O sevimli adam 25 yıldır hayatımızda

Güncelleme Tarihi:

O sevimli adam 25 yıldır hayatımızda
Oluşturulma Tarihi: Ocak 30, 2005 00:33

Bu sevimli yüzlü, şişman adam tiyatro sahnelerinde, televizyon ekranında süren oyunculuk hayatında 25 yılı geride bıraktı. Tiyatroya Ferhan Şensoy’un Ortaoyuncular’ı ile başlayan Rasim Öztekin, yıllardır enva-i çeşit tiplemeyle hepimizi güldürdü.

En son G.O.R.A. filmindeki Bob Marley Faruk rolüyle herkesi bir kez daha oyunculuğuna hayran bıraktı. Bu aralar hep gözümüzün önünde. Yıldızların Altında müzikalinde uyanık yönetmen Ferit Ferdi’yi, bu cuma vizyona giren Şans Kapıyı Kırınca filminde Barbunya Cumhuriyeti’nin generalini oynuyor.

1959’da, Selanikli bir baba ve Trabzonlu bir annenin ikinci çocuğu olarak İstanbul’da dünyaya gelir. Karanlık bir ortamdır, birdenbire bir aydınlık görür: o gün doğmuştur. Doktorun poposuna attığı gereksiz bir tokatla dünyadaki ilk sillesini yemiş olur.

Arnavut ve Karadeniz inatçı damarı birleşince, iki etki birbirini götürür, inatçılık nedir bilmeyen bir çocuk doğar. Aralarındaki 13 yaş, ağabeyinin ona çocuğu gibi davranmasına sebep olur.

O kadar sessiz sakindir ki, ağabeyi evde çocuk olduğu belli olsun diye onu çimdikleyerek ağlatır. Çocukluktaki sessizliğin acısını Galatasaray’da ortaokula başladığı yıl bir kez daha yaşar. İlk kez ailesinden uzaktadır. Yatılılık ilk haftalarda müthiş bir yalnızlık ve endişeye dönüşür. Annesi bile o güne kadar onu iç çamaşırlarıyla görmezken, şimdi 85 kişilik yatakhanede soyunup giyinmesi gerekecektir. İlk gün utandığı için elbiseleriyle yatağa girer. Herkes uyuduktan bir saat sonra kalkıp pijamalarını giyer. Sabah kalktığında da herkesten bir saat önce uyanıp giyinir.

İlk haftanın çekingenliğini attıktan sonra Galatasaray’da çok keyifli yıllar geçirir. Lakabı Baba Rasim’dir. Galatasaray Lisesi’nde okuyup onun ‘sıpalıklarını’ anlatmayan yoktur. Hálá hepsini hatırlamaktadır: ‘Sansar Cevdet’le anlaşıp gazeteye ölüm ilanını verdik. Önceden bütün akrabalarına bunun bir şaka olduğunu bildirdik. Ertesi gün herkes Sansar Cevdet’in trafik kazasında öldüğünü okudu. Bu sayede bir hafta okula gelmedi. Biz de çelenk için para topladık. Sonra Sansar’la paraları pavyonda yedik. Yan masaya yanar döner meyve bile gönderdik. Sansar okula dönüşte bir haftayı havuzda geçirdi. Çünkü her gören onu havuza atıyordu.’

GALATASARAY’DAN FENERBAHÇE’YE GEÇTİ

Basketbolla ilgilenmesi, bateri çalması hep Galatasaray Lisesi dönemindedir. Yıllar öyle keyifli geçer ki, keyiften okulu bitiremez. Lise ikinci sınıfta, Fenerbahçe Lisesi’ne transfer olur.

Fenerbahçe’de okulu kırdığı bir gün rehberlik kollarına seçim yapılır. Herkes bir kol seçmiştir ama tiyatroya aday yoktur. Ertesi gün müjdeyi alır: ‘Herkes bir kol seçti. Tiyatro boş kalmıştı seni yazdık.’ Birkaç hafta sonra kolun okul başkanlığına seçilir, bunun nedenini hálá bilmez. Başkan olunca sorumluluk hisseder. Orhan Kemal’in 72. Koğuş’unu sahnelemek için çalışmaya başlar. Tiyatro kolundaki diğer arkadaşlarına, ‘Oyun oynayamam, bana okuldaki bürokratik işleri bırakın, başka da bir şey istemeyin’ der. Fakat sahneleyecekleri oyundaki bir karakter için uygun aday bulunamaz. Rol üstüne kalır. İşte kalış o kalış.

O kadar ısınmıştır ki bu işe, bir süre sonra okuldaki oyunlar yetmemeye başlar. Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’ndeki hocalarla çalışmaya başlar. Bu macera, Milliyetçi Cephe Hükümeti’nin Halk Eğitim Merkezleri’ni kapatmasına kadar devam eder.

BOZULACAK KORKUSUYLA KONSERVATUVARA GİTMEDİ

Tiyatro bulaşmıştır bir kez kanına. Üç arkadaşıyla gazetede Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’nun amatör tiyatro oyuncuları arayan ilanını görür. Hep beraber Poyrazoğlu’nun kapısını çalarlar. Sadece bir dörtlük okutur Poyrazoğlu. Korhan Abay’la birlikte dinler. Rasim Öztekin’den tiyatrocu olmayacağına karar vermiştir. Tepesi atan üç arkadaş içmek üzere Çiçek Pasajı’nın yolunu tutar, Küçük Sahne’nin önünden geçerken fark ederler: Ferhan Şensoy’un ‘Şahları da Vururlar’ afişi asılıdır. Rotayı değiştirip, Şensoy’la görüşmek üzere Küçük Sahne’ye girerler. Şensoy, Fransa’dan yeni dönmüş; saç sakal dağınık çalışmaktadır. Amatör tiyatro yapacak yer bulamamaktan yakınan gençlere ‘Gelin, Ortaoyuncular’ın amatör kolu Nöbetçi Tiyatro’yu kuralım’ der. Üç arkadaş zaferi Çiçek Pasajı’nda kutlar, bir hafta sonra işe başlarlar.

Rasim Öztekin, konservatuvara gitmek ister. Ferhan Şensoy, ‘Oyunculuğunu bozarlar’ gerekçesiyle karşı çıkar. Öztekin, bir yıl sonra Şahları da Vururlar oyunuyla profesyonelliğe ilk adımını atar. Konservatuvara gitmez ama İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nu bitirir. Basın fotoğrafçılığı dersinde, dört yılın sonunda karanlık oda sırası ona sadece bir kez gelir. Büyük hayallerle girdiği okulda aradığını bulamaz.

PARA KAZANMAK İÇİN TİYATROYA ARA VERDİ

Rasim Öztekin’in Ortaoyuncular’la birlikteliği 13 yıl sürer. ‘Ayrılıp başka ortamlarda çalışmak istiyordum’ dese de asıl sebep para kazanmak istemesidir. Üç yıl tiyatroya ara verir. 1992’de Ortaoyuncular’dan ayrılıp Demet Akbağ, Nükhet Duru ile birlikte Günay Restoran’da Müzikomedi programına başlar. Daha sonra Hülya Avşar, İbrahim Tatlıses ve Demet Akbağ ile birlikte Mega Show’u yapmaya başlarlar. Öztekin, o zamanların popüler şahsiyetlerinden Rüstem Batum, Aziz Üstel, Kayahan, Süleyman Demirel ve Turgut Özal taklitleriyle dikkat çeker. Huysuz Virjin taklidinde kullandığı perukları da bizzat Huysuz Virjin’in kendisinden almaktadır. Kostümleri de ödünç isteyecektir ama sıkletleri uymaz. Muradına ermiş, üç yılda para kazanmayı başarmıştır.

Tiyatrodan sonraki tutkusu denizdir; 7.5 metrelik bir tekne alır. ‘Teknecilikte elinizdekiyle yetinmezsiniz, gözünüz hep 1 metre daha büyüğündedir’ diyerek 12 metreye kadar gelir. Son teknesinin adı kişiliğiyle pek uyuşmasa da dert etmemeye çalışır: ‘Ben aldığımda adı Zorba’ydı. Denizcilikte tekne ismi değiştirmek uğursuzluktur.’

En büyük hayali teknede yaşamaktır. Bu projesini ilk kez, çocukluğunda eczaneden satın aldığı botla tecrübe eder. Sabah başlayan macerası öğlen bot patlayıncaya kadar sürer. 1991’de İzmir’de turneden dönerken, hayatında hiç uğramadığı Ayvalık’a gitmek ister. İyi bir balık restoranı sorunca Cunda’yı tarif ederler. Adımını atar atmaz aşık olduğu Cunda’dan ertesi gün bir ev alır. Her fırsatta oraya kaçar.

APTAL, ŞİŞMAN, SAF KARAKTERLERDEN SIKILDI

Bütün bu uğraşlar arasında evlenmeyi de ihmal etmez. 1987’de nikah masasına oturur. Evliliği 11 yıl sürer. İlk yıl kızı olur, adını Pelin koyarlar. Sonraları evliliği için, ‘Hayatımın en büyük düş kırıklığı’ diyecektir. Tiyatrodan o kadar bıkmıştır ki, üç yıllık para kazanma izni sırasında tiyatroya adım dahi atmaz. İzin biter, ustası Ferhan Şensoy çağırır. ‘Usta çağırıyorsa gitmemek olmaz’ diyerek tekrar Ortaoyuncular’a katılır.

Tiyatrocu olması sanatını eleştirmesini engellemez: ‘Tiyatro çağın gerisinde kaldı. Bunun pek çok sebebi var. İstanbul’daki azınlıklar şehri terk etti. Onlarla birlikte tiyatro adabı da gitti. Tiyatronun kendini yenileyememesi, popüler kültürün gücü tüm bunların üstüne tuz biber ekti.’

Rasim Öztekin, tiyatroya ara verdiği sırada aktörlüğünü de masaya yatırır. 1998’e kadar oynadığı aptal, şişman, saf, komik karakterlerin dışında, başka tiplemelerle oyunculuk yelpazesini genişletmek ister. Bunun ilk örneği G.O.R.A filmindeki Bob Marley Faruk tiplemesidir. Bu filmle birlikte daha Batılı bir anlayışla profesyonel hayatına devam etmek ister. Arkadaşlarından oluşan bir danışman çevresi vardır. Ne yapacaksa onlara danışır. Fakat bazıları bu durumu, ‘kıçı kalkmış’ şeklinde veciz ifadelerle değerlendirmektedir. Bu da onu üzmektedir.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!