Öldü diye morga kondu

Güncelleme Tarihi:

Öldü diye morga kondu
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 09, 2008 00:00

Demet Akalın ile annesi Şenay Akalın, hayatlarını altüst eden acıyı ilk kez Kelebek'e anlattı.

Haberin Devamı

Demet Akalın fotoğrafları

Demet Akalın ile Gölcük’te yaşayan 58 yaşındaki annesi Şenay Akalın, ilk kez Kelebek için birlikte objektif karşısına geçti. 2 yaşındayken bir trafik kazasında babasını kaybettiğini, aynı kazada annesinin de öldü diye morga kaldırıldığını anlatan ünlü şarkıcı, "Annem çok zor günler geçirmiş, aylarca yoğun bakımda yaşamış. 24 yaşında kocasını kaybetmiş, ama dimdik ayakta kalmış ve bana hem analık hem babalık yapmış. Onun hakkını ödeyemem" diyor. İşte hüzünlü bir anne-kız hikayesi...

Anneler Günü’nüz şimdiden kutlu olsun Şenay Hanım. Bu özel gün öncesi sizi üzmek istemem, ama çok genç yaşta dul kalmışsınız. Bir yılbaşı gecesi eşinizi ve kız kardeşinizi trafik kazasında kaybetmişsiniz. Araçta siz de varmışsınız. Sonrasında neler olduğunu anlatır mısınız?

- Ş.A: İnsan başına ne zaman ne geleceğini bilemiyor işte. Benim Ali Akalın’ın ile çok güzel, çok mutlu bir evliliğim vardı. 1975 yılıydı... Eşim, kız kardeşim ve ben yılbaşı eğlencesi için Gölcük’ten İstanbul’a gelmiştik. Demet o zaman 2 yaşındaydı. Onu anneannesine bırakmıştık. Çok güzel bir gecenin sonunda, Çayırova’da o feci kazayı yaşadık. Kız kardeşim ve Ali, kaza anında yaşamını yitirmiş. Ben eşimi, kız kardeşimi kaybettiğimi, neler yaşadığımı ise aylar sonra öğrendim.

Haberin Devamı

Öldü diye morga kondu
Komada mıydınız?

- Ş.A: Bunu ilk kez bir gazeteciyle paylaşıyorum. O gece, kazanın olduğu yere ambulans geliyor. Hepimizi bir ambulansa koyup, hastaneye götürüyorlar. Hastanede benim de öldüğümü zannedip, üçümüzü yan yana morga koyuyorlar.

İnanılır gibi değil!

- Ş.A: Evet... Saatler sonra hastaneye teşhis için ağabeyim geliyor. Büyük bir acı yaşıyor tabii. Eşimi, kız kardeşini teşhis ettikten sonra sıra bana geliyor. İşte ben o sırada kolumu hareket ettirmişim. Ağabeyim hemen çığlık atarak morg görevlisini çağırıyor. Doktorlar geliyor ve benim nabzımın attığını fark ediyorlar. O an ağabeyim doktorun yakasına yapışıp "Siz ne yapıyorsunuz, bu ne rezalet diye" hastaneyi birbirine katıyor. Meğer o gece nöbetçi olan doktor alkollüymüş! Bir başka doktor geliyor ve beni apar topar yoğun bakım ünitesine alıyorlar. Gerekli müdahaleler yapıldıktan sonra da Deniz Hastanesi’ne gönderiyorlar.

Haberin Devamı

Bu arada sağlığınız nasılmış?

- Ş.A: Kafatasım ciddi şekilde hasar görmüş, 27 dikiş atılmış. Beyin de ödem yapmış. İşte o yüzden bana Gölcük’te "Deli Şenay" derler...

Desinler, boÅŸverin...

- Ş.A: Benim de hiç umurumda değil zaten. Ama ben yine de Gölcük’ü çok seviyorum. Neyse, nerede kalmıştık... Sadece beyin ve kafatasında değil, başka yerlerde de hasar var. Yedi kaburgam da kırılmış. Kırık olan kaburgalar iç organlarıma batmış, dolayısıyla iç kanama da var. Deniz Hastanesi’nde yeterli alet olmadığı için Çamlıca’da bulunan karacıların hastanesine sevk etmişler beni. Komadan 26 gün sonra çıktım. Öyle iyi bir doktor tedavi etmiş ki beni, bütün hastane çalışanlarına "Uyandığı zaman eşinin, kız kardeşinin öldüğünü söylemeyeceksiniz" demiş. Tabii ben uyanınca ilk olarak eşimi, kız kardeşimi sormuşum. Herkes iyi olduklarını söylemiş. O anları çok net hatırlamıyorum tabii... Ve ben o hastanede tam üç ay yattım.

Haberin Devamı

Peki gerçekleri ne zaman öğrendiniz?

- Ş.A: İyice toparladıktan sonra... Doktorum bir gün herkesi odadan çıkardı. Yavaş yavaş konuya girip, eşimin ve kız kardeşimin kazada vefat ettiklerini söyledi. O ana dair hatırladığım tek şey, çığlık atıp yere düşmem... Ondan sonra beni tekrar alçıya almışlar. Çünkü kaburgalarımı bir kez daha kırmışım. Kendime geldiğimde Demet’i görmek istedim. Ağabeyim, kız kardeşim hemen Demet’i alıp hastaneye getirdiler. Onu karşımda görünce gözyaşlarına boğuldum. Bana "Anneceğim beni bırakma, ben seninle yatmak istiyorum" deyince daha da fena oldum. Kendimi çok yalnız, güçsüz hissettim. Bir yanda eşimi kaybetmemin acısı, bir yanda çocuğum... Ciğerim yanıyordu. Allah kimseye bu acıyı yaşatmasın, çok zor. Neyse Demet’in geldiği günün akşamı yanımda refakatçi olarak kuzenim kaldı. Bir ara ona "İlkay, bugün evladımı gördüm, hasret giderdim. İçim yanıyor. Artık yaşayamam. Ben kendimi bu pencereden atmak istiyorum" demişim.

Haberin Devamı

Ä°ntihar etmek istediniz...

- Ş.A: Evet, bunu ciddi ciddi düşündum. Ben böyle söyleyince kuzenim hemen başhemşireyi çağırmış. Bana sakinleştirici vurmuşlar. Ben dördüncü katta kalıyordum, hemen beni alt katlara almışlar. Kısacası psikolojik açıdan

/images/100/0x0/55ea263ef018fbb8f86e3be1
çok zor günler geçirdim. Aylarca konuşmadığım oldu. Eşimi çok seviyordum ve onu kaybettiğimde 24 yaşındaydım. 4 yıl evli kalmıştım. Babamızı çok erken kaybettik.

Nasıl toparladınız, nasıl dimdik ayakta kalmayı başarabildiniz? En büyük destekçiniz kimdi?

- Ş.A: Ailem, eşim dostum sayesinde... Hastanede yattığım üç ay boyunca diğer koğuşlardaki bütün hastalar beni ziyarete gelip, kızım için yaşamam gerektiğini anlattılar. Onların hikayelerini dinledikçe, "Evet, yaşamam gerek ve kızıma bakmalıyım, kızım için güçlü olmalıyım" dedim. Taburcu olup eve çıktığımda, kızımı kokladığımda, kendi kendime "Kızımı hiçbir zaman yalnız bırakmayacağım" dedim. Kendi kendimi motive ederek ayakta kalmayı başardım. İki yıl anne-babamın yanında kaldım. Onların manevi desteğiyle daha da güçlendim. Tabii ilk bir yıl çok zor geçti. Bazen eşimin resimlerini dizer, onlara baka baka saatlerce ağlardım. Gözyaşlarımı ne kadar kızımdan gizlesem de bazı şeyleri hissederdi. Bir bebeği vardı, onun saçını tararken hem şarkı söyler, hem de ağlardı. Babasını özlerdi.

Haberin Devamı

Demet’i büyütürken, isteklerini karşılamakta zorlandınız mı, sıkıntı çektiniz mi?

- Ş.A: Hayır. Bir kere eşimin arkadaşları, arkadaşlarının eşleri beni hiç yalnız bırakmadı. Deniz birliklerindeki herkes para toplayıp bize bir daire satın aldı. Eşimden de maaş bağlanmıştı. Allah’a şükür sıkıntı yaşamadım. Kızımı prensesler gibi yetiştirdim. Hiçbir şeyden eksik bırakmadım. Ama Demet de çok olgun bir çocuktu. Bir şey alacağımız zaman, "Anne paramız var mı?" diye sorardı, ısrar etmezdi. Alamadığımız bir şey oldu mu suratını asmaz, tutturmazdı. Tutumluydu evladım.

- D.A: Annem müthiş bir anneydi. Yeni bir şey çıktığında annem hemen gider satın alırdı. Okulda, moda olan o şeyi ilk edinen ben olurdum. Bütün mahalle, ardaşlarım anneme hayrandı. Onu hakkını asla ödeyemem.

Peki anne-kız olarak şu anki ilişkiniz nasıl?

- D.A: Bu aralar kendisine biraz kızıyorum, çünkü Gölcük’ten koparamıyorum onu. İstanbul’da bana yakın yaşamasını istiyorum, ama o bulunduğu yerden ayrılamıyor.

Öldü diye morga kondu
- Åž.A: Evet, tek sorunumuz bu.  Bakalım, kısmet...Â

- D.A: 10 yıl öncesine kadar annemle koyun koyuna yatardık. Birbirimize sevgimizi çok gösterirdik. Büyüyünce bu kalmadı. Hayatın temposunda birbirimize sevgimizi gösteremez olduk. Amerika’ya gittiğimde uykumun arasında sayıklamışım "Ben annemi özledim, Türkiye’ye gideceğim ve onu yanıma alacağım" diye... Birbirimizi daha çok görmemiz gerek. Çünkü en büyük korkum, ailemi kaybetme korkusu... O yüzden doya doya onlarla bir arada olmalıyım.

Anneler Günü’nüz şimdiden kutlu olsun Şenay Hanım. Bu özel gün öncesi sizi üzmek istemem, ama çok genç yaşta dul kalmışsınız. Bir yılbaşı gecesi eşinizi ve kız kardeşinizi trafik kazasında kaybetmişsiniz. Araçta siz de varmışsınız. Sonrasında neler olduğunu anlatır mısınız?

- Ş.A: İnsan başına ne zaman ne geleceğini bilemiyor işte. Benim Ali Akalın’ın ile çok güzel, çok mutlu bir evliliğim vardı. 1975 yılıydı... Eşim, kız kardeşim ve ben yılbaşı eğlencesi için Gölcük’ten İstanbul’a gelmiştik. Demet o zaman 2 yaşındaydı. Onu anneannesine bırakmıştık. Çok güzel bir gecenin sonunda, Çayırova’da o feci kazayı yaşadık. Kız kardeşim ve Ali, kaza anında yaşamını yitirmiş. Ben eşimi, kız kardeşimi kaybettiğimi, neler yaşadığımı ise aylar sonra öğrendim.

< Nasıl toparladınız, nasıl dimdik ayakta kalmayı başarabildiniz? En büyük destekçiniz kimdi?

- Ş.A: Ailem, eşim dostum sayesinde... Hastanede yattığım üç ay boyunca diğer koğuşlardaki bütün hastalar beni ziyarete gelip, kızım için yaşamam gerektiğini anlattılar. Onların hikayelerini dinledikçe, "Evet, yaşamam gerek ve kızıma bakmalıyım, kızım için güçlü olmalıyım" dedim. Taburcu olup eve çıktığımda, kızımı kokladığımda, kendi kendime "Kızımı hiçbir zaman yalnız bırakmayacağım" dedim. Kendi kendimi motive ederek ayakta kalmayı başardım. İki yıl anne-babamın yanında kaldım. Onların manevi desteğiyle daha da güçlendim. Tabii ilk bir yıl çok zor geçti. Bazen eşimin resimlerini dizer, onlara baka baka saatlerce ağlardım. Gözyaşlarımı ne kadar kızımdan gizlesem de bazı şeyleri hissederdi. Bir bebeği vardı, onun saçını tararken hem şarkı söyler, hem de ağlardı. Babasını özlerdi.

Demet’i büyütürken, isteklerini karşılamakta zorlandınız mı, sıkıntı çektiniz mi?

- Ş.A: Hayır. Bir kere eşimin arkadaşları, arkadaşlarının eşleri beni hiç yalnız bırakmadı. Deniz birliklerindeki herkes para toplayıp bize bir daire satın aldı. Eşimden de maaş bağlanmıştı. Allah’a şükür sıkıntı yaşamadım. Kızımı prensesler gibi yetiştirdim. Hiçbir şeyden eksik bırakmadım. Ama Demet de çok olgun bir çocuktu. Bir şey alacağımız zaman, "Anne paramız var mı?" diye sorardı, ısrar etmezdi. Alamadığımız bir şey oldu mu suratını asmaz, tutturmazdı. Tutumluydu evladım.

- D.A: Annem müthiş bir anneydi. Yeni bir şey çıktığında annem hemen gider satın alırdı. Okulda, moda

Öldü diye morga kondu
olan o şeyi ilk edinen ben olurdum. Bütün mahalle, ardaşlarım anneme hayrandı. Onu hakkını asla ödeyemem.

Peki anne-kız olarak şu anki ilişkiniz nasıl?

- D.A: Bu aralar kendisine biraz kızıyorum, çünkü Gölcük’ten koparamıyorum onu. İstanbul’da bana yakın yaşamasını istiyorum, ama o bulunduğu yerden ayrılamıyor.

- Åž.A: Evet, tek sorunumuz bu.  Bakalım, kısmet...Â

- D.A: 10 yıl öncesine kadar annemle koyun koyuna yatardık. Birbirimize sevgimizi çok gösterirdik. Büyüyünce bu kalmadı. Hayatın temposunda birbirimize sevgimizi gösteremez olduk. Amerika’ya gittiğimde uykumun arasında sayıklamışım "Ben annemi özledim, Türkiye’ye gideceğim ve onu yanıma alacağım" diye... Birbirimizi daha çok görmemiz gerek. Çünkü en büyük korkum, ailemi kaybetme korkusu... O yüzden doya doya onlarla bir arada olmalıyım.

Sevmediklerinin ayakkabısına tuz dökerdi

Star annesi olmak nasıl bir duygu?

- D.A: Önce ben anlatayım. Ben biriyle tanışırken "Merhaba ben Demet" derim. Annem "Merhaba ben Şenay Akalın" der. "Anne meşhur olan benim" derim. Cevabı hazır: "Ne yapayım hayatım, ben de star doğurmuşum!"

- Çok şekersiniz...

D.A: Evet öyledir, neşelidir, keyiflidir ama her şeyime de çok karışır. Annem eskiden ne yapardı biliyor musunuz, sevmediği kız arkadaşlarımın ayakkabılarına tuz dökerdi...

- Neden?

D.A: Çabuk gitsinler diye... Öyleymiş...

Ş.A: Hep Mukaddes teyzen öğretti bana.  Şaka bir yana evladımla gurur duyuyorum. Çok hayırlı bir evlat Demet. O, çok daha iyi yerlere gelecek,

Beni çamaşır suyuyla yıkardı

n Bütün bu yaşadıklarınız psikolojinizi nasıl etkiledi Şenay Hanım?

- Ş.A: Bir kere çok ağladım...

- D.A: Anne beni nasıl çamaşır suyu ile yıkadığını anlatsana...

- Åž.A: Aaa evet, doÄŸru.

- D.A: Annem hastaneden çıkarken doktorlar "Sinir sistemi çökmüş durumda, eşinin kaybını kabullenmesi zor olabilir" demiş. Gerçekten de annemin psikolojisi biraz tuhaftı. Mesela titizlik hastasıdır. Eve gelen giden oldu mu

/images/100/0x0/55ea263ef018fbb8f86e3be7
her yeri çamaşır suyu, kolonya ile silerdi. Bırakın evi herkesi kolonya ile silerdi! Çocuğum, haliyle sokakta oynuyorum... Eve gelirdim, beni çamaşır suyu ile yıkardı. Ya da çocuğun biri bana vurdu mu, hemen o çocuğun ailesine gider, kavga ederdi.

- Ş.A: Bu sinirlilik durumu kazadan kaldı...

- D.A: Ben de alışmıştım zaten. Annemin bu ani çıkışlarına hiç ÅŸaşırmazdım. Ayrıca mahallemiz de onu çok severdi. Çünkü cömert bir kadındı. Åžimdi o sinir hastalığı da geçti gibi... Yaklaşık 6-7 yıldır çok iyi. Titizlik hastalığı da kalmadı.                                                                 ÂRöportaj: Sema DENKER


Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!