Tarkan Vikingler’e karşı

Güncelleme Tarihi:

Tarkan Vikingler’e karşı
Oluşturulma Tarihi: Ocak 02, 2006 14:17

Genel temayı biliyorsunuz. Tarkan, Hun İmparatoru Attila’nın hizmetindedir. Ama nedense genellikle Bizans topraklarında gezinir. Her ne kadar o tarihte Türk kelimesi pek bilinmese de, her fırsatta ‘Türk oğlu Türk’ olmakla övünür!

Yanında dostu ve yoldaşı Kurt’la gezer. Kurt adından anlaşıldığı gibi, kurttur ve bebekliğinde (Romus ve Rolümüs misali) Tarkan’ı kurtarıp emziren dişi kurdun yavrusudur. Birlikte gezerler, Bizans hanlarında birlikte budundan ayırıp tavuk yerler, ancak Kurt toprak testiden şarap içip elinin tersiyle ağzını silmez, tek farkı odur. Bir de Kurt, şişman ve çirkin hancının, koca memeli ve azgın karısını becermez. (Biliyorsunuz, bu hancı karıları - önüne gelenle yatmaları hasebiyle Rum’durlar, namuslu Türk kızları böyle şey yapmazlar; ayrıca namuslu ve iffetli Rum kızları da filminin sonunda zaten Müslüman olurlar ki, Tarkan filmlerinde bu unsur pek yer almaz, malum Tarkan henüz Hak didini benimsememiştir, Yer Tanrısı Zıngıt, Gök Tanrısı Tıngıt gibi acaip animist inançları vardır; diyeceksiniz ki o çağda İslam vardı da, Tarkan Müslüman mı olmadı? O da doğru...)

Evet, Kurt, gecenin bir vakti kapıya dayanan hancı karısına tabiatı gereği bir şey yapamasa da, en azından yerdeki halının üzerinde tetikte yatarak Tarkan’ın işini bitirmesini sabırla bekler - arkadaş arkadaşın... - ve sevimşenin en can alıcı yerinde gelmesi mukadder Romalılar’a (ulan Diyarı Rum’da Romalı’nın işi ne, demez Tarkan, iş iştir, uğraş uğraştır...) hırlar. Bir Romalı subayı da sağ bileğindeki deri bileklikten dişleyerek saf dışı bırakır. Salak Romalı subay da, bunun her filmde böyle olduğunu bile bile, Kurt’a bileği kaptırır.

Bu Viking filminde ise, Tarkan, galiba çok uzak değil, Eskihisar’daki bir Viking kalesinden genç bir kadını kurtarır. Sadece bu kalenin önünde yaşayan ve masa örtüsü şeklindeki muhteşem kamuflajıyla kurbanlarını faka bastıran bir ahtapotla dövüşür. 1970’lerde ‘görbeni mavisi’ rengi sentetik bir pölüş moda olmuştu, hani minibüs şoförleri ön paneli kaplar, bozuk parayı üstüne atarlardı. Viking savaşçılarının omuzunda bu pelüşlerde yapılma ‘kürkler’ vardır. (Bu arada en gergin sahnelerdeki ıı-nın, ııı-nın müziğini de unutmayalım!)

İşte bu film, “TARKAN VİKİNGLERE KARŞI” adıyla Amerika’da DVD olarak piyasaya çıkmış. (Gazeteler prodüktörü bulup da ‘niye bu film?’ diye sormadılar. Sorsalardı gazetecilik yapmış olurlardı ki, kimsenin gazetecilerden böyle bir şey beklemeye hakkı yoktur...)

Ve New York Times gazetesi bu filmden ‘övgüyle’ (?) bahsetmiş.

Kelebek manşet yapmış, diyor ki “Tarkan filminin ABD’de DVD olarak piyasaya çıkması ve New York Times’ın filmden övgüyle söz etmesi, 70’li yıllarda Tarkan olarak hafızlara kazınan Kartal Tibet’i sevindirdi.”

“Amerika’da Tarkan versus The Vikings (Tarkan Vikinglere Karşı) adıyla DVD’si piyasaya çıkan 1971 yapımı Tarkan Viking Kanı adlı film New York Times gazetesinden övgü almıştı. Gazete film için 1960’lardan Yıldız Savaşları dönemine kadar popüler Türk sinemasının en güzel örneklerinden olduğunu yazdı. Tarkan filmindeki kostümlerin de oldukça ilgi çekici olduğu belirtilen yazıda, "Neredeyse ülkenin tüm yün halıları bu filme seferber edilmiş" yorumu yapıldı.” (Kelebek, 2 ocak)

Merak bu ya, açıp NYT’a baktım.

Gerçekten de filmden ve genelde Türk sinemasından ‘övgüyle’ (!) bahsediyor.

Dave Kehr adlı eleştirmen “Türk sinemasında 1970’ler az zırzop / abuk sabuk değilmiş” diye giriyor lafa. Tarkan filmi için, “İtalyan vurdu kırdı filmlerinin kötü bir taklidi” diyor, “acayip kostümler” diyor, “memlekette ne kadar keçe halı varsa bu kostümler için kullanılmış” diyor.

Yani adam resmen tiye alıyor, meraklısına ‘BU KADAR KOMİK, BU KADAR ABSÜRT BİR FİLM OLUR, AMAN KAÇIRMAYIN!’ demeye getiriyor. Övgüsü budur yani... (Cüneyt Arkın’ın Dünyayı kurtaran adam adlı şaheseri de aynı sebepten Amerika’da çok sevildi, biliyorsunuz.)

Kelebek, bir de açıp Kartal Tibet’ten ‘görüş’ almış. Adamcağız da, ne bilsin, 1971’de başrolünü oynadığı film Amerika’da piyasaya çıkmış ve NYT gibi bir büyük gazete tarafından beğenilmiş zannederek “Bu benim için gurur verici bir şey. Tarkan’la her zaman gurur duydum. O günün şartlarıyla en iyisini yapmaya çalıştık. O filmlerdeki en kabiliyetli oyuncu Kurt’tu. Sırasını beklerdi. 11 yaşında öldü” diyor.

Oysa o garip Kurt ki, basbayağı bir sokak köpeğidir, Alman çoban kırması olabilir. Kurt olmasına rağmen uluduğu duyulmamıştır. Tek tek basaraktan ve daima aynı tonda havlar ve nedense Tanrıkut Dağları’nda bile insana kapalı bir stüdyoda havlıyormuş gibi gelir. Tarkan, ihtiyaç halinde ‘Tut Kurt!’ diye emir verdiğinde, ne yapacağını bilemeden, kuyruğunu sallayarak sağa sola koşturmasıyla ünlüdür. Sıska, çelimsiz bir hayvancıktır.

Başındaki sarı peruğun (sahi Hun Türkleri sarışın mıdırmış?) sağ gözünü kapatan perçeminin altından ‘hain hain’ bakan Tarkan da öyledir. Yani sıska ve çelimsizdir. “Dosta güven, düşmana korku salan” bir cengaverden ziyade, acucuk kamburu çıkmış, sıska kollu ve bacaklı bir veremliyi andırır. Ama yukarıda Allah pardon Tengir var, bileği kuvvetlidir. Her an kıçından düşecekmiş gibi rahatsızlık verdiği belli olan koyun postundan eteğine ve Yeşilçam’ın emektar makyözü ve kuaförü rahmetli Hamiyet Abla’nın bol sprey sıkarak zar zor tutturduğu ve ‘Bana bak Kartal, kafanı çok sallama, bu düşer oğlum!’ diye tembih ettiği perçemli peruğuna rağmen, yine de aslanlar gibi dövüşür. Koltuklarını şişirerek hafifçe kamburunu çıkarır, öne eğilir ve nedense kılıcını genellikle aşağıdan yukarıya sallarsa da, karşısında durabilen Rum kancığı - Roma köpeği - Viking barbarı nadirdir.

Beğenerek seyrediyoruz Tarkan abi!



Not: Evet, Kartal Tibet’in Tarkan’la gurur duyması için pek sebep yok. Halbuki Karaoğlan tipine cuk oturmuştur ve muhteşemdir!

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!