Sifar’ı Eczacıbaşı’na sattı ’besin takviyesi’ ile döndü

Güncelleme Tarihi:

Sifar’ı Eczacıbaşı’na sattı ’besin takviyesi’ ile döndü
Oluşturulma Tarihi: Nisan 17, 2007 00:00

Türkiye’nin en eski ilaç sanayicilerinden Ahmet Müderrisoğlu’nun sanayiciliği 1999’da fabrikasını Eczacıbaşı Grubu’na satmasıyla bitti.

Üretim ruhsatlarını kiraya vererek yoluna devam eden Müderrisoğlu, 2004’te başladığı ’besin takviyesi ürünleri’ işinden bu yıl 5 milyon YTL ciro bekliyor. İlk hedef iç pazarda büyümek ve Ortadoğu ülkelerine ihracat.

TÜRKİYE’nin ilk eczacılarından Kemal Müderrisoğlu’nun oğlu Ahmet’in 2004’te başladığı ’gıda takviyesi ürünleri işi’ bu yıl 5 milyon YTL ciro yapacak. Babasının sanayiciliğini uzun yıllar devam ettirdikten sonra, ilaç fabrikasını 1999’da Eczacıbaşı’na satan ve sanayicilikten çekilen Ahmet Müderrisoğlu, yeni işini "Dünyadaki trende uygun bir iş yaparsak başarılı oluruz" düşüncesiyle kurduğunu söylüyor ve şöyle başlıyor anlatmaya: "Babam Kemal Müderrisoğlu, 1923’te eczacı olmuş. Çok girişimci bir insandı. Okulu bitirmeden staj için Beyoğlu Rebul Eczanesi’ne gitmiş ve sahibi Mösyö Rebul’a ’ben sizde staj yapabilir miyim’ diye sormuş. Mösyö Rebul, ’Fransızca biliyor musun’ demiş. Babam bilmediğini söyleyince ’o zaman olmaz’ demiş. Babam tam bir yıl sonra yine eczanenin kapısını çalmış ve Mösyö Rebul’a ’staj yapabilir miyim’ diye sormuş. Mösyö Rebul; ’oğlum geçen sene söyledim; Fransızca bilmiyorsan staj yapamazsın’ dedim. Babam ’öğrendim geldim efendim’ diyor. Mösyö Rebul ’tamam’ diyor. Okulunu bitirip Çanakkale’ye tayini çıkınca Mösyö Rebul’un elini öpmüş ve gideceğini söylemiş. Mösyö Rebul da 40 lira maaş verip onu yanına almış. 1943’te de babam o eczaneyi Mösyö Rebul’dan devraldı."

ALMAN HASTANESİ’NE TEKLİF: Ahmet Müderrisoğlu, babasının eczane işletirken bir taraftan da ilaç imalatına başladığını belirtiyor ve şöyle devam ediyor: "Babamın üç çocuğu oldu hepimizi eczacılık okuttu. Hedefi ilaç sanayicisi olmaktı. Alman Hastanesi’ne ’sizin ilaçlarınızı ben yapayım’ dedi. Alman hastanesi Almanca bilme şartı koyunca; gitti almanca da öğrendi. Sonra da iki dil bilen bir eczacı olarak yabancı firmalarla temasa geçip ilaç ithalatına başladı. Ekonomik krizler, ihtilaller yaşadı. Almanlar için üretim yapan bir fabrika kurdu."

BİR İTALYANLA EVLENDİM: Ahmet Müderrisoğlu, ikinci kuşak olarak işe girişini de şöyle anlatıyor: "Ben 1970’te evlendim. Eşim italyan, babası Sifar firmasının sahibiydi. Ben aileye katıldığımda iki şapkam oldu. Babamın şirketinde fabrika müdürüydüm, kayınpederimin şirketinde ise Genel Müdür oldum. Kayınpederimin fabrikasını kapattım ve imalatı babamın fabrikasında birleştirdim. Bir süre sonra da (1974-76 arası) ülkedeki sendikal hareketler nedeniyle o fabrikayı kapatmak zorunda kaldık ve ben de Sifar’a odaklandım. Sifar olarak boş bir fabrikayı kiralayıp imalata orada devam ettim.

FABRİKA KURDUM, SATTIM: Ahmet Müderrisoğlu, 1994’te de Çerkezköy’de 16 milyon dolarlık bir yatırımla modern bir fabrika kurduklarını anlatıyor ve şöyle konuşuyor: "1980’lerde Turgut Özal’ın liberal politikaları sektörümüze çok yararlı olmuştu. Ancak yeni fabrikamızı açtıktan bir süre sonra global ilaç piyasasındaki evliliklerin kurbanı olduk. Üretimimizin yüzde 60’ı için anlaştığmız firma el değiştirdi ve kontratı yenilemedi. Bunun üzerine ben de fabrikayı 1999’da Eczacıbaşı’na sattım. Yatırım için kullandığım krediyi kapattım ve bir süre elimdeki üretim ruhsatlarını kiraya verdim."

Ucuz diye domuzu tercih etmedik, pahalı balık jelatinini seçtik

SİFAR İlaçları Ticaret ve Sanayi A.Ş.’nin şu anda Türkiye’de ilaç ya da benzeri ürün üretmediğini belirten Ahmet Müderrisoğlu şöyle konuşuyor: "Sanayicilikten çok çektim. Artık bir daha üretim düşünmüyorum. Ancak hem eczacılık geleneğimizin hem de sanayiciliğimizin kazandırdığı tecrübeyle yeni bir işe soyunduk. 2004’te çocuklarımıza önü açık bir iş kurmuş olmak için besin takviye ürünlerinde karar kıldık. Sifar’ı bu alana odakladım. Yeni bir ürün grubu oluşturduk, eczanelere veriyoruz. Bu işe girerken de bir şeye özen gösterdik; bu ürün grubunun tabletlerinin üzeri jelatin kaplıdır. Bu jelatin 4 maddeden üretilir. Birincisi domuz, ikincisi sığır, üçüncüsü balık, dördüncüsü ise bitki. Domuz en ucuzu olduğu için genellikle ondan yapıyorlar. Biz daha pahalı olduğu halde balık jelatinli ürün grubuna girdik. Çünkü Türkiye’de domuz jelatinli ürün satmak çok yanlış olur. Omega3’ümüzü Lübnan’a ihraç etmeye de başladık, ihracat sürecek."
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!