Paris 'e bir saygı duruşu

Güncelleme Tarihi:

Paris e bir saygı duruşu
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 28, 2006 10:44

Bu hafta sinemalarımızda gösterilmeye başlayan Angel-A, Leon, 5. Element, Nikita gibi filmlerin ünlü yönetmeni Luc Besson 'ın filmografisinde özel bir yerde duruyor. 6 yıl ara verdiği yönetmenliğe bu siyah beyaz filmle geri dönen Besson, Angel-A 'da "eski sevgilim" dediği Paris'i filmin ana karakterlerinden biri olarak resmetmiş. Ünlü yönetmene e-mail aracılığıyla Paris'le ilişkisini ve filmini sorduk.

Haberin Devamı

Bunca yıl aradan sonra sizi tekrar yönetmen koltuğuna oturtan ne oldu?

Paris e bir saygı duruşu

-Yönetmenlikten çok uzun zaman uzak kalmıştım. O heyecanı tekrar hissetmek istedim. Bir filmi tamamladıktan sonra yeni bir filme hemen başlamak istemedim.

Paris gibi ışıltılı ve renkli bir şehirde neden siyah beyaz bir film çektiniz? Bu size ne sağladı?
-10 yıl önce filmi ilk düşündüğümde, kafamdaki görüntüler siyah beyazdı. Bu görüntüler daha çok Paris 'in köprüleriydi ve özellikle Seine nehrinin üzerinde birbiri arkasında dizilmiş köprüler görebileceğim bir noktayı düşünmüştüm. Filmde 4 ana karakter var; Angela, Andre, Paris ve siyah beyaz. Bunlardan birini çıkarırsanız anlatımı bozmuş olursunuz.

Angel-A sizce bir Avrupa filmine mi yoksa bir Hollywood filmine mi daha yakın duruyor? Kime hitap ediyorsunuz bu filmle?
-Bu yanıtı seyirciye bırakıyorum.

Sizin için bu filmin diğerlerinden ayrılan özelliği nedir?
- Öncelikle uzun bir aradan sonra beni tekrar yönetmenlik koltuğuna oturtan bir film Angel-A. Filmin senaryosunu 10 yıl önce yazmıştım, daha doğrusu ana hatlarını oturtmuştum. O zaman konuyu çok sevmiştim ama kelime dağarcığım yetersiz gelmişti. Belki de bu konuyu işlemek için çok gençtim. 10 yıl sonra aynı senaryo üzerinde çalışıp, filme almak çok keyifliydi.

Angel-A ne kadar kişisel bir film? Filmin hikayesi nereden çıktı?
-Eski konuları işlemekten büyük zevk alıyorum. Gelen tüm baskılara rağmen yeni bir Nikita ya da Leon gibi bir Luc Besson filmi çekmek istemedim.

Haberin Devamı

MELEKLERİ BEN HEP SARIŞIN GÖRDÜM
 
Oyuncuları nasıl seçtiniz?
-Jamel 'i ilk olarak bir Fransız televizyonunda gördüm. Çok enteresan ve hayat dolu bir karakterdi. Uzun bir aradan sonra onun bir başrol oynamaya hazır olduğunu hissetim ve uç bir karakter olan Andre rolünü teklif ettim. Kabul etti. Rie 'yi anlatmak için kelimeler yetersiz kalıyor. Çok hayat dolu, çok meraklı, çok yetenekli, resim yapıyor, fotoğraf çekiyor ve yönetiyor. Öyle bir kadınla daha önce hiç karşılaşmamıştım. Onun hevesi bana ilham verdi ve yine film çekmek isteği uyandırdı. Gilbert uzun süredir gözümü üstünden ayırmadığım bir aktör ve bu rol sanki onun için yazılmıştı. Frank rolünü oynamasını istediğim ilk insandı ve kabul etti.

Melekler neden genelde hep sarışın olur?
-Ben onları hep sarışın gördüm, sanırım ondan.

Özellikle çekimlerde zorlandığınız bir sahne oldu mu?
- Aslında hayır. Çünkü ben hep aynı ekiple çalışırım ve herkes ne istediğimi bilir. Oyuncularla da çok keyifli bir işbirliği içerisindeydik.

Bu filmin bir mesajı var mı?
-Bu film dünyanın en güzel şehri olan Paris 'e bir saygı duruşu.

Amerikan sineması ile özdeşleştiriliyor olmanızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Aksiyona yakınlığımdan dolayı bu şekilde değerlendirildiğini düşünüyorum.

Haberin Devamı

SEKS VE ÇIPLAKLIK HİÇ İLGİMİ ÇEKMEDİ

Fransız sinemasında çıplaklık genelde öne çıkıyor ama siz filmlerinizde seks ve çıplaklığın ilginizi çekmediğini söylüyorsunuz. Neden?
- Evet, seks veya çıplaklık hiçbir zaman benim ilgimi çekmedi. Bana göre eğer bir şey çok özelse, onu yaşamak gerekir, izlemek değil. Bu yönetmen içinde seyirci içinde aynıdır.

Hollywood'da üç yıl kalarak sistemi incelediniz. O süre içinde öğrendiğiniz en önemli şeyler nelerdi?
-Sinema sektörünün her ne kadar matematiği olsa da, sonuçta size en doğru cevabı seyirci veriyor, idealist olmakla ticari başarı arasındaki köprünün nasıl doğru veya yanlış kurulabileceğini diyebilirim.

Yapımcılık yaparak genç yönetmenlere destek veriyorsunuz. Destek vereceğiniz yönetmenlerde ne gibi özellikler ararsınız?
- Gençlerin heyecanını, olaylara bakış açılarındaki farklılığı seviyorum. İç dünyalarına daha önem veriyorlar, kendileriyle barışıklar ama aynı zamanda da hayatla bir kavgaya tutuşmuşlar ve bir yandan bu kavgayı kendileri bilerek yaratmışlar. Farkındalık durumu, her şey bundan ibaret. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın sözüne karşı gelinmeli. Hayata karşı belli bir duruşları var ve ne istediklerini biliyorlar.

Haberin Devamı

İSTANBUL VE BOĞAZ İÇİN KELİMELER YETERSİZ

Paris e bir saygı duruşu
 
Türk sinemasını takip etme imkanınız oldu mu? Nasıl buluyorsunuz Türk filmlerini?
- Türk sineması hakkında çok fazla yorum yapabilmem için yeterince bilgiye sahip olmam gerek fakat ne yazık ki değilim. Ama son yıllarda Avrupa da isimlerini duymaya başladığımız Türk yönetmeler var ve bu isimlerin ileride kaliteli, uluslararası yapımlarda daha çok göreceğimizi umuyorum. Mesela Nuri Bilge Ceylan ve Fatih Akın sinematografik anlatımları kuvvetli yönetmenler, kendilerini yeterince kanıtlamış başarılı kişiler. Türk sinemasını daha yakından takip edebilmemiz açısından, bu gibi isimler çoğalmalı.

Paris'i Angel-A'da çok güzel perdeye aktarmışsınız. İstanbul'a geldiniz daha önce. İstanbul'un da içinde olduğu bir film projesi nasıl olur sizce?
-Olabilir neden olmasın.

Paris'in köprülerini ön plana çıkarmışsınız. Böyle bir film söz konusu olduğunda, hatırladığınız kadarıyla İstanbul'un hangi özellikleri öne çıkar?
- İstanbul... İki kıtaya birden sahip olmak. Sanırım bunun değerini biliyorsunuz. Heterojen bir yapısı var. Bunu şehrin havasını soluyunca hemen anlarısın. Pek çok kültüre ve tarihi özümsemiş, sindirmiş nice hikayeler barındırdığını anlamak için burada yaşamaya gerek yok bence. Bir de boğaz. Daha ne denebilir ki.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!