Perişan bir hırsız

Güncelleme Tarihi:

Perişan bir hırsız
Oluşturulma Tarihi: Ocak 12, 1998 00:00

Huysuz İhtiyarNeyi kutladığımızı hatırlamıyorum, ama bir şeyi coşkuyla kutlamıştık. O nedenle de küp gibi içmiştik. Arkadaşlar gece yarısı gittikten sonra sürüne sürüne merdivenleri tırmanıp pantolonumu bile çıkarmadan kendimi yatağa zor attım. Daha yatağa varmadan da havadayken sızdım.Aradan kaç saat geçti bilmiyorum, mutfakta bir şangırtı koptu. Demek ki kediyi dışarı atmayı unutmuştum.Bilen bilir, kediler bir kabahat yapınca hemen ortalıktan toz olur, gidip bir yere sinerler. Sonra da ara ki bulasın. Gecenin köründe kedi arayacak mecalim olmadığı için ‘‘Nasıl olsa kırılan kırılmıştır. Sabah kalkınca ben onu bir güzel döverim!...’’ deyip tekrar daldım. Bu sefer de salonda bir patırtı koptu. Devrilen sandalye sesleri filan duydum. Artık bu kedi işi değildi. İnleye küfrede kalkıp aşağıya indim. Salonun kapısında bir herifle burun buruna geldim. Daha doğrusu burun göbeğe geldim. Çünkü adamın burnu benim göbek hizama geliyordu. Hırsızın boyu içler acısıydı, ama eni daha da beterdi. Çiroz sözcüğü bile adamı tarife yetmezdi. Hırsız bana toslayınca telaşla geriye zıpladı, bir sandalye ile masanın üzerindeki çiçek vazosunu devirdi. Elini beline atıp aranamaya başladı.‘‘ Ulan hıyar Selami!... Gene mi düşürdün lan eşşek!...’’ diye kendine küfürler yağdırdı.Hırsızın perişan halini görünce bana da bir cesaret geldi. Armut çöpü kalınlığındaki ensesine yapışıp;‘‘Burada ne halt ediyorsun lan?...’’ diye kükredim. Herif, can havliyle çırpındı. Sehpayı ve üstündeki radyomu devirdi, ondan sonra da büfeye çarpıp bir kaç şarap kadehiyle 15 yıllık Malt viskimi düşürüp kırdı.‘‘ Dur lan namussuz!... Debelenme, evde sağlam eşya bırakmadın.’’ diye bir tokat attım. Hırsız büsbütün telaşa kapıldı. Elimden kurtulmak için kollarını, bacaklarını savurmaya başladı. Camlı bir duvar resmini, eşimin kitaplığa dizdiği renkli şişelerini ve masa saatini düşürüp kırdı.‘‘ Dur!... Sakin sakin şuraya otur... Bak enseni bıraktım. Sana bir şey yapmayacağım, ama Allah'ını seversen artık kıpırdama!...’’ diye hırsıza yalvarmaya başladım.Salondaki eşyaların hiç olmazsa bir kısmını kurtarmalıydım. Adamı koltuğa oturtup tekrar fırlamasın diye de omuzlarından aşağıya sıkı sıkı bastırdım. Hırsız nihayet sakinleşti.‘‘Ağbi be, bir bardak su versene... Çok korktum.’’ dedi. Aslında ben ondan daha fazla korkmuştum. Ama renk vermedim tabii. Karşılıklı birer bardak suyumuzu içtik.‘‘Eee, şimdi ne olacak?..’’‘‘Bir şey olmayacak ağbiciğim. Polis çağırsan gidip karakolda sabahlayacağız, sonra da suçüstü mahkemesi için adliye koridorlarında sürüneceğiz. Bu yaşta karakollarda, mahkemelerde sürünmek istemezsin değil mi ağbiciğim?.. Allah kahretsin, bütün bunlar hep benim sakarlığım yüzünden oluyor, Allah seni inandırsın aylardır daha siftahım yok. Hangi eve girsem birşeyleri devirip enseleniyorum.’’‘‘Demin belimde ne arıyordun?.. Beni mi vuracaktın?..’’‘‘Yok be ağbiciğim, adam vurmak kim, ben kim!.. İşe çıkarken benim oğlanın oyuncak tabancasını belime sokuyorum, yakalanınca çekip ev sahiplerini korkutuyorum. Yoksa adamı çok fena dövüyorlar, ama onu da düşürmüşüm işte... Televizyonu açar mısın ağbiciğim.’’Birden sinirlendim. Herifi polise vermeyecektim, ama gönlünü de eğlendirecek değildim. Tam ağzımı bozuyordum:‘‘Yanlış anlama ağbiciğim sahura ne kadar var onu merak ettim.’’ dedi. Mahçup olmuştum. Hırsız bile olsa, insanların inançlarına saygılı olmak gerekir. Televizyonu açtım, Kuran okunuyordu. Saygı ile dinledik.‘‘Ağbiciğim be, ben eve gidene kadar sahur vaktini kaçırırım sen de biraz peynir zeytin filan var mı?.. Sahurda bir şey yemeden oruç tutunca hastalanıyorum.’’Bir gün önce dünyanın yemeğini yapmıştım. Ama arkadaşlar o gece hepsini silip süpürmüşlerdi. Benim gibi ünlü bir aşçıya da sadece peynir ekmek ikram etmek yakışmazdı.‘‘Ben mutfağa gidip bir şeyler hazırlayacağım. Sen sakın yerinden kımıldama, evin daha fazla tahrip olmasını istemiyorum.’’Mutfağa geçip bulabildiğim malzemelerle hazır mantar çorbası ve çılbır pişirdim. Adam sıskaydı, ama iştahı maaşallah yerindeydi. Beş dakikada tabakları silip süpürdü. Son yumurta ve yoğurt kalıntılarını da ekmeğiyle temizleyip tabakları pırıl pırıl yaptı. Pişirdiklerimi ağzını şapırdata şapırdata yemesi aşçılık duygularımı okşamıştı doğrusu...‘‘Sen tam doymadın anlaşılan.’’ deyip mutfağa koştum. Bol domates ve biberli kağıtta pastırma hazırlayıp fırına koydum. Hemen biraz patates kızarttım. Bir de ton balığı konservesi açıp bol zeytinli ve limonlu salat misuaz yaptım. Yemekleri bitirince Selami iyice mayıştı. (Hırsızımın adı Selami'ydi.) Gözü bir ara duvarda asılı bağlamaya ilişti.‘‘Sen mi çalıyorsun ağbi?..’’‘‘Evet.’’‘‘Güzel çalıyor musun bari?..’’‘‘Eh biraz, niye sordun?..’’‘‘Ben saz sesine bayılırım ağbi. Güzel de türkü söylerim.’’ deyip başladı bir uzun hava okumaya. Gerçekten güzel ve gür bir sesi vardı. O koca ses, bu sıska herifin neresinden çıkıyordu bilinmez, içli içli söyledikçe duygulandı. Ben de duygulandım doğrusu. Sazı alıp Selami'ye eşlik etmeye başladım. Bir ara ağlayarak söyledi. Dayanamayıp bir Feraye'de ben patlattım. Arkasından bir de kırık hava... Derken aşka gelip Meram Bağları üstüne oynak bir de Konya türküsü söyleyince, Selami kalkıp oynamaya başladı. Ben, üstüne atlayıp herifi yerine oturtana kadar çarparak telefonu yere düşürdü. Deve tabanı saksısını da devirdi.‘‘Ağbi be, kusura bakma, ama sana bir şey soracağım.’’‘‘Sor bakalım.’’‘‘Bu sokakta boş bir ev biliyor musun?..’’‘‘Gene mi hırsızlık lan?..’’‘‘Ne yapayım ağbiciğim, elim boş gidince karı beni eve almıyor. Diklenirsem de dövüyor.’’‘‘Hırsızlık yapacağına çalışsana...’’ Selami güldü. ‘‘Bu sıskalıkla beni kimse işe almıyor. Bir kere bulaşıkçılık işi buldum. İki günde lokantadaki bütün tabakların yarısını kırdım. Tekmeyle kovdulardı. Bir keresinde de seyyar zerzavatçılık yapayım dedim. Borç harç bir araba edindim. Ama yokuş aşağı giderken arabayı tutamadım. Araba beni biraz sürükledi. Sonra da elimden kurtulup cadde aşağıya uçtu gitti. Üstünde ne domates kaldı ne şeftali... Araba da zaten devrilip kırıldıydı.’’Selami'nin gerçekten işi zordu. Düşündüm, taşındım, Selami için münasip bir iş aklıma gelmedi. Karısı eve alsın diye çıkarıp biraz para verdim. Paraları dikkatlice cüzdanına yerleştirdi. Dualar edip gitti, az sonra geri döndü. ‘‘Cüzdanımı acaba senin evde mi düşürdüm ağbi?..’’ diye sordu.*Sevgili Okurlar bu Selami içime dert oldu. Selami'ye verecek bir işiniz varsa lütfen beni arayın. Hiç olmazsa bana bir akıl verin. Selami ne iş yapsın?..
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!