SİZDEN GELENLER

Güncelleme Tarihi:

SİZDEN GELENLER
Oluşturulma Tarihi: Mart 09, 2005 19:12

Dr. Sümer Özvatan bize “TCDD'den (bir) bayram hediyesi!” anlatıyor - Ece Kalay, Afganistan’da soğuktan ölen çocukları hatırlatıyor - T. bize ‘telefon sapıklıklarını’ (!) itiraf ediyor - Oğuzhan İrengün, ‘taarrub’ hakkında yurtdışı gözlemlerini aktarıyor - Emrah Yavuz haykırmak istiyor da sesini duyuramıyor - Ama bak Kerem Bozkurt beni övüyor mu, sövüyon mu (J) anlayamadım...

ÖNCE, ‘sizden gelenler’ KONUSUNDA BİR NOT:

Her zaman söylediğim gibi, gönderdiğiniz e-postaları yetişebilirsem (mümkün olduğu kadar çabuk) cevaplıyorum, bazen ‘SİZDEN GELENLER’ için biriktiriyorum, ama ... ilk fırsatta bakarım diye bir kenara koyup unuttuğum / kaybettiğim de oluyor(dur mutlaka)! Cevaplayamadığım, kullanamadığım veya elime geçmeyen ama sizin okumadığımı bilmediğiniz için ‘Serdar bakmadı / ciddiye almadı / lütfedip de cevaplamadı’ sandığınız e-postalarınız için ÖZÜR DİLİYORUM!

Gerekirse, önemliyse, beni taciz etmenizi rica ediyorum, tekrar gönderin, hepas sorun, hatamı / ayıbımı kafama kakın, hop hop ciddiye alıp da b..nu çıkarmayın !

Bu benim

*

TCDD'den bayram hediyesi!

20 Ocak 2005 Perşembe günü eşimi ve kızımı bayram tatilini geçirmek üzere İstanbul'a yolcu etmek için TCDD Ankara Garı’na gittik. Saat 10:20 de hareket edecek olan Başkent Ekspresi ile gidecekleri için 20 dakika öncesinde, saat 10:00’da gara vardık. Saat 10:20 de hareket etmesi gereken tren tam 1 saat sonra saat 11:20 de perona geldi.

Arıza olabilir, bunu anlayabilirim, orada bekleyen, bayram sabahları TCDD tarafından rezil edilen onlarca insan da bunu anlayabilir. Fakat bunu orada bekleyen insanlara açıklamak için neden bir anons yapılmaz? Anons yapılması için illa Gar Müdürü’ne mi gitmek gerekir? İnsana saygı bu mudur? İnsanların 1 saatini almaya hakkınız var mı? Gerçi 2004 yazında canlar alınmıştı değil mi!

Bekleme sırasında sinirden garın tavanına doğru bakarak "offff!" çekerken gördüğüm, neredeyse metrekare büyüklüğüne ulaşmış örümcek ağları da ancak sizin gibi işini gereği ve layıkı ile yapmayan ulaştırmacılara yakışıyor doğrusu!

Ayıptır, yazıktır! Bir de utanmadan garın duvarına "2005 yılı hedeflerimiz" diye bir pano asmışsınız, neymiş, ISO kalite belgesi alacakmışsınız! Siz bu kafa ile çoookkkk belgeler alırsınız!

Allah bu ülkede yaşayan insanlara sabır versin!

Dr. Sümer ÖZVATAN

NOT: Serdar Bey, bu maili neredeyse 2 ay önce başta ulaştırma bakanı ve TCDD genel müdürü olmak üzere pek çok ilgili(!) ve yetkili kişiye yolladım ama aradan geçen bunca zamana rağmen hiç bir yerden yanıt gelmedi. Meşguller, bizim için çalışıyorlar ya, ondandır! SÖ

*

‘Gidilecek başka yerler’

Selamlar Sevgili Serdar Abi,

Belki ismimi hatırlarsınız, arada bir yazarım size, siz de eksik olmayın cevaplarsınız. Kısa yazarım genelde. Bugün de öyle. Öğle tatilimde evime gittim, annem sıcak çorba yapmıştı. Dün akşamdan beri annemin keyfi yok, Afganistan'da soğuktan ölen çocuklara üzülüyor, ben de öyle ama onun kadar belli etmiyorum. Baktım oturmuş, Türk televizyonu seyrediyor, haberleri! Çok önemli haberler! Türkân Sabancı (Sabancı Ailesine saygım sonsuzdur, yanlış anlamayın lütfen, televizyonu eleştiriyorum, Türkân Hanım’ı değil) ve bir grup hanım arkadaşı umreye gidiyorlarmış ve bu haber olmuş! Annemle göz göze geldik, ikimizin de aklından ‘gidilecek başka yerler’ geçti, hani kimsenin lütfedip de gitmediği yerler!!!

Sevgiler, Saygilar,

Ece Kalay

*

İtiraflar-1

Merhaba Serdar Bey,

“Dumur” başlıklı yazınızı okudum da şöyle 12-13 yıl geriye gittim. Sıkılmazsanız ben de bir kaç anımı (telefon sapıklığımı) sizinle paylaşmak istiyorum.

Ben fanatik bir Fenerbahçe taraftarıyım. Ablam da Galatasaraylı. Bir de ablamın arkadaşı var o da Galatasaraylı. Biz üçümüz bir olup GS ve FB ile uğraşıyorduk.

Planımız şuydu. O yıllarda Adnan POLAT GS’nin yöneticisiydi. İlginçtir o zaman istediğiniz ünlünün telefonunu kolaylıkla bulup ulaşabiliyordunuz. Biliyorsunuzdur aynı zamanda EGE SERAMİK'in sahibidir Adnan POLAT. Arayıp fabrikadan aradığımızı söyleyip boyahane bölümünde yangın çıktığını söylüyecektik. Her şey planlandı. Evimizin yakınında otopark vardı. Otoparkçı amcadan rica ettik bir arabanın alarmını çalıştırdı. Fonda alarm çalsın ki daha inandırıcı olsun. Ben kulübü aradım A.P ile görüşebilir miyim dedim. Kim arıyor deyince, Fabrikadan arıyorum dedim. Toplantıda dediler. Çok acil dedim durumu söyledim. Neyse bağladılar. Gayet telaşlı bir ses tonu ile:

-Adnan Bey ben fabrikadan arıyorum boyahanede yangın çıktı kontrol altına alınamıyor dedim. Adamcağız telaşlandı tabi ben toplantıdayım şu an, hemen çıkıp sizi arıyacağım dedi. Tabii biz gülme krizlerinde. Elimize ne geçtiyse artık. Sonrası ne oldu bilmiyorum.

Hakan ŞÜKÜR'ün GS’ye Bursaspor’dan yeni transfer olduğu zamanlardı. Kolaylıkla ev telefonunu bulduk. Ara sıra konuşurduk Hakan’la. Çok tatlı ve mütevazi bir insandır. O hafta GS’nin Bursaspor’la maçı vardı. Maç Bursa’daydı. Hakan bizi maça davet etti. Kalacakları oteli söyledi oraya davet etti tanışmak için. Gitmek istedik ama nasıl gidelim daha 13-14 yaşlarındayız. Neyse hemen işi eğlenceli hale getirdik. Bursa’ya gelecekleri gün kulübü aradık adamcağızın teki çıktı.

-Alo ben Bursa Almira otelden arıyorum. Kafileniz için oda ayrıldı fakat hâlâ gelmediler.
-Gelirler hanımefendi neredeyse gelirler.
-Tamam beyefendi.

10 dk sonra

-Alo ben Almiradan arıyorum kafileniz hâlâ gelmedi.
-Hanımefendi neredeyse gelirler.
-Yarım saate kadar gelmezlerse rezarvasyonu iptal edeceğim. Turist kafilesi geldi odaları onlara vermek zorunda kalacağım.
-Olur mu öyle şey hanımefendi günler öncesinden rezervasyon yapıldı.
-Tamam beyefendi yarım saatiniz var.

Yarım saat sonra.

-Alo beyefendi Almira Otel’den arıyorum.Üzgünüm rezervasyonu iptal etmek zorundayım.Yapabileceğim bir şey yok.
-Hanımefendi lütfen koskoca kulübe yapılırmı bu yarın maçları var olurmu böyle rezalet.
-Asıl rezalet sizinki beyefendi. Hem rezarvasyon yapılıyor hem gelinmiyor.
-Bakın yolculuk hali lütfen bekleyin biraz daha.
-Yok beyefendi bekleyemem.
- Tamam ben kendilerine ulaşmaya çalışayım. (Cep yok ki nasıl ulaşacaksa)

Sonra ne oldu bilmiyorum tabii. Bunun gibi bir sürü telefon sapıklıklarımız vardı. Şimdi hepsini yazmıyayım buraya kadar sıkılmadan okuduysanız ne mutlu bana.

Kolay gelsin.Saygılarımla....

T.

*

İtiraflar-2

T.nin “Serdar Bey bir önceki mailimde size telefon sapıklıklarımızı yazmıştım. Bir tanesini daha yazmadan edemiyeceğim...” diye başlayan yazısıyla ilgilidir:

Sevgili T., yukarıda iki ‘tele-sapıklığınızı’ (!) yayımladım. Bu son marifetinizi yayımlamıyorum, çünkü yaptığınızı buradan açık edersem, adam izinizi bulur, ya sizi dava eder, ya da vurdurur! Ancaaaak, aşağılık bir şantajcı olduğum için, bu fırsatı da kaçırmıyorum:

100 kere BİR DAHA TELEFONLA KİMSEYİ RAHATSIZ ETMEYECEĞİM! diye yazacaksınız, yoksa!...

Sevgiler! JJJJ

*

Taarub = Araplaşma

Merhaba Serdar Ağabey,

Bu size üçüncü e-mailim, ama beni hatırlayacağınızı sanmıyorum. (...) Araplaşma konusunda da ufak bir görüş ilave etmek istiyorum. Ben yaklaşık 2.5 senedir yurtdışında yaşıyorum ve her Türkiye’ye tatile geldiğimde veya yurtdışındaki yorumlardan çıkarabildiğim kadarıyla gün geçtikçe araplaşıyoruz hem de her açıdan. Kraldan çok kralcı olarak araplaşıyoruz. Yalnız şunu da belirtmek istiyorum, tanıdığım bütün üniversite öğrencisi Araplar - ki bunlar Arap toplumunun ilerde aydınları olacak insanlar ve değişik ülkelerden geliyorlar (Fas,Tunus,Cezayir, Irak, Lübnan) - istisnasız hepsi Türkleri sevmiyorlar, Atatürk’ün adı geçtiği zaman küfür ediyorlar. Bizi İslamiyet’i çökerten ulus olarak görüyorlar. Ve biz araplaşmaktan bu kadar keyif alıyoruz. Muhafazakâarlığı anlayabiliyorum veya dindarlığı. Ama kendi adetlerini bırakıp gerçek adetimiz bunlar diye Arap adetlerini almayı anlamıyorum.

Okuduğunuz için teşekkürler.

Oğuzhan İrengün

*

Sesiniz duyuldu işte!

Merhaba Serdar Bey,

Amacım sizi Ahmet Vardar tarzına büründürmek değil (Ahmet Vardar’ı seviyoruz bu arada) (Sevmemek mümkün değildir Ahmet Abi’yi - SD)

Ben Gaziosmanpaşaya bağlı Sultançiftliği semtinde ikamet ediyorum. (Maalesef!) İstanbul’da yaşıyoruz trafik yüzünden bunalımlar geçiriyoruz, vakit kaybediyoruz vs.vs.vs...

Ama benim hayatımdan (benim oturduğum güzergahta oturanlar bu konuda ne düşünür bilemem) normal istanbul trafiği seyri dışında 1 dk. daha fazla vaktimi çalanların “ALLAH CEZASINI VERSİN”.

Belki haberiniz vardır, Edirnekapı - Sultançiftliği tramvay hattından (Önceden Vezneciler - Sultançiftliği idi, sonradan Edirnekapı - Cebeci oldu nasıl olduysa). 1 yılda bitecek projeyi 3 yıldır bitiremeyip aksine daha yarısına gelemediler.

Bu yol güzergahı (500 Evler ve devamı Eski Edirne Asfaltı) eskiden 2 gidiş 2 geliş şeritliydi. Halka hizmet (eziyet) amacıyla yapılan bu tramvay projesi ile her iki şeritten 1’er tane alıp tramvay inşaatına başladılar. Zaten bu hattaki minübüslerin haddi hesabı yok, yolcu indir bindir derken trafik sıkışıyor, üzerine bir de caddenin sağ tarafı (gidiş-geliş) park alanı olarak kullanılıyor, ana cadde kapatılıyor yol ara sokaklara veriliyor.... İnanın olanları buradan tarif etmek mümkün değil. Daha fazla detaya girmeyeceğim. Bütün bunlara alıştık artık. (Millet olarak hep bunu yapıyoruz nedense.)

Sultançitliği’nden geliş yönünde (Hamza Yerlikaya Spor Salonu karşısında) bir kasis var (yaklaşık 1 aydır) ve araçlar bu kasisi geçmek için yavaşlamak zorunda kalıyorlar. İnanın bu kasise 200 metre yaklaşınca, bu 200 metreyi ancak 30 dk da alabiliyorsunuz. Şimdi ben bu kasisi alıp da yetkilelerin.....

Şimdi;

* Bu tramvay projesini 1 yılda bitirebileceğiz deyip de işe başlayanların,
* Veznecilerden kalkıp da Cebeci yönüne giden muhtelif İETT hatlarını iptal edenlerin,
* Araçları bu daracık yolların kenarına park etmek zorunda bırakanların ve bunlara izin verenlerin,
* İETT-ÖHO’larda ve minibüslerde bizleri patates çuvalı muamelesine tâbî tutanların,
* 3 yıldır yaşadığım ve şu anda aklıma gelmeyen sorunlarla beni baş başa bırakanların

ALLAH CEZASINI VERSİN!

Sizden ricam bu konu üzerin bir “Allah cezasını versinmi yoksa vermesin mi?” anketi yapmanız mümkünse...

Haykırmak istiyorum ancak haykıracak kimseyi bulamıyorum karşımda.

Emrah Yavuz

*

Sevgili Serdar,

Yine güzel bir yazı olmuş ellerine sağlık… Genelde yazılarınız iyi ama ben şımarmayın diye çok iyilere iyi demeyi yeğliyorum! J (Edepsiz okuyucu)

Hazır yazmaya başlamışken (siz de okumaya…) son günlerde İngilizce ve Türkçe yazım hataları çoğalmaya başladı yazılarınızda (Okuyucu hem de ukala).

Siz bu tempoda devam edin biz sizi siyasete de itekleriz merak etmeyin (Okuyucunun tehdit mi teşvik mi ettiği anlaşılamadı)

Son olarak da bir anekdot: Üniversite yıllarında ben de, (bu -de ayrı mı olacaktı?) Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi okumuştum, iki arkadaş konuşuyoruz bizim bölüm mezunları siyasette neden yer almıyorlar acaba diye? Mühendislik okuyan arkadaşlardan biri geldi ve konuyu biliyormuşçasına

-Oğlum siz boşuna okuyorsunuz, siz okursunuz ama memleketi yine biz yönetiriz hehe he.. şeklinde bir kılçık attı..

Biz de hiç değilse durumu kurtarmak adına

-Onun içinde memleket b.ktan kurtulmuyor dedik demesine ama hakikaten de içimize batmadı değil.. Galiba işin ilmini okuyanlar ya içerideki pisliği görüp uzak duruyorlar,

ya, fazla medeni olup, arada eziliyorlar ya da bizim çözemediğimiz kadar iyi olan meslektaşlar arkadan mühendisleri idare ediyorlar ama eğer öyleyse vaziyet niye böyle… Dur kafam karıştı, sen büyüksün desene niye??

Sevgiler

K.Kerem Bozkurt

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!