirdim. Ama sonra bir araştırma yaptık. Etik kurallara en çok uyan, çevreye duyarlık bakımından lider bir markaymış. Daha çok insana ulaşmam için bir vesile olacağını düşündüğüm için kabul ettim.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!