Siz bu Özlem Önal’ı tanıyor musunuz?

Güncelleme Tarihi:

Siz bu Özlem Önal’ı tanıyor musunuz
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 16, 2004 00:52

Ayşe Arman, herkesin merak ettiği kadınla konuştu. İşte bir ayağı New York'ta bir ayağı İstanbul'da olan televolelerden düşmeyen Özlem Önal.

Haberin Devamı

Benim sizinle meselem var. Hey bu satırları okuyan beyefendi, hanımefendi sana sesleniyorum! Ben sizi şaşırtmak istiyorum: Bu hafta kiminle konuşmuş, ne sormuş, ne hınzırlık yapmış, orijinal bir numara çekmiş mi, bana bildiğimi zanettiğim bir şeyi başka bir açıdan gösterebilmiş mi? Derdim bu yani.

Sizinle gerçekten meselem var. Aslında kendimle var. Ben sıkılgan bir tipim. Hemen dağılır ilgim. Farklılık isterim. ‘Demek öyleymiş Allah Allah, ben bilmiyordum’ demek isterim. Hem şaşırtmak hem şaşırmak isterim. Ne yalan söyleyeyim, sürekli birbirinin kuzeni, kardeşi, ikizi röportajlar okumaktan ben sıkılıyorum. Sizi hayal bile edemiyorum. Gördün mü, bu satırları okuyan beyefendi, hanımefendi! Empati yapıyorum. Kendimi senin yerine koyuyorum. Her pazar oflaya puflaya tonla röportaja baktığım için, seni baştan çıkaracak bir numara çekmeye çalışıyorum. Ve Allah seni inandırsın, bu yüzden tarifi olmayan acılar çekiyorum: Bu hafta ne yapsam? Kiminle konuşsam? Ama iyi röportaj dediğin her zaman kafana yağmıyor ki. Bir kere önce beni kesmesi gerekiyor. Çoğunlukla istediğim gibi olmuyor. Kıvranıyorum. Yine de her hafta aklımdakini gerçekleştirmeye, hayata geçirmeye uğraşıyorum. Mesela bu hafta. Her zaman gördüğünüzden farklı bir Özlem Önal göstermeye çalıştım. Yapamadıysam ne fena, yapabildiysem ne álá...

*

Merak ettiğim bir kadındı. Hani son derece güzel giyinen, geceleri bizim gidemediğimiz davetlere giden, bir ayağı New York’ta bir ayağı İstanbul’da olan, başka türlü yaşayan, jet-set sayılan, televolelere düşmeyen ama Alem’in sayfalarında boy göstermeyi de ihmal etmeyen, var ama yok kadınlardan biri. İdi daha doğrusu. Ama izninizle Özlem Önal, onların en güzeliydi. Var mı onun eline su dökecek biri? Bir de kadın genç. Ve gerçekten gözünü alamayacağın kadar seksi. Sürekli öyle sıkıcı siyah şeyler de giymiyor. En son Vakko’yla UnIcef’in birlikte kotardığı o şahane projede en cesur yine oydu. Yine hep o konuşuldu. Bazen ‘Yok artık daha neler!’ diyebileceğiniz şeyler giyiyor ama o kıyafetler bir şekilde onun üzerinde ucuz durmuyor. Her şart altında asaletini koruyor. Başkası giyse vay haline yani. Yok Nur Taşkent’le evleniyor, yok Matt Dillon’la anılıyor. Haliyle merak ediyordum. Ne zaman fotoğrafını görsem ‘Acaba gerçekte nasıl bir kadın?’ diyordum. Güzelliği ve seksiliği dışında (pardon bir de zenginliği!) bir özelliği var mı? Sonunda tanıdım. 9. sayfadaki röportajda okuyacaksınız ama ben burada üç kelimeye özetleyeyim: Onu tanımamak eksiklikmiş. Dedemanlar’ın torunu olan bu 35 yaşındaki kadın meğer son derece gerçek ve samimiymiş...

Allah’tan senin kızınım benim imajımı sen kurtarıyorsun!

Dedeman ailesinin bir ferdi olmak nasıl bir şey?

- Çok iyi bir şey. Birbirimize çok bağlıyız. Fazlasıyla. Her gün hepimiz mutlaka üç beş kere telefonla konuşuruz. Dünyanın neresinde olursak olalım. Bugün mesela tamamdır, hepsiyle konuştum: Dayım, yengem, kız kardeşim, kuzenlerim, tabii annem. Aslında geleneksel bir aile bizimki. Ben üniversiteyi bitirene kadar adam gibi dışarı bile çıkamazdım. Babam izin vermezdi. Kapalı ve tutucu tarafları var yani yetiştiğim ailenin. Ama bir yanıyla da modern. Kararlarına saygı duyuyorlar. Nur'la evlenmeden önce birlikte yaşıyordum, ses çıkarmadılar mesela. Gerçi, hálá nasıl ses çıkarmadılar anlayabilmiş değilim. Sanırım bizim ailede kimse kimseyi yargılamıyor.

Şimdi durum ne?

- Annem, kız kardeşim Özben ve ben üçümüz birlikte yaşıyoruz. Biz üç kadın çekirdek aileyi oluşturuyoruz. Bir de dayım yengem ve kuzenlerim var. Onlar ikinci halka. Babama gelince, artık kendi ailesi var. Yeniden evlendi ve çocukları oldu.

Babanızla ilişkileriniz nasıl?

- Gayet iyi. Ama annemle daha yakınım. Annem hem burada hem Çanakkale'de. Bir çiftliği var. Üzüm yetiştiriyor, şarap üretiyor. En son zeytinyağı işine sardırdı. Ona hayranlık duyuyorum.

Küçükken model aldığınız o muydu?

- Evet, her zaman anneme hayrandım. Ne kadar doğru bir insan olduğuna. Annemin doğruları, o kadar doğrudur ki. Doğru konuşur, doğru düşünür. Ve duruma göre sapmaz. Yanar döner değildir. Bir de tanıdığım en iyi kalpli insandır. ‘‘Allah'tan senin kızınım’’ diyorum. ‘‘Benim imajımı da sen kurtarıyorsun!’’ O çok derin bir insan. Ne yazık ki ben, sığ olarak algılanıyorum.

Büyürken sevgi eksikliği hissettiniz mi?

- Yok canım. Daha neler!

Birini sevmek zaten böyle bir şey değil midir?

Nur Taşkent'le evliliğinizi iki ailenin birleşmesi gibi değerlendirenler oldu mu?

- Hiç sanmıyorum. Nur'la beni gören herkes ne kadar birbirimize aşık olduğumuzun farkındaydı. Hálá çok yakınız. Hálá ‘Siz yeniden birlikte olsanıza’ derler. Açıklayamadığımız korkunç bir sevgi var aramızda. Eskiden bu sevgili sevgisiydi, sonra karı-koca sevgisi oldu, şimdi arkadaş- abi- kardeş- dost. Bu röportajdan sonra ona yemeğe gideceğim. Ve her zamanki gibi geç kaldığım için çok kızacak. Evliliğimiz boyunca en sinir olduğu şeydi: Her yere geç kalmam. Sonunda ayrı ayrı gidip, orada buluşmaya karar vermiştik. Ama benim için Nur çok değerlidir. Her zaman da öyle olacak. Birini sevmek zaten öyle bir şey değil midir? O yüzden hiç anlamam, insanlar yıllar yılı evli kalırlar, evlilikleri biter, bir daha asla görüşmezler. E o zaman o sevgi gerçek değilmiş demek ki! Nasıl kesip atarsın? Bir insanla gerçekten bir iletişimin varsa, sevgi bağın varsa, hangi konumda olduğu önemli değil onun devam etmesi lazım. Evliliği yürütememiş olabilirsin, çünkü evlilik bir düzen. Ama o düzeni götürememiş olman, iki insanın birbirini insan olarak sevmediğini göstermez ki. Ben Nur'la da bütün eski erkek arkadaşlarımla da görüşüyorum. Ötesi yalan çünkü. Hiç sevmemişsin demek ki!

ALAKASIZ İFTİRA HAMİŞİ: Yüksel Aytuğ, yalancı bir Sabah Gazetesi yazarıdır. Benden adam gibi özür dileyene kadar, bu hamiş, her yazımın altında yer alacaktır.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!